Bu bilgelik odası; Atlas Okyanusu’nun ortasında yer alan Faroe Adaları’nda bulunuyor. Merak edip araştırdığımda, Britanya’nın kuzeyinde yer aldığını, soğuk bir iklime ve Danimarka’ya bağlı özerk bir yönetime sahip olduğunu öğreniyoruz. Bu küçük kütüphane ise; Faroe Adaları’ndaki Kirkjubour köyündeki mistik bir evin içinde yer almakta. 11. yüzyılda inşa edilmiş olan bu çiftlik evi, dünyanın hâlâ ayakta duran en eski ahşap evlerinden biri. Bahsi geçen evin, ortaçağdan neredeyse milenyum çağına kadar sapasağlam kalması bu sayede dünyanın en eski ahşap evi unvanını alması ve piskoposluk evi olması da ayrıca dikkat çeken başka bir detay…
Vaktiyle, St. Brendan adında bir aziz, ‘Vaat Edilmiş Azizler Ülkesi’ni bulmak için yola çıkmış. Harita veya yön bulucu herhangi bir alet kullanmadan, sal vasıtasıyla günlerce yolculuk yapan İrlandalı bir rahip ve dini lider olan bu aziz, Faroe Adaları’nın önünden geçerken iki büyük ada gördüğünü belirtmiş ve bunları Kuşlar Adası ve Koyunlar Adası olarak adlandırmış.
Bu küçük sahil köyünde, bir de çatısı olmayan bir katedral bulunmakta: Magnus Katedrali… Bu katedralin UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınması için bazı başvurular olmasına karşın hâlâ kabul edilememiş. Bu kalıntılar Faroe Adaları’ndaki en büyük ortaçağ binası…
Vahşi Vikinglerin mıntıkası olarak bilenen bu lokasyonda Ortaçağ’dan kalma koyu renkli ahşap yapılar ve bölgenin ıssızlığı ise insanı kimi zaman ürpertiyor, kimi zaman ise huzura kavuşturuyor diyebiliriz.
Adada yer alan bu küçük koyun çiftliğinde bulunan Aziz Olav Kilisesi ise, 1200’den önce inşa edilmiş ve adalarda bulunan runik taşlardan birini barındırmakta. Bu taşlar tamamıyla bir Viking geleneği olup, 4. yüzyılda başlamış ve 12. yüzyılda da sürmüş. Genellikle, ölen erkekler için dikilmiş anıtlar. Renkleri yıpranmış ve artık belli olmamasına rağmen, genellikle dikildikleri zaman parlak renkliymişler. Kelime olarak ‘büyülü taş’ şeklinde anlamlandırılıyor.
Bu sessiz sakin masum gibi görünen adalarda, bir de çok tartışmalı bir festival bulunmakta. Geleneksel ‘Grindadrap’ festivali adında ticari bir amaç taşımayan ancak her yıl düzenli olarak gerçekleştirilen bu festivalde, Faroe adası sakinleri bu kanlı festivalle bir koyda sıkışan balinalara hücum ediyor ve öldürüyor. Balina etlerinin satışı yapılmıyor, toplu olarak balina katliamı gerçekleştiren ada sakinleri bin yıldır tükettikleri balina etlerini eşit olarak aralarında paylaştırıyor.
Viking torunlarından Faroelileri, bu festival döneminde izleyip çağımızda barbarlık ve kıyımı da gözlerinizle görmeniz acı da olsa, önemli bir tecrübe olarak iyi gözüküyor. En azından, içimizdeki hayvani dürtüleri ve genetik hafızamızın nasıl yüzyıllar sonrasında bile gün yüzüne çıktığını fark edebilirsiniz.
İlk başa dönersek, dünyanın en eski ahşap evinde bulunan kitap odasındaki masada oturup, acaba yazmak istediğimiz küçük bir İskandinav hikâyesine yer açmak güzel bir deneyim olmaz mı? Kimselerin olmadığı, bilmediği Viking müziklerini dinleyerek, Cermen soyundan gelen o küçük çocuklarla o soğuk koylarda koşmaya ne dersiniz?