Mehmet Ayan – Mustafa Denizli-Abdullah Avcı ilişkisinden söz ediyorum. İki farkı jenerasyonun iki değerli hocasından. Ülke futbolda devrim yapabilmiş, birkaç ismin ikisinden. Sahada az rakip oldular, dışarıda ise çok ağabey-kardeş. Defalarca tanıklık ettiğim sohbetlerinde gördüğüm nezaket, samimiyet, sevgi ve birbirine umman saygı… Bir tarafta her röportajında, her demecinde Abdullah Avcı’nın ne kadar değerli bir meslektaşı olduğunu söyleyen bir çelebi ağabey… Öte tarafta Mustafa Denizli’nin ülke futboluna ne denli büyük hizmetler yaptığının altını her defasında ısrarla çizen bir muhteşem kardeş. İki can dost… İki güleryüzlü, hoşsohbet, gerilmeyen, germeyen; ancak konuşan tartışan iki samimi insan.
Biri kulübede, biri tribünde cumartesi de aynı statta idiler. Ümraniye-Altay maçına Abdullah Avcı, takımına ve kendine verdiği 4 günlük iznin içinde vakit ayırmış; oğluyla gelmişti. Aynı Avcı, kıymet verdiği büyüğüyle Göztepe maçı kampı sırasında da Altay’a imza atmadan birkaç saat evvel sohbet etmişti. Sormadım ki görüşme hocanın konakladığı otelde mi, Trabzonspor’un kamp yaptığı otelde mi gerçekleşti. İkisinin de birbirinin ayağına gitme konusunu mesele haline getirmediklerini bildiğimden… İzmir’de görüştüler, Ümraniye’de küçük büyüğüne hürmeten ‘izin gününde’ maça gelmişti.
Mehmet Arslan ağabey ‘yazsana cumartesiyi’ deyince aklımdan çok şey geçti. Birine ‘baba’, birine ‘ağabey’ derim hiç gocunmam her yerde söylerim. Attila Gökçe ustanın bana öğrettiği ilk gazetecilik kuralını ihlal ederek bu iki kişiye karşı ‘takip mesafemi’ çoğu kez kaybettiğimi de bilirim. Kişisel özellikleri bir yana… Öyle iki değerli futbol adamından ve öyle ‘hasbi’ bir ağabey-kardeş ilişkisinden söz ediyoruz ki… Ülke futbolunu bu sevgi ileriye taşıyacak. Rekabetle saygının, kazanma hırsıyla sevginin, şampiyonlukla dostluğun harman olduğu bir iklim… Hocalar, hakemler, yöneticiler, oyuncular ve taraftarlar arasında keşke olsa dediğimiz bir atmosfer… Denizli-Avcı dostluğunun zekatı tüm bu zehirli iklimi temizlemeye yeter biliyor musunuz!