◊ Sosyal medyayı çok iyi kullanıyorsun… Hatta geçenlerde Twitter’da “Menemen soğanlı mı olur, soğansız mı?” diye sorarak büyük bir tartışmanın fitilini ateşledin. Sence soğanlı mı, soğansız mı olur?
– Eğer olağanüstü domates ve eski tohum biber bulursan soğansız olur.
◊ Bulamazsan…
– Lezzet vermesi için soğanlı olur…
◊ Bu cevabın büyük hayal kırıklığı oldu. Ben her koşulda “Soğansız” diyenlerdenim çünkü…
– Ama domates sıradansa, biber de tarla biberi değilse, soğan lezzet verir.
◊ Sen de Türkiye gibi arada kaldın…
– Ne şiş yansın, ne kebap…
◊ Yılın çoğu zamanı eşin Linda ile birlikte Atlanta’da yaşıyorsun… Orada neler yapıyorsun?
– Yemek, ev işleri yapıyorum. Kızımın ödevlerine yardım ediyorum…
◊ Gerçekten mi?
– Yok. (Gülüyor) Sadece kızıma bazı derslerde yardım ettiğim doğru.
◊ Kızınız Ceylan kaçıncı sınıfta okuyor?
– Şu an 11’inci sınıfa gidiyor. Seneye lise sona geçecek…
◊ O kadar büyüdü mü, en son gördüğümde 7-8 yaşındaydı… Zaman gerçekten çok çabuk geçiyor…
– Evet, ben de ne kadar çabuk büyüdüğüne inanamıyorum. Şimdi 17 yaşında… Tarih, felsefe gibi epey ciddi dersleri var, onunla ilgileniyorum.
Kitap yazıyorum
◊ Hürriyet’teki yazıların dışında yeni projelerin yok mu?
– Dergilere de yazı yazıyorum. Ama asıl önemlisi şimdi bir de kitap hazırlıyorum.
◊ Nasıl bir kitap yazacaksın?
– Hayat nasıl yaşanmalı tarzında bir kitap olacak. İlber Ortaylı’nın “Bir Ömür Nasıl Yaşanır” kitabı gibi… Kronik Yayıncılık’tan çıkacak…
◊ Sence hayat nasıl yaşanmalı?
– Benim konuştukça, düşündükçe fikirlerim değişiyor. Bu sorunun cevabı için biraz daha beklemeni istiyorum. Çünkü ben de henüz yanıtını bulmadım.
Şöhretten kendimi koruyorum
◊ Hayatına dışarıdan gıpta ile bakılıyor. Yiyorsun, içiyorsun… Kâh İtalya’da, kâh Fransa’da tatildesin… Bu hayatın bir zorluğu var mı?
– Tabii ki var. Hiçbir şey uzaktan göründüğü gibi değildir. Kim olursan ol, hangi ekonomik seviyede olursan ol, hayat karşınıza birçok sorun çıkarıyor.
En önemlisi de sevdiklerinle ilgili sağlık sorunları çıkabiliyor. Ölümler, hastalıklar olabiliyor. Bu Türkiye’de de böyle, Amerika’da da böyle… Yapmamız gereken hayatın zorluklarına karşı kendi kefemize ağırlık koymak.
◊ Koyamayanlar da var… İntihar ederek yaşamına son veren dünyaca ünlü şef Anthony Bourdain gibi…
– O da koymaya çalıştı ama demek ki bir yerde “yeter benden bu kadar” dedi.
◊ İntiharını nasıl yorumluyorsun?
– Saygıyla karşıladım ama sevdikleri açısından egoist bir karar olabilir.
Çünkü kızı var. Ama ben bu konularda yargıda bulunmuyorum. Çünkü konuyu içten bilmeyince verilen yargılar havada kalır ve yanılırsın…
◊ Şöhret mi onu intihara sürükledi?
– Şöhretli insanların birçoğu yalnız oluyor. Çoğu insan, onlara değil, imajlarına yaklaşıyor.
İmajlarını seviyorlar ve gözlerinde büyütüyorlar. Ancak bu kez de onları yakından tanıyınca hayal kırıklığına uğruyorlar. Çünkü yakından tanıdığın zaman hayatta hiç kimsenin büyütülmeye değmeyecek kadar, sıradan olduğunu görürsün. Herkesin zayıf tarafları, zaafları ve çürükleri vardır…
Ünlü açısından da devamlı o imajı yaşamaya çalışmak, çok büyük stres getiren bir olaydır.
◊ Şöhret senin hayatını nasıl etkiliyor?
– Ben kendimi koruyorum. Önceliklerimin farkındayım.
Burada senenin 360 günü çalışıp, korkunç bir para kazansan da o paranın keyfini çıkaramadıktan sonra sana zül olur. Elbette benim de maddi kaygılarım var. Kızım üniversiteye gidecek ve üniversitenin yıllık ücretleri çok fazla.
İyi bir tat hafızam var
◊ Kendini gurme olarak görmediğini söylüyorsun…
– Çünkü gurme diye bir şey yok. Sen yazarsın, ben de yazarım. Bir adamın damak zevkini, boy ölçer gibi ölçemezsin. Birçok insanın damak zevki vardır. Benim avantajım uluslararası yemek yeme tecrübemin çok fazla olması. Dünya Bankası’nda çalıştığım yıllardan beri birçok ülkede dolaştım, dışarıda çok yemek yedim.
İyi de bir tat hafızam var. Hukukçu olduğum için, tarihler de aklımda kalır, referans notları oluşturabiliyorum.
Bu nedenle kendimi yeme ve içme eleştirmeni olarak görüyorum.
◊ Dünya Bankası’nda çalıştığın yılları özlüyor musun?
– Özlemiyorum çünkü bana göre bir yer değildi. Dünya Bankası çok hiyerarşik bir yapı. Eğer yaratıcı bir tarafın varsa, iyi bir iş yapmaya çalışıyorsan bin tane engelle karşılaşıyorsun.
Dünya Bankası’na ilk girdiğimde heyecanlandım tabii, çünkü prestijli bir yer. Çok zeki insanlar vardı çevremde… Ancak çalışmaya başladıkça giderek artan bir hayal kırıklığı yaşadım. Oradan ayrılıp, akademiye kaçtığım için çok mutluyum.
Az bile söyledim ‘hödük oğlu hödük’
◊ Son derece nazik, beyefendi ve centilmen birisin… Ancak geçenlerde sosyal medyada bir takipçine “hödük” diye bağrındın...
– Az bile söyledim.
◊ Sosyal medyada seni nasıl delirtiyorlar?
– Hayatta en kızdığım şeylerden biri, üstüne vazife olmayan birinin bana ne yapmam gerektiğini söylemesidir. Lokantaya gidiyorum, sosyal medyada sevdiklerimi paylaşıyorum. Bu, kamusal bir görev değil. Keyfimin istediği yere gider, canımın istediğini yerim… Sen ister bakarsın, ister bakmazsın… Ben bir paylaşım yapmışım, adam altına büyük bir ukalalıkla “İtalya’nın türlüsü tanıtacağına, Anadolu’yu dolaş da bizim türlüleri tanıt” yazmış. Ulan sen kimsin, hödük oğlu hödük. Az bile söyledim yani! (Gülüyor) Dışarıda karşılaşsak gelip benimle iki kelime konuşamaz ama bana ne yapmam gerektiğini söylüyor. Üstelik karşı tarafa kızdıkları zaman bir de homofobik yapılarını gösteriyorlar…
◊ Nasıl yani?
– Beğendiği bir cevap gelmeyince ‘karı kılıklı adam’, ‘kılıbık’ gibi şeyler yazıyor. Çünkü kendi kafasında erkeğin buyurgan olduğu bir dünyada yaşıyor ve karşı tarafa kızdığı zaman ona dişil özellikler atfediyor.
◊ Peki gerçekten evde kimin sözü geçiyor?
– O kadar seneden sonra biz bu konuyu aştık. Gerçek bir çift olmayı başardık.
◊ Linda Hanım’la kaç yıldır evlisiniz?
– 30 yıl oldu. Evlendiğimde Linda üniversitede okuyordu. Bitirir bitirmez evlendik. Çocuk yapmak için de 13-14 sene bekledik.
O çorabı bana Linda aldı
◊ Galatarasay çorabı giydin ve şampiyonluk geldi…
– Kızım Ceylan çocukken Atlanta’daki bir parka giderdik… Orada ördekleri beslerdik. Sonra onların bize uğur getirdiğine inandık. Bu çorabı eşim Linda almış. Galatasaray’ın maçı öncesi tesadüfen komodini düzenliyorduk. Linda çorabı bulunca “A bu çorabı bugün giy” dedi. Ben de “Şimdi değil, bir bakalım maç nasıl başlayacak” dedim.
◊ Gol yiyince mi giydin?
– Evet, baktım ilk yarı 1-0 yeniliyoruz, Linda’ya “çorabı getir” dedim. Çorabı giydikten sonra maçı izlemeyi bıraktım. Daha sonra televizyonu tekrar açtım, baktım 2-1 öndeyiz, çoraplar da ayağımda…
Türk yemekleri, Türk erkeklerine benziyor
◊ Türk mutfağını nasıl buluyorsun?
– Türk mutfağını aynı Türk erkeği gibi kendi kendimize o kadar çok övüyoruz ki…
◊ Kesinlikle katılıyorum… Türk mutfağı övüldüğü kadar iyi değil. Yemekler çok yağlı ve salçalı…
– Hem kötü hem iyi tarafları var. Ama dediğim gibi o kadar abartıyoruz ki, Türk mutfağı deyince akan sular duruyor. Türk mutfağını namus meselesi yapıyoruz. Ancak mutfakta milliyetçilik olmaz.
◊ Türk mutfağının kuvvetli ve zayıf tarafları neler?
– Hamur işlerinde bayağı iyiyiz. Ev yemeklerinde de kuvvetliyiz. Fakat deniz ürünlerinde zayıfız.
Eskiden Türkiye mutfağının lezzeti, kozmopolit yapısından geliyordu… Türkiye’de yaşayan Boşnaklar, Museviler ve Ermenilerin lezzetleriyle çok güçlü bir tarafı vardı.
Ancak bu yapı yavaş yavaş erozyona uğramaya başladı.
Geleneksel yemekler ortadan kalkmaya, çok emek gerektirdiği için yapılmamaya başladı.
Zeytinyağlı yemek bulmak çok zorlaştı.
Balık pişirmeyi çok az insan biliyor. İstanbul’da 100 balıkçıya gidiyorsun, aynı meze geliyor.
Sanki tek bir yer var, hepsine aynı meze gökten iniyor gibi.
Şimdiki aklımla geçmişe dönsem vegan beslenirdim
◊ En çok hangi dünya mutfağını seviyorsun?
– Kategoriye göre değişiyor. Hamur işlerinde Türkiye ve İtalya. Sebze yemeklerinde Japonya, sakatatlarda Fransa, deniz ürünlerinde İspanya…
◊ En sevdiğin yemek nedir?
– En sevdiğim yemek diye gerçekten bir şey yok. Ama onsuz yaşamam dediğim daha çok deniz ürünleri… Ot da çok seviyorum.
◊ “Ot seviyorum” diyorsun ama bu kuzu meselesi ne olacak? Günün birinde vegan olur musun?
– Şimdiki aklımla 23 yaşında olsaydım, vegan beslenirdim. Vegan beslenme bana çok ters gelmiyor. Ama benim çocukluğumda et daha iyiydi. Bir de daha çeşitli etler yeme şansım vardı…
◊ Şimdi de körpe kuzuları yiyorsun…
– Evet, o yüzden çok kötü rüyalar görmeye başladım. Artık vazgeçtim. Buradan ilan edeyim, artık kuzu yemeyeceğim.
◊ Yemeyecek misin gerçekten?
– Hayır yemeyeceğim.
◊ Son bir akşam yemeği yiyecek olsan, nerede ve ne yemek istersin?
– 1985-90 Romanée-Conti şarap içmek isterdim. Paris’te bir lokanta var. Orada ocak ve şubat aylarında trüf böreği ve kaz ciğeri yapılıyor. Olağanüstü yemek… Onu tercih ederdim…
◊ Ama sen hep hayvanseverlerin itiraz ettiği yemekleri yiyorsun… Dünyada artık kaz ciğeri yenmesine büyük tepki var…
– Hayat felsefem, sen kendi doğru bildiğini yap… Başkalarının davranışlarım hakkında yargıda bulunması beni enterese etmiyor. Çocukken de, 18 yaşındayken de böyleydim.
Yeniden TV programı yapmak isterim
◊ Yurtdışındayken İstanbul’daki en çok hangi mekanları özlüyorsun?
– Kazasker’deki Konyalılar Etliekmek, Beyti, Kurtuluş’taki Adana Ocakbaşı ve Kıyı… Daha çok kebap, balık ve meyhane kategorisindeki mekanları özlüyorum.
◊ Üç günlük İstanbul ziyaretinden hepsine gidecek misin?
– Hayır, buraya çalışmaya geldim. adece Kıyı’da balık yiyeceğim.
◊ Yeniden televizyon programı yapacak mısın?
– Ciddi, güvendiğim bir yerden teklif gelirse yeniden yapmak isterim.
Ama tekrar televizyon programı yaparsam, en önemli kaygım bağımsızlığımı korumak olur.
Yani lokantalarla kırmızı çizgilerim her zaman devam edecek. Objektifliğimizi koruyacağız.
◊ Hiçbir mekanda sponsorluk almıyor musun?
– Hayır…