◊ Aynı ailede iki Derya, iki de Ferhan var. Evde “Derya” dendiğinde ilk siz mi, anneniz mi “Efendim” diyor?
– Ya aslında biliyor musunuz bizde Deryalar ve Ferhanlar hiç karışmıyor. Konunun içeriğinden ve tonlamasından kim üstüne alınacağını biliyor. Sanırım dışarıdan göründüğü kadar karışık değil durum.
◊ Mutlu bir ailede abla olmak mı, kardeş olmak mı?
– Vallahi abla olmayı bilmiyorum. Onu Ferhan’a sormak lazım. Ama en küçük kardeş olmak mükemmel.
◊ Oyuncu bir anne-babanın kızı olarak… Sinema mı, tiyatro mu?
– Tiyatro. Ses Tiyatrosu’nda büyüdüm ben. Orası bizim evimiz, biz de bekçisiyiz.
◊ Takı takıntınız var. “Deryasal Takıntılar” diye koleksiyon çıkardınız… Kafaya mı takarsınız, kafayı mı takarsınız?
– Kafayı takarım ben genelde. Sevdiğim bir şeye, bir yere, birine…
◊ Gain’de “Evde Yap” isimli bir programa başladınız. Annenizi de benzer ev ekonomisi çözümleriyle tanıyoruz. Sizce bu durumu hangi atasözü daha iyi tanımlıyor: “Anasına bak, kızını al” mı, “Ana gibi yar olmaz, Bağdat gibi diyar olmaz” mı?
– Ana gibi yar olmaz, o ayrı. Ama ben “Anasına bak kızını al” lafının tam karşılığıyım. Hayatımda en çok şunu duymuşumdur, doğrudur da: “Sen ne kadar anası görünümlü, babası kılıklı bir kızsın!” (Gülüyor)
◊ Ailece ince espriye düşkünlüğünüz malum. Cem Yılmaz mı, Ata Demirer mi?
– İkisinin de zekâsına hayranım. Ama benim ince espriye düşkünlüğümün sebebi hep babam.
KÖTÜ BİTSE DE HEP AŞK!
◊ Hangisi daha kötü senaryo: Kimselere âşık olamamak mı, her aşkınızın kötü bitmesi mi?
– Hiç âşık olamamak ne kötü… Kötü bitse de hep aşk!
◊ Yılın hangi dönemi daha romantik? İlkbahar-yaz mı, sonbahar-kış mı?
– Kışa hep bayılmışımdır. Kar yağışını izlemek kadar büyüleyici çok az şey var bence.
◊ Hangisi iç gıcıklar? Göz kırpmak mı, göz kaçırmak mı?
– Göz kaçırmak herhalde. Göz kırpmak hep komiğime gidiyor.
◊ Beyaz yalan ne zaman hoş görülür? Sevdiğiniz zaman mı, sevildiğiniz zaman mı?
– Hayatta tahammül edemediğim tek şey yalan. Uzak olsun. Beyazı, siyahı, sevmesi, sevilmesi yok bende.
◊ Aşkın karşıtı: Nefret mi, kayıtsızlık mı?
– Hmm… Nefret de aşk kadar güçlü bir duygu. Ama mesele artık âşık olmamaksa bunun karşılığı kayıtsızlıktır, nefret değil.
◊ Güzel bir hatıraya kim daha güzel eşlik eder: Sezen mi, Ajda mı?
– Güzel de, kötü de… Sezen her hatırayla iyi gider.
◊ Tek başınıza ağlamak mı, birinin omzunda ağlamak mı?
– Birinin omzunda… Hayatınızda omzunda ağlayabileceğiniz insanlar olması çok kıymetli.
HAYAT BİLGİSİ…
Geçmiş, geçmişte kaldı. Kova burcuyum ben, bilinmeyene gitmeliyim
◊ Bir şeyi gece planlamak mı, sabah planlamak mı?
– Ben her şeyi akşamdan planlayıp, sabaha hazır edenlerdenim.
◊ Hatır için çiğ tavuk… Yenir mi, yenmez mi?
– Yenmez. Ya da ben hiç ‘hatır için çiğ tavuk yenir mi’ diye düşüneceğim bir durumda kalmadım…
◊ Nâzım Hikmet mi, Orhan Veli mi?
– Orhan Veli: Bir yer var, biliyorum / Her şeyi söylemek mümkün / Epeyce yaklaşmışım / Duyuyorum / Anlatamıyorum.
◊ Cem Karaca mı, Barış Manço mu?
– Ama hep zor soruyorsunuz siz de… (Gülüyor) Peki, Barış Manço.
◊ Zaman makinesi icat ettiniz, nereye giderdiniz: Geçmişe mi, geleceğe mi?
– Geleceğe. Geçmiş, geçmişte kaldı. Kova burcuyum ben, bilinmeyene gitmeliyim.
◊ İlkinde 85 bin, ikincisinde 400 bin takipçiniz var. Twitter mı, Instagram mı?
– Instagram. Sevdiğim görsel içerikleri takip ediyorum. İçimi açıyor.
◊ Asla hatırlamadığınız biri size çok samimi davranıyor… Yekten hatırlamadığınızı mı söylersiniz, dolambaçlı sorularla kim olduğunu mu anlamaya çalışırsınız?
– 5 sene önce çok panikler, hatta utanır sıkılırdım. Artık direkt söylüyorum “Ay kusura bakmayın, ben sizi hiç hatırlayamadım” diye.
◊ Mangal partisine gittiniz ama yemeği beğenmediniz. Tabakta bırakmak mı, çaktırmadan köpeğe vermek mi?
– Tabakta bırakırım. Siz de öyle yapın. Köpeğe yedirirseniz, siz gidince mutlaka anlaşılır bu durum.
◊ Evinize yatılı misafir geldi, horlamasından uyunmuyor. Uyandırır mısınız, uykusuz mu kalırsınız?
– Evimde kalacak kadar samimi olduğum birisidir bu. Uyandırırım. Ama ben sesten uyuyamayanlardan değilim. Her türlü seste, ışıkta, her şekilde uyurum.
◊ Uçakta/otobüste habire omzunuzda uyuyan bir adam/kadın var… İnce ince ittirir misiniz, hostese mi şikayet edersiniz?
– İnce ince değil, bayağı bayağı ittiririm.
KÜÇÜK KEYİFLER…
Denizden babam çıksa yerim
◊ Biraz yoldan çıkmak istediniz… Mantı mı, iskender mi?
– Off! Mantı diyeceğim ama röportaj yayınlandığında acaba iskender mi deseydim diye düşünüyor olacağım hâlâ. (Gülüyor)
◊ Birinden vazgeçmek zorunda kalsaydınız… Kırmızı et mi, deniz mahsulleri mi?
– Kırmızı et gitsin. Denizden babam çıksa yerim.
◊ Deniz-kum-güneş mi, orman-ağaç-temiz hava mı?
– Yollarım maviye çıksın isterim. Deniz ve gökyüzünde huzur bulmuşumdur hep. Cevabım deniz-kum-güneş.
◊ Peki Bodrum mu, Çeşme mi?
– Ahh Bodrum tabii. Çocukluğum, evim, en güzel anılarım hep Bodrum’da.
◊ Hangi üçlü sizinki: Rakı-balık-Ayvalık mı, kebap-şalgam-Adana mı?
– Adana’ya ne zaman gitsem çok güzel ağırlandım. Misafirperverliklerine hayran oldum her seferinde. Ama benim için hep rakı-balık-Ayvalık.
◊ Sofrada hangisine tahammül daha zordur? Obura mı gevezeye mi?
– Sofrada güzel sohbet eden insanı da çok severim, güzel yemek yiyen insanı da. Ama ne bileyim… Gevezelik tahammülü daha zor bir şey bence.
◊ Evdeki halinizi hangi üçlü daha iyi tanımlar: Telefon-sosyal medya-YouTube mu, pijama-terlik-televizyon mu?
– Kendi üçlümü yaratsam olmaz mı? Telefon-sosyal medya-pijama…
HİÇ DÜŞÜNMEDEN HIZLI HIZLI…
◊ Tarih mi, coğrafya mı?
– Coğrafya.
◊ İstanbul’un… Anadolu Yakası mı, Avrupa Yakası mı?
– Avrupa.
◊ Tavla mı, satranç mı?
– Tavla.
◊ Tekne mi, karavan mı?
– Tekne.
◊ Gündoğumu mu, günbatımı mı?
– Günbatımı!