“Keçiler dua etmezse şu dağlarda bir tek ot bitmez. Otlar dua etmezse gökten bir damla yağmur düşmez. O yüzden tüm canlılar bizim için birdir. Keçim neyse oğlum da odur, dağ da odur, su da odur.”
Bu bir Sarıkeçili sözü. Tüm canlılar için yaşamın olmazsa olmazı, toprağa, ormana ve suya dahi değer biçildiği günümüzde onlar çok farklı değerlerle hayatlarına devam ediyor. Çünkü onlar hayata çok başka bakıyor, mutluluğun tanımını çok başka tarif ediyor ve şehirlerde bildiğimiz yaşam biçimlerinden çok farklı yaşıyor.
Onlar yaşam biçimiyle özgürlüğü temsil ettiği kadar Mustafa Kemal Atatürk’ün “Gidip Toros Dağları’na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez” sözünde olduğu gibi bağımsızlığın sembolü. Fatoş Yagal 29 yaşında bir konargöçer. Bugüne kadar daha hiç sabit bir çatı altında uyumamış. “Kıl çadır, konargöçerlik benim için özgürlük demek” diye özetliyor hayatını. Mutluluğuysa keçilerinin mutluluğuna bağlı. “Eğer keçilerimiz mutluysa, onlar yiyecek güzel otlar bulduysa ben de mutluyum” diye anlatıyor mutluluğun tarifini.
‘ŞEHİR HAYATINI İSTEMEM’
Şehir yaşamını televizyonlardan, telefonlardan ve arada denk geldiği haberlerden bildiğinin ama hiç özenmediğinin altını çizen Fatoş Yagal, “Yörük kadını olmak hiç de kolay değil. Birçok zorluğu var. Sabah 5’te kalkarız. Keçilerle ilgilenir, yavruları emdirir, yemler ve onları sabahın 10’una, 11’ine kadar güderiz. Ondan sonra gelir yemek yapar, yemek yer ve tekrar keçileri gütmeye gideriz. Akşam ezanından sonra da işlerimizi bitirmiş bir halde çadıra gireriz. Bu benim hayatım. Şehirlerdeki hayatın da nasıl olduğunu biliyorum ama onu istemiyorum.
Konargöçer olmakla gurur duyuyorum” diye özetliyor hayatını. “Yörükçülük devam ettiği sürece benim de hayatım böyle sürecek” diyen Fatoş Yagal, en büyük arzusunun yazlık ve kışlık konaklamalar için kendilerine çadırlarını kurabilecekleri uygun yerlerin gösterilmesi, kiralanması ya da tahsis edilmesi olduğunu belirterek şunları söylüyor: “Konya’ya gittiğimizde ‘Siz Mersinlisiniz’, Mersin’e gittiğimizde ise ‘Siz Konyalısınız’ diyorlar. Bu tuhaf geliyor bize. Oysa biz göçeriz. Bu toprakların her karışı bizim. Keçilerimizi otlatmak için ormandan izin alsak dahi yanında yöresinde konakladığımız bir köyün muhtarı ‘istemiyorum’ dediği zaman o iznin bir anlamı kalmıyor. Bizi her şey mutlu eder ama en büyük mutluluğumuz rahatça göçüp konabilmek.”
TAM 40 GÜN SÜRÜYOR
Sarıkeçili Yörükleri, yaz aylarında Karaman-Konya bölgesinde günlerini geçiriyorlar. Kış ayları yaklaşınca eylül-ekim ayları arasında göçe başlayıp Gülnar, Aydıncık ve Silifke bölgesinde sahillere iniyorlar. Yörükler, ağırlıkla keçi besliyor. Bu hayvanlara ocak ve nisan arasındaki yavrulama dönemi dışında yem verilmiyor. Hayvanlar, dağlarda doğal olarak besleniyor. Sarıkeçili Yörükleri, 40 gün süren göç yolculuğunda her 15 kilometrede çadır kurup konaklıyor.
Konaklanan bölgede hayvanlar otlandıktan sonra gece dinlenip sabah göçe yine aynı şekilde devam ediyorlar. Göç sırasında erkekler önden gidip çadırı kurarken, kadınlar da yürüyerek sürüyü bölgeye ulaştırıyor. Sürünün ulaşıp bölgede otlanmasından sonra kadınların yemek telaşı başlıyor. 15 kilometrelik yolculuğun ardından kadınlar yemek yaparken, öğle sonunda sürüyü erkekler otlamaya götürüyor. Son 10 yıla kadar deveyle göçen Sarıkeçili Yörükleri, teknolojinin gelişmesinden dolayı göçü araçlarla yapmaya başlasa da bazı aileler halen deveyle göç etme kültürünü sürdürüyor. Araçlarıyla göçen Yörükler, sadece çadırlarını ve eşyalarını yüklüyorlar. Hayvanlar, yürüyerek yol alıyor.
Kıl çadırda hayat sabahın 5’inde başlıyor ve gün içinde keçilerin otlatılmasından yemeklerin yapılmasına kadar birçok işle kadınlar ilgileniyor.
ÇOCUKLAR DAĞDA, ÇADIRDA DOĞUYOR
Sarıkeçililerin birçoğu dağda, arazide hastane veya doktor olmadan dünyaya geliyor. Yörüklerin aralarında doğumdan anlayan büyükler, acil durumlarda devreye giriyor. Çocuklar 6-7 yaşlarından itibaren ailelerine yardım ediyor. Hayat onlar için sürünün ilerlemesini sağlamakla başlıyor. Okul çağı geldiğinde yerleşik düzende olan kişilerden yardım isteniyor.
Yayla dönüşüne kadar çocuklar, yakınların ve tanıdıkların yanında kalarak okuma-yazma öğreniyor. Kışınsa göçten dönen aileler, çocuklarını çadırına alıp eğitiminin sürmesini sağlıyor. Çocukların küçük yaşta orman kültürünü tanımış olması, ilerleyen yaşlarda avantaj sağlıyor. Bu nedenle Sarıkeçili Yörüklerinin çocukları genellikle orman müdürlüklerinde çalışıyor. Birçok Yörük çocuğu da askerlik ve polislik hayali kuruyor…
YÖRÜKLERİN BİR GÜNÜ
Sarıkeçili her ailenin ortalama 300-350 keçisi var. Yörükler, sabahın erken saatlerinde kalkıp ilk olarak kahvaltı yapıyor. Genelde kahvaltılıkları zeytin, kendilerinin ürettiği peynir gibi bozulmayacak gıdalar oluyor. Yemeklik malzeme olarak daha çok kurutulmuş bakliyat tercih ediliyor. Konargöçerler, sürekli yer değiştirdiği için geçtikleri köylerden, ilçelerden alışveriş de yapabiliyor. Her 3-4 günde köylerden alışveriş eden Yörükler, arazide aldıkları sebzelerden yemek pişirip yaşamını sürdürüyor. Yörükler, genel olarak ormanlık alan ve meralarda kalıyorlar. Son yıllarda ormanlarda ilçe müdürlüklerinin gösterdiği alanlarda kışlayan Yörüklerde komşuluk bağları da halen oldukça sıkı. Ormanın farklı bölgelerinde konaklayan obalar akşam saatlerinde aynı çadırda bir araya gelerek odun ateşinde pişen çay eşliğinde sohbet ediyor. Yörükler, göç hazırlıklarını da birlikte, imece usulü yapıyor. Hayvanlar hep beraber yıkanıyor, temizlenip parazitlere karşı ilaçlanıyor. Ayrıca bu hayvanlara, yavrulama sezonundan çıktığı için bünyesi zayıflamışsa vitamin ve mineral takviyeleri veriliyor. Çadırlar imece usulü kuruluyor ve sökülüyor.