Geçtiğimiz yıllarda bir gazeteci Çin’de deneysel bir çalışmaya katılmıştı. Seyredenler mutlaka hatırlayacaktır. Çalışmanın başlangıcında gazetecinin fotoğrafı polisin sistemine yüklendi ve muhabir şehirde daha önceden bildirmediği bir yere gitti. Yüz tanıma yapan kameralar tarafından 7 dakika içerisinde yeri tespit edilerek yanına polis memurları geldi. Eğer burada gerçek zanlı aranıyor olsaydı, yakalanması 7 dakika sürecekti. Sistem, toplum huzuru açısından güzel bir gibi görünse de hâlâ insan hakları açısından tartışılıyor.
Öte yandan bir başka teknoloji olan VR, AR ile biyometrik kimlik doğrulamasını yapmak da mümkün. Zira bu başlıkta yapılan bazı araştırmalar bize herhangi bir VR, AR oyun esnasında, bireyin topa vuruşundan tutun da el, kol, vücut hareketlerine kadar pek çok bilginin kimlik tespiti yapmayı mümkün kıldığını gösterdi. Araştırmaya göre bir VR, AR oyununu kimin oynadığını tespit etmek, davranış analizi yaparak %90 oranında mümkün olabiliyor. Sadece kimlik tespiti değil aynı zamanda bu sanal ortamdaki davranışlardan kaygı, depresyon, şizofreni, bağımlılık, DEHB, otizm gibi durumlarda tespit edilebiliyor. Tüm bu veriler aleyhte hareket edebilecek şirket veya bireylerin eline geçmediği sürece sorun yok. Ancak geçerse ve bir problem tespit edilirse, sağlık sigortası yaptırırken bir anda olası bir risk nedeniyle muafiyet alabilir ya da başvuru yaptığınız bir işe alınmayabilirsiniz. Şimdilik temennimiz bu teknolojilerin erken teşhis, hayat kurtarma, toplum huzurunu sağlama gibi konularda her zaman pozitif yönde kullanılması.
Teknoloji insan haklarını ihlal etmemeli
Günlük hayatımızda kullandığımız AI (Yapay zekâ), VR, AR ve internetteki pek çok kanal üzerinden dijital ayak izimizi bırakıyoruz. Bu durum ise verinin toplanması ve güvenliği sorununu daha fazla düşünmemize neden oluyor. Kullandığımız pek çok dijital platformda verilerimiz yer alıyor. Artık veriye dayalı bir dönemde yaşıyoruz. Bu nedenle gerek biz gerekse internette yaptığımız davranışlar önemli. Büyük veri ve dolayısıyla kişisel bilgilerin mahremiyeti tüm dünyada tartışmalı bir konu olmaya devam ederken, bir yandan da yeni kanunlar üzerinde çalışmalar yapılıyor. Henüz yeterli düzeyde olmasa da bilim insanları, teknolojinin insan haklarını ihlal etmemesi, ticari alanda şirketleri ve özellikle müşteriyi koruması için çalışmalar yapıyor.
Şimdilik, çok uzun olduğu için okumaya ya da dinlemeye vakit ayıramadığımız kurallarla olabildiğince güvendeyiz. Hatta, günlük yaşamımızda kapımıza gelen her kargo memuruna kimlik numaramızı ve imzamızı verdiğimiz düşünülürse dijital dünyada daha güvenli bir ortamdayız denilebilir. Her ne kadar etik olmayan veri paylaşımı konusunda Batı ülkelerinde üst üste skandallar yaşandıysa da suçlular Batı’da cezasız kalmıyor. En endişe verici senaryolardan biri de devlet tarafından kontrol edilen büyük verilerin, yine devletin yapay zekâ yetenekleriyle birlikte kullanılarak, insan haklarını ihlal etmesi yönünde. Böyle bir durumun yaşanmaması için büyük verinin güvencesi olarak, ülkelerdeki hukukun üstünlüğü görülüyor. Ekonomi ve uluslararası ticarette önemli rolü olan ülkelerin hukuk sistemi, teknolojik gelişmelerle birlikte daha da ön plana çıkıyor.
Serap TORUN
twitter.com/seraptorun73