Öncelikle hedefimiz doğrudan Kars olduğundan ve seyahatimizi bir tur şirketi ile değil, noktasından virgülüne kendimiz planlamak istediğimizden turistik olan trenden değil de, diğer illerde uzun molalar vermeden doğrudan Kars’a giden eski Doğu Ekspresi’nden bilet aldık. Zira önümüzde zaten bir gün sürecek uzun bir yolculuk ve Kars’ta yaşanmayı bekleyen onlarca keşif vardı. Ki itiraf etmeliyim burada bir cümleye sığdırdığım bu bilet serüveni tam üç gecemizi aldı. Biz kalabalık bir grup olduğumuzdan hem koltuk (Kişi başı 57,5 lira) hem de dört yataklı örtülü kuşetlerden (Oda başı 312 lira) satın aldık. Planlayanlar için biletlerin her gece 02.05 sularında satışa çıktığı bilgisini de buraya not düştükten sonra gelelim seyahatimizin detaylarına…
Her dakika bizi eşsiz manzaraların karşıladığı yol boyunca güzergâhımız üzerinde yer alan şehirler; Kırıkkale, Kayseri, Sivas, Erzincan ve Erzurum oldu. Ama benim en çok hatırımda kalan manzaralar, gün doğarken bizi karşılayan Erzincan’a aitti. O yüzden Ankara-Kars yönünde bu muazzam manzarayı kaçırmamak adına gün doğarken uyanık olmanızı şiddetle öneririm.
Erzurum İstasyonu’nda Cağ Kebabı molası
Tadına doyamadığımız cağ kebaplarımızın siparişini yarım saat öncesinden arayarak Koç Cağ Kebap‘tan verdik. Ve bu konudaki grup fikrimiz Erzurum’a gidip cağ kebabı yemeden ölme! Sanırım sırf bu deneyimi bir daha yaşamak için bile Erzurum’a tekrar gidilir. Unutmadan trende yiyecek, sıcak- soğuk içecek, priz mevcut. Tren sıcak ve dağıtılan çarşaflar oldukça temiz.
İlk durağımız Ani Harabeleri
Önceden bizim için hazırlanan servis aracımızla Ani Harabeleri’ne doğru yola çıktık. Eğer kalabalık bir grup ile seyahat etmeyecekseniz bir taksiyle anlaşabilir ya da bizim yaptığımız gibi şehir içi geziler için otelinizden destek alabilirsiniz. Şehir merkezine 42 km mesafede yer alan ve Arpaçay boyunca kurulmuş Ani Harabeleri sizi sadece tarihten taşıdığı izler ile değil, vadiye karşı sunduğu seyir keyfi ile de büyüleyecek. İçerisinde bir katedral, üç kilise ve bir cami görebileceğiniz harabeler, oldukça geniş bir alana dağınık olarak yayılmış olduğundan, tamamını görmek için programınızda buraya en az iki saat ayırmanızı öneririm.
Buzdan şehir Çıldır Gölü
Evet, şehir yazdım çünkü Doğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük tatlı su gölü olan ve tamamı donmuş 123 km gölün üzerine neredeyse küçük bir şehir kurulabilir! Göz alabildiğine uzun, muhteşem bembeyaz bir buz kitlesi. Sizi çocukluğunuza götüren, bir an için Alaska’da olduğunuzu düşündüren etkileyici bir deneyim. Buz kalınlığı en son 50 cm olarak ölçülmüş, bu yüzden balık tutmak için açık bırakılmış küçük deliklere dikkat ederseniz bu gezinin hiçbir tehlikesi de yok… Üstelik gölün hemen yanında yer alan ve valilik tarafından işletilen ‘Kütük Ev’ uygun fiyatları ve leziz yemekleriyle üşüyen ellerinizi ve içinizi ısıtmak için sizi bekliyor. Çıldır Gölü’nde tutulan sarıbalık ve helvaları mutlaka denenmeli. Bizim gibi önceden rezervasyon yaptığınızda sizi özel bir odada oldukça şık bir masa ile karşılamayı da ihmal etmiyorlar.
Kars Evi’nde Kafkas dansı ziyafeti
Otele dönüp üzerimizdeki birkaç kat kıyafetin bir kısmından kurtulup, biraz dinlendikten sonra yeni durağımız Kars Kaz Evi oldu. Yediğimiz kaz eti mi yoksa izlediğimiz ve daha önceki deneyimlerimize hiç benzemeyen Kafkas Dansı ziyafeti mi daha lezizdi karar veremeden bu sıcacık mekândan otelimize dönmek üzere ayrıldık. Bu arada biz kalabalık bir ekip olduğumuzdan iki farklı otel de konaklamak durumunda kaldık. İlki Kars Şuara Otel’di. Yeni açılmış küçük ahşap dokulu bu butik otel önceleri bir papazın evi olarak kullanmaktaymış ve Türkiye’nin ilk edebiyat temalı oteli olarak tasarlanmış. Nitekim bizim odamız da adını, çok sevdiğim Celile Hanım’dan almıştı. Akşam bizim için hazırladıkları sıcak şarap ve bahçelerinde, karlar üzerinde yaktıkları ateş, sundukları atmosfer, muazzamdı. İkinci otelimiz ise Cheltikov Oteli’ydi. 1894 yılında Rus Cheltikov Ailesi tarafından, Baltık mimarisi ile inşa edilen bu muhteşem taş bina uzun süre opera binası ve konservatuar olarak da kullanılmış.
Âşık atışması eşliğinde, yöresel Kars yemekleri
Önceden tavsiye ile ertesi gün yöresel lezzetleri tatmak ve meşhur âşık atışmalarını dinlemek üzere Hanım Eli Ev Yemekleri Restoranı’nda yerimizi almıştık. Süryani Şarabı, reyhan şerbeti, İran menşeili şirin pilavı, hangel ve Kafkas Çorbası lezizdi. Fakat geceye damgasını vuran kesinlikle iki aşığın atışmasıydı. Burada adınıza yazılan dörtlükler ve manilerle tüm gece kahkaha garantisi veriyorum… Üstelik hem Kars Kaz Evi’nin hem de Hanım Eli Restoran’ın sahiplerinin kadın olması ayrıca gurur vericiydi.
Peynir hakkında şimdiye kadar bildiklerinizi unutun
Kars’ tan söz edip de konunun muhteşem Kars peynirlerine gelmemesi olanaksız. Eski kaşarın ve gravyer peynirinin vatanı olan şehir de elbette bu leziz peynirlerin tadına bakmadan, siparişlerimizi vermeden dönmedik. Biz referans üzerine Kars Özkar Peynircilik’i tercih ettik. Keçi sütü ile yaptıkları taze kaşar, yöresel malakan peyniri, hayvan derisi içinde bekletilip küflendirilmiş çeçil peynirleri ve daha birçoğunun tadı hâlâ damağımda…
Hüznün beyaz hali Sarıkamış
Sarıkamış Kayak Merkezi’ne doğru ilerlerken elbette ilk durağımız Sarıkamış Şehitliği oldu. Şehitlikte körpecik gençlerin isimleri okuyup da insanın duygulanmaması imkânsız… Herhalde dünyanın hiçbir yerinde kar, bir ülkenin umudunun üzerine böylesine yağmamıştı. Hüzünden boğazlarımız düğümleniş halde yolumuza devam ediyoruz, çünkü yanımızdaki her şeyden habersiz tam altı yumurcak kartopu oynamak ve kaymak için çıldırıyor.
Nihayet Sarıkamış Kayak Merkezi’ndeyiz. Önce sıcacık kahvelerimizi yudumluyor. Sonra manzaranın tadını çıkarmak üzere teleferiğe doğru yürümeye başlıyoruz. Teleferikle en yüksek piste kadar çıkıyor, bembeyaz karlar altındaki çam ormanlarını yukarıdan izlemeye doyamıyoruz. Çocuklar mı? Onları saatlerce karın üzerinden, oyundan almak ne mümkün! Tabii onlar oyuna doyarken verilen çorap değiştirme, ayak ısıtma molalarını okuyan anneler zaten tahmin ediyordur.
Otele dönüşteki son uğrak noktamız Katerina’nın Av Köşkü oluyor. Ana bina ve misafirhaneden oluşan bu muhteşem köşk yeterince iyi korunamamış olsa da ormanın kenarındaki konumu, manzarası ve tek bir çivi kullanılmadan tamamen ahşaptan yapılmış iç mimarisi ile görülmeye değer. Öyle nostaljik bir havası var ki sanki siyah beyaz tüm fotoğrafların ilham kaynağı olmaya aday. Ve evet, tatilimiz sonuna geldik. Fakat ekipteki herkes çoktan Sarıkamış’a tekrar gelme, hatta Van Ekspresi gibi diğer ekspreslerle yeni yolculukla planlama aşamasına geçtiler bile. Peki, dönüş yolculuğu mu? Giderken kaçırdığımız tüm manzaraları izlemek için fırsat oldu. Oyunlar, sohbetler, elden ele ikramlar derken, bu keyifli tren, bizi bu sefer de küçük kış masalımızın mutlu sonuna götürdü.