Arsuz’a oğlumun sosyal sorumluluk projesi için gittim ve gerçekten çok beğendim. Nardüzü’nden Domuzburnu’na kadar uzanan vadi ve ovalarla çevrili bu sayfiye köyün içerisinden Arsuz Nehri denize dökülüyor. Nehir kenarında kafeler ve restoranlar var. Çayın denizle buluştuğu yerde balıkçılar birbirlerine “Rastgele balıkçı” diyor ve martılar balıkçılara eşlik ediyor.
Akşam popüler olan ‘Muhtarın Yeri’nde akşam yemeği yedim. Mezelerini oldukça beğendim. Balığı da enfesti! Ada ortamı gibi herkes birbirini tanıyor ve selam veriyor. Ayrıca Arsuz halkı dışarıdan gelen tanıdıkları misafirleri mutlaka evlerine kahveye yemeğe davet ediyorlar. Anadolu’muzun misafirperverliğini, samimiyetini burada hissediyorsunuz. Sıcacık samimi bir ortamı var. Arsuz Çayı’nın üstündeki köprüden karşıya geçip doğu yönüne döndüğünüzde zeytin ve nar ağaçlarıyla bezenmiş Ortodoks Kilisesi sizi karşılıyor. Burada her yıl 15 Ağustos’ta Meryem Ana’nın göğe yükselişi ayin ve törenlerle kutlanıyor. Bu törenlere köyde yaşayan Hristiyan halk ve yurtdışında yaşayanlar gelerek katılım sağlıyor.
Size biraz da Arsuz’un tarihçesinden bahsetmek istiyorum… Arsuz tarih boyunca farklı uygarlıkların egemenliğine girmiş. Rhosus, Rhopolis, Port Panel, Kabev ve Arsous isimleriyle anılmış. Makedonya Kralı Büyük İskender’in generali olan Nikator burayı almış, sırasıyla kent Romalıların, Arapların, Bizanslıların ve Memlukların egemenliğine girmiş. Bizans ve Romalılar zamanında önemli ticari liman kenti olmuş.
Kentin 8 kilometre güneyinde Hellenistik dönem özelliğini taşıyan liman kalıntıları askeri bölge sınırları içinde yer alıyor. Yakın çevresinde höyük, yüksek akrapol, antik mezarlık ve antik yol bulunuyor. Tarihi yapı kalıntılarında Roma döneminden kalma çok değerli seramik ve mozaik parçalarına rastlanmış. Buraya ulaşım ancak deniz yoluyla sağlanabiliyor. Bölge oldukça yağmur alıyor. Neyse ki fırtına ve yağmurdan korunaklı bir köye yaslanmış durumda 20 bin metrekarelik alan içinde yer alıyor. Arsuz’dan Işıklı Köyü’ne giderken Konacık mevkiinde Roma dönemine ait olduğu düşünülen lahit ve kaya mezarlıklar bulunmuş ve mezarlıkların rahibelere ait olduğu tespit edilmiş.
Arsuz’dan Hacıahmetli Köyü’nü 7-8 kilometre geçince doğanın yarattığı bir havuza ulaşılır. Bu doğal havuzda Meryem Ana’nın yıkandığına inanılıyor. Havuz Hristiyanlar için oldukça kutsal bir yer. Ortodokslar Meryem Anaya adadığı oruçlarının son günü olan 14 Ağustos’ta kutlamalarını burada yapıyor. Havuza, ‘Meryem Ana’nın şifalı kutsal havuzu’ deniyor. Bunun sebebi ise bir rivayete dayanıyor. Rivayete göre Kudüs’teki tehlike arz eden ortamdan kaçırmak için Aziz John’a emanet edilen Meryem Ana, Efes’e gitmek için yol alırken, Arsuz’da yorgunluğunu gidermek üzere ilk olarak buraya uğrar.
Yol yorgunluğunu gölde atmak üzere yıkanan Meryem Ana’yı gören bir köylü de göle girer ve göl kurur. Gölün kuruduğunu gören halk dua etmeye başlar ve kayalıklardan biri soğuk, biri sıcak olmak üzere iki ayrı yerden su çıkmaya başlar. Sıcak su günahı, soğuk su ise kutsallığı temsil eder. Ph derecesi yüksek olan bu iki suyun toplandığı havuz ‘Meryem Ana’nın Şifalı Havuzu’ olarak anılır.
Ayrıca Karaağaç, Nardüzü, Madenli, Akçalı ve Uluçınar’da Alevilerin kutsal kabul ettiği türbeler yer alıyor. Bunlardan biri de Hızır Aleyisselam’ın ziyaretgâhı… Akdeniz’e uzanan deltası ve hemen kıyı arkasında yükselen Amanos Dağları, dağ eteklerinden soğuk pınar sularının serinlettiği piknik alanları, şehrin neminden ve sıcağından ayrıca sineklerinden kaçmak için oldukça güzel, serin ve huzurlu bir ortam sunar. Eğer yolunuz İskenderun’a düşerse ve kebap seviyorsanız İskenderun usulü kebap yemediyseniz kebap yedim demeyin. ‘Bahar Kebapçı’ya uğrayın ve İskenderun usulü kebap söyleyin, sabah saatlerinden öğle saatine kadar ciğer kebap bulunuyor. Ayrıca çarşısından geçip tarihi Petek Pastanesi’ni bulun ve harika künefesinden mutlaka tadın, tadına doyamayacaksınız…