Ordu Devlet Hastanesi Covid-19 Yoğun Bakım Ünitesi’nde görevli hemşire Hatice Güler (50),salgın başladığı günden bu yana bu birimde görev yaptığını söyledi.
Eşinin şeker hastası olması nedeniyle bir süre öğretmenevinde kaldığını belirten Güler, evde kaldığı sürede de kendisini izole etmeye çalıştığını dile getirdi.
Oğlu Göksun’un eşinin eylül ayında doğum yaptığını, 3 gün sonra gelininin testinin pozitif çıktığını anlatan Güler, gelinin ailesinden 4 kişinin daha bu hastalığa yakalandığını kaydetti.
Güler, “Onların Covid-19 olduğunu öğrendiğimde iş yerindeydim. ‘Gelinimden bana geçmiş olabilir’ diye iş yeri ortamından uzaklaştım. Onların yanına gittim çünkü o süreçte beraberdik. ‘Bulaşmışsa da karantinaya gireyim’ dedim” ifadelerini kullandı.
Güler, 10 gün boyunca çok kötü bir süreç geçirdiklerini ifade ederek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Önce gelinim, sonra da çocuğu Covid-19 oldu. Bebeği de yoğun bakımdaydı. Bebeğimiz yoğun bakımdan geldi. Annesi sütünü odadan bize sağarak verdi. Kızıyla beraber odadaydı. Küçük bebek ile ortanca çocuğu da benim yanımdaydı. Ortanca çocuk annesinin kapısına gidiyordu, ‘Anne orada mısın?’ diyordu. Annesi de ‘Ben buradayım, merak etme’ diyordu. Çok kötü bir şeydi. Onlar içeride ağlıyorlardı, dışarıda da biz. O kapı bizim için engeldi.”
Aralık ayında hastaya müdahale ederken maskesinin kaydığını belirten Güler, solunum cihazının havasının bir şekilde ağzından girdiğini hissettiğini aktardı.
Nöbet çıkışı yaptırdığı test sonucunu, “İnşallah değilimdir, yoktur. Olsa kime zarar verdim? Birine bulaştırdım mı?” korkusuyla beklediğini kaydeden Güler, “Bilinmeyen bir numara sizi arıyor. Açarken çok korkuyorsunuz. ‘Covid-19 muyum?’ diye sordum. Halk Sağlığında çalışan da ‘evet ama korkmayın’ dedi. Tabii ki korkuyorsunuz. O telefon geldikten sonra birçok şey düşünüyorsunuz” diye konuştu.
Bu süreçte boğaz yanması, tat alamama ve bazı ağrılar yaşadığını, ailesinden ayrı bir evde kaldığını anlatan Güler, komşusunun 10 gün balkondan kendisine seslenerek ihtiyacını ve sağlığını sorduğunu, bu durumun da evde yalnız olmadığını hissettirmesi açısından önemli olduğunu vurguladı.
“O GÜN HİÇ YOĞUN BAKIMA SIĞAMADIM”
Güler, testinin pozitif çıkmasından 11 gün sonra iyileştiğini ve işe başladığını ifade ederek, şunları söyledi: “O gün hiç yoğun bakıma sığamadım. Hiç orada kalmak istemedim. Hastaların yerine hep kendimi koydum. Biraz daha iyi olan hastaları aileleriyle görüştürdüm. İyi olduklarını söylemek istedim. Bildiğiniz için, ‘Bir istekleri var mı, su içmek istiyor musunuz?’ sorularını yönelttim çünkü ben o susuzluğu hissettim ya. Normalde yoğun bakımdan hiç çıkmam. Genelde yoğun bakımda kalırım. Hiç kalmak istemedim, maskeyi takmak istemedim. O gün çok huzursuzdum. Sanki bir daha bana bulaşacak, bir daha hasta olacağım korkuları vardı. Ertesi gün oğlum, ‘ben rahatsızım’ dedi ve tahlil verdi. Gece 3 gibi kızım, ‘anne, ağabeyim Covid-19’ dedi ve ağlamaya başladı.”
Oğlunun rahatsızlığının çok erken başladığına işaret eden Güler, “Kusmaya başladı, ateşleri oldu. Diyorum ki ‘Ben daha yeni atlattım, yanına gidersem…’. Yani Covid-19 öyle bir şey ki evladı, anneden uzaklaştırıyor. Korkuyorsunuz. Virüsü alırım diye de veririm diye de korkuyorsunuz. ‘Ben yeni atlattım, bana bulaşır falan’ dedim. En son, çok rahatsız olduğunu öğrenince kızımla ikimiz direkt gittik” dedi.
Güler, kızının da 5 gün sonra koronavirüse yakalandığını, oğlunun her gün aşama aşama ağırlaştığını belirterek, “O kadar çok psikolojisi bozulmuştu ki ‘yatıralım’ dediğimde kabul etmedi. Ağlıyor, ‘ben hastaneye girersem, çıkamam’ diye. O gecenin sabahında işe geldiğimde beni aradı, “anne artık benim nefesim bana yetmiyor, gel beni al’ dedi” ifadelerini kullandı.
Güler, yoğun bakıma yatırılan oğlunun 10 günlük sürecinin zor geçtiğini ancak sağlıkçılar ile eş ve dostlarının kendilerini yalnız bırakmadığını söyledi.
Bu virüse yakalanan ve yoğun bakıma giren hastanın belki bir daha yakınlarıyla konuşamayacağını kaydeden Güler, “Belki onlardan bir yudum su içemeyeceksiniz, belki helalleşemeyeceksiniz, belki söylemek istedikleriniz var ama söyleyemeyeceksiniz. Hiçbir şekilde bağınız olmayacak. Bunu bilerek kesinlikle maskenizi çıkarmayın. Kesinlikle temizliğe, sosyal mesafeye dikkat edin” dedi.
“NEFESİM BANA YETMİYORDU”
Hastanenin temizlik personel şefi Göksun Güler (31) ise halsizlik, üşüme, grip gibi belirtilerle başlayan hastalığını düşündükçe kendisini kötü hissettiğini söyledi.
Evde 7 gün ayrı odada izole olduğunu anlatan Güler, ağrılarının ve ateşinin çok olduğunu belirterek, “Hastaneye yatmak istemedim. Nefesim bana yetmiyordu. Devamlı öksürmekten uyuyamadım. Ertesi gün annemi aradım ve hastaneye geldik. Direkt yoğun bakıma yattım” diye konuştu.
Güler, yoğun bakımdaki hastaların sağlık durumlarının çok iyi olmadığını dile getirerek, “Bundan dolayı orada yatacağınız için dağılıyorsunuz. Çok sıkıntılı bir durum. 4 gün yüzüstü, 3 gün sırtüstü yattım. Elimden geldiği kadar da kendimi rahatlatmaya çalıştım ama olmuyor. Yoğun bakım sürecinde mümkün değil” dedi.
Bir sağlık çalışanının hastaneye yatırıldığını gördüğünü anlatan Güler, şunları kaydetti: “O sağlıkçı yanımdan sedyeyle geçti. O adamın birkaç gün sonra vefat ettiğini öğrendim. Doktor bey durumunun benden daha iyi olduğunu söylemişti. ‘Biraz kendini toparla, psikolojik olarak daha iyi durman gerekiyor’ demişti. Ben, o insanın öldüğünü öğrenince adeta yıkıldım. Orada ben direkt, ‘ben de öleceğim, sıra bende’ dedim. Çok kötü bir psikoloji.”
Bir arkadaşlarının da motosiklet kazasında vefat ettiğini yoğun bakımdayken duyduğunu ve çok etkilendiğini anlatan Güler, hastane sonrası da 15 gün evde izole olduğunu, sağlıkçılar ile hastane yönetiminin kendisinin yanı sıra herkesle çok iyi ilgilendiğini sözlerine ekledi.