İkinci tanım ise bu yazıda kullandığım okuryazar kelimesine karşılık gelen tanım: bilgiye ve yeterliğe sahip olma. Her ne kadar bu tanım TDK’nin tanımları arasında yerini almış olmasa da artık okuryazar kullanıldığında bilgiye ve yeterliğe sahip olma anlamında kullanılıyor. Okuryazar kelimesinin anlamındaki bir diğer evrim süreci de okuryazar kelimesi ile artık sadece okuma ve yazma eyleminin ötesinde bu süreçlerdeki anlama yetisine verilen vurgunun önemli ölçüde artmasıdır.
Birçok kez haberlere konu olan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA) da örgün eğitime devam eden 15 yaşındaki öğrencilerin matematik okuryazarlığı, fen bilimleri okuryazarlığı ve okuma becerileri ölçmektedir. Yetişkin PISA’sı olarak da bilinen ve PIAAC (Uluslararası Yetişkin Becerilerinin Ölçülmesi Programı) ise 16-65 yaş arasındaki yetişkinlerin becerilerini ölçmek için tasarlanmış bir araştırmadır. Bu konulara daha sonraki yazılarımda değineceğim.
Okuryazarlıklar arasında bugün bahsedeceğimiz dijital okuryazarlık, ilk defa 1997 yılında Paul Gilster tarafından kullanılmıştır. Bu konudaki en çok tartışılan konulardan birisi dijital yerli ve dijital göçmen tanımlamalarıdır. Ülkemizde de oldukça çok duyabileceğiniz bu iki kavramı ortaya atan Prensky bile tanımını gözden geçirmesine rağmen ilk ortaya attığı tanımlar hala çok kullanılıyor. Prensky’nin ilk tanımladığı şekli ile bugünün teknolojisi içine doğan nesil dijital yerli; bizim gibi yeni teknolojilerle sonradan tanışan nesiller ise dijital göçmen oluyor. Bu tanımdaki en önemli sorun dijital yerli olarak tanımlanan kuşağın tablet, akıllı telefon gibi teknolojik aletleri kullanmadaki maharetlerinin dijital okuryazarlık bağlamında da daha ileride oldukları yanılgısı. Bu kavramları ortaya atan Prensky bile bu görüşünden uzaklaşmışken bile bu kavramların hala kullanılıyor olması sakıncalı.
Dijital okuryazarlık kavramının tanımında her ne kadar farklılaşmalar olsa da burada bu kavramı tanımlamak beklentiyi oluşturmak adına faydalı olacaktır. Zaman zaman dijital okuryazarlık yerine değişen bir şekilde medya okuryazarlığı, bilgi okuryazarlığı gibi kavramlar da kullanılmaktadır. Kimi zaman bu kavramların birbirinden farklı olduğu da söylenir. Bu üç terimi Google Trends’te aratıp 2004 yılından günümüze kadar dünya genelinde ve Türkiye’de arama metni olarak kullanım oranlarına baktığımızda ilginç bir tablo karşımıza çıkıyor. Dünya genelinde, medya ve bilgi okuryazarlığı düşüş eğiliminde iken dijital okuryazarlık artan bir eğilim göstermekte. Türkiye’de ise dijital okuryazarlık ve bilgi okuryazarlığı arama terimlerinin medya okuryazarlığına kıyasla çok daha az kullanıldığı görülüyor.
Şekil 1. Türkiye genelinde “dijital okuryazarlık,” “medya okuryazarlığı” ve “bilgi okuryazarlığı” terimlerinin 2004-2020 yılları arasında arama terimi olarak kullanım oranlarının karşılaştırılması. Kaynak: Google Trends (Eylül 2020)
Şekil 2. Dünya genelinde “dijital okuryazarlık,” “medya okuryazarlığı” ve “bilgi okuryazarlığı” terimlerinin 2004-2020 yılları arasında arama terimi olarak kullanım oranlarının karşılaştırılması. Kaynak: Google Trends (Eylül 2020)
Sözü bugünlük bitirirken, dijital okuryazarlık için gerekli yetkinliği 15 farklı çalışmada yer alan tanımları sentezleyerek sunan Anusca Ferrari’nin tanımını vermek isterim:
Dijital yetkinlik, BİT (bilgi ve iletişim teknolojileri) ve dijital medyayı birtakım görevleri yerine getirmek; problemleri çözmek; iletişim kurmak; bilgiyi yönetmek; etik ve sorumlu bir şekilde davranmak; iş birliği yapmak; iş, keyif, öğrenme, sosyalleşme, gücünü ortaya koyma ve tüketim için bilgi ve içerik üretmek ve paylaşmak için kullanırken gereken bilgi, beceri, tutum, yetenek, strateji ve farkındalık kümesidir.
Tablet, akıllı telefon gibi teknolojilerde mahir olmak dijital okuryazarlığın sadece küçük bir kısmı olduğu unutulmamalı. Dijital okuryazarlık, sadece ve öncelikli olarak teknik uzmanlıktan ziyade düşünce yapısında bir değişim gerektiren bir olgudur.
Doç. Dr. Serkan ÖZEL
Boğaziçi Üniversitesi
twitter.com/serkanozeltx