İELEV’de ortaokulu bitiren öğrencilerin büyük kısmı ,Almanca Dil Diploması olan DSD1 alabiliyor. İstanbul Erkek Lisesi Eğitim Vakfı Akademik Kurul Başkanı Prof. Dr. Erhan Erkut, “Eğitim sadece okula bırakılamayacak kadar önemli bir konu. Lise öğrencilerinin mutlaka yazları çalışmaları gerekir. STK’larda veya yeni kurulan girişimlerde gönüllü çalışabilirler, veya tezgahtarlık, garsonluk gibi işlerle ekonomi ile tanışabilirler” diyor.
Prof. Dr. Erhan Erkut ile eğitimi konuştuk:
– Alman diploması veriyor musunuz?
2014-15 akademik yılında açılan lisemiz bu yıl ilk mezunlarını verecek. Türkiye’de “Yurtdışı Alman Okulu” statüsünde olup Alman devletinden destek alan üç okuldan birisi. Vakfımızın misyonuna paralel olarak IB programının Almanya’ya uyarlanmış versiyonu olan GIB Diploma Programı uygulanıyor. Hazırlıkta hem İngilizce hem de Almanca öğrenen öğrencilerimiz, bazı dersleri Almanca, bazı dersleri İngilizce bazı dersleri Türkçe verilen bu diploma ve DSD2 (Almanca Dil Diploması 2) sayesinde dünyanın birçok üniversitesine sınavsız girebiliyorlar. Alman üniversitelerinin beklentilerine uygun bir eğitim sunan GIB diploma programının yanında öğrencilerimiz DSD2 de alarak Alman dilinde üniversite okuma becerilerini kanıtlıyorlar.
– İstanbul Erkek Lisesi ile ilişkiniz nasıl yürüyor?
Vakfımız İEL’e geçen yıl 2.3 Milyon TL destek verdi. Geçmişte Almanca öğretmeni sıkıntısı çekildiğinde İEL’e İELEV’den öğretmen desteği sağladık. İki yil önce iki liseden gelen öğrenciler için Boston’a bir ufuk turu yaptık. İki lisenin öğrencileri birlikte MEF Üniversitesi’nde verilen Yetkin Gençlik eğitimlerinden yararlandı. İELEV’de Almanya’da Yükseköğrenim Fuarı düzenledik ve fuarda konuşacak mezunların tümü İEL mezunları idi. Okullarımızda çok sayıda İEL mezununun çocukları indirimli okuyor. Bir devlet okulu olan İEL ile bir özel lise olan İELEV farklı kulvarlarda koşuyorlar, fakat ikisinin de ortak hedefi Türkiye’nin ihtiyacı olan kalifiye insan gücünü olabilecek en iyi şekilde yetiştirmek.
– Öğrenciler niye Almanca eğitimi tercih etsin?
Almanca, Avrupa’nın en yaygın anadili, Avrupa Birliği’nin üç dilinden birisi, ve dünyada 200 Milyonun üzerinde konuşanı var. Goethe, Kafka, Brecht, Mann, Kant, Hegel, Nietzsche, Heidegger ve Marks gibi çok önemli şair ve filozofların anadili olan Almanca çağımızda bilim, teknoloji ve inovasyonun dili haline dönüştü. Almanca, araştırma ve kitap dünyası ile İnternet dünyasında en önemli üç dilden birisi. Avrupa’nın ekonomik lokomotifi olan Almanya’nın Türkiye ile ilişkileri her dönemde güçlü oldu; şu anda Türkiye’de 3 binin üzerinde Alman şirketi bulunuyor. Almanca’yı öğrenmek kolay çünkü çok matematiksel bir dil.Ayrıca Almanca öğrendikten sonra (biraz kelime ezberlemek kaydı ile) İngilizce’yi de öğrenmiş sayılırsınız. Çünkü İngilizce Almanca’nın basitleştirilmiş versiyonu. Ama birçok öğrenci ve veli için Almanca eğitimin en büyük avantajı Almanya’nın kaliteli üniversitelerinde ücretsiz yükseköğrenime ulaşmak. İngilizce ve Fransızca ile bu maalesef mümkün değil.
– Okulun en önemli özelliği nedir?
Dünyanın en modern ve saygın eğitim sistemlerinden birisi olan Anglo-Sakson kökenli International Baccalaureate sistemini Alman üniversitelerine sınavsız girişi mümkün kılacak formata sokan GIB’yi MEB müfredatına da uygun hale getirerek Türkiye’de lise eğitiminde paradigma değiştirdiğimizi (hatta bir nevi şapkadan tavşan çıkardığımızı) düşünüyorum. Benim okula başladığımdan bu yana Türkiye’nin nüfusu üçe, kişi başına geliri ise yirmiye katlandı, fakat dünya standartlarında eğitim verebilen lise sayısı pek artmadı. Hedefimiz bu durumu değiştirmek ve dünyanın en iyileri ile yarışabilecek bir lise kurmak idi. İddialı konuşmak için biraz erken ama sinyaller çok olumlu.
DÜNYA HIZLA DEĞİŞİYOR
GEÇMİŞTE eğitimin amacı bireyin değer ve davranışlarını topluma uyum sağlayabilecek şekilde değiştirmek idi. Bence artık formel eğitimin amacı, ‘Bireyin kendi kendine öğrenebilmesini ve hızla değişen dünyaya adapte olabilmesini, yani aynı hızla evrilebilmesini sağlamak’ olarak değişti. Bunun için bireye geçmişte olduğu gibi bilgi yüklemek yerine yetkinlik ve becerileri geliştirmek gerekiyor. Okul da bu iş için en ideal ortam değil, yetersiz kalıyor. Ailelerin, okulun eğitim sürecinin sadece bir parçası olduğunun farkına varmaları çok büyük önem taşıyor. Öğrenci, okulun verdiği derslerin yanında farklı üniversitelerden ve kurumlardan da dersler almalı, kongrelere gitmeli, kamplara katılmalı, kulüp etkinlikleri düzenlemeli, spor takımlarında bulunmalı, bol bol kitap okumalı ve her fırsatta çalışmalı.
ÇOCUKLAR SINAV OKULLARINDAN UZAK DURSUN
VELİLERE eğitim konusundaki blog yazılarımı okumalarını öneriyorum. Sınav okullarından uzak dursunlar. Ev ödevlerini iyi yapıp çocuklarını bir sonraki seviyeye değilyaşama en iyi hazırlayacaklarını düşündükleri liselere odaklansınlar. IB eğitimi veren okulları kuvvetle öneririm. Eğitim sadece okula bırakılamayacak kadar önemli bir konu. Lise öğrencilerinin mutlaka yazları çalışmaları gerekir. STK’larda veya yeni kurulan girişimlerde gönüllü çalışabilirler veya tezgahtarlık, garsonluk gibi işlerle ekonomi ile tanışabilirler. Lise bitmeden anlamlı bir yurtdışı deneyimi kurgulamalarını öneririm. En azından bir yabancı dili iyi öğrenmelerinin şart olduğunu düşünüyorum. Teknoloji okur yazarı olmaları da çok önemli.
LİSE ÇAĞINDA TATLI SERT BİR DİSİPLİN GEREKLİ
HER şeyden önce okul ciddi bir eğitim kurumu olmalı ve akademik standartları yüksek olmalı—herkese her zaman tam not veren okullardan uzak durmalılar. Lise çağında gençlerin bireysel gelişimlerini tamamlayabilmeleri için tatlı-sert bir disiplin gerekli—okulun fazla gevşek olmamasını öneririm. 21’inci yüzyılın olmazsa olmaz becerileri olan yabancı dil ve teknoloji okuryazarlığı konusunda yetkin olmaları çok önemli. Kanımca okulun MEB müfredatını öğrencinin ilgileri doğrultusunda ne kadar esnetebildiği ve öğrenciye ne kadar farklı öğrenme alanları açabildiği de önemli. Kullanılan pedagojik sistemin mutlaka öğrenci odaklı olması ve sınıfta bolca tartışma olması gerekli. Öğretmenlerin ders saatleri dışında gerek kulüp çalışmaları gerekse ofis saatleri ile öğrencilerle ilgilenebiliyor olması değerli. Öğrencilerin ders dışındaki gelişimlerinin stajlar, kulüp ve takım faaliyetleri ve gönüllü çalışmalar ile desteklenebilmesi de değerli. Çok önemli bir nokta daha: velilerin yönettiği okullardan uzak durmalılar.
KİMDİR?
Erhan Erkut, lisans derecesini 1980’de Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden, doktorasını ise 1986’da Florida Üniversitesi’nden aldı. 1985-2005 yıllarında Alberta Üniversitesi İşletme Fakültesi’nde ders veren Prof. Erkut, bu dönemde ‘INFORMS Teaching of Management Science Practice Award’ ile ‘3M Teaching Fellowship’ başta olmak üzere dokuz eğitim ödülü ile Canadian Operational Research Society tarafından verilmiş beş başarı ödülü aldı ve 50’den fazla hakemli dergi makalesi yayınladı. Eğitim ve araştırmanın yanında birçok endüstriyel projeyi de yöneten Prof. Erkut, Centre for Excellence in Operations adlı bir uygulamalı araştırma merkezi kurdu ve INFORMS Transactions in Education dergisinin kurucu editörlüğünü yaptı. 2005’de Türkiye’ye dönen Prof. Erkut, 2005-07 arasında Bilkent Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanlığı, 2008-13 arasında ÖzyeğinÜniversitesi Rektörlüğü yaptı. Prof. Erkut, 2014’den bu yana ise MEF Üniversitesi’nde Rektör Yardımcılığı görevini yürütüyor. Aynı zamanda İstanbul Erkek Liseliler Eğitim Vakfı Akademik Kurul Başkanı olan Prof. Erkut, son yıllarda Türkiye’de girişimcilik ve yetkinlik gelişimi konularında aktif olarak çalışıyor. Mehmet Zorlu Vakfı desteğiyle hayata geçirdiği 21. Yüzyıl Yetkinlikleri Eğitim programı kapsamında verdiği YetGen eğitimleriyle 4 yıldır yüzlerce lise ve üniversite öğrencisinin profesyonel gelişimine destek oluyor. Prof. Erkut, ‘Üniversite Seçerken’ ve ‘İşte Ceylanlar’ kitaplarının yazarı.