Texas Üniversitesi öncülüğünde araştırmayı yürüten ekip, Meksika Körfezi’nin derinliklerindeki kayalardan sondaj yoluyla çıkarılan 130 metrelik bir kesitin içerdiği tortuları inceledi.
Dinozorların bu göktaşı çarpması sonucu yok olduğu ve memelilerin yükselişe geçtiği biliniyor.
Göktaşı çarpmasının etkisinin 2. Dünya Savaşı’nda atılan atom bombasının 10 milyar katı olduğu tahmin ediliyor.
Göktaşı, Meksika’nın Yucatan Yarımadası’na çarpmış ve burada 200 km çapında bir krater oluşturmuştu.
Çarpmanın dev bir tsunamiye ve 1500 km uzaklarda bile meydana gelen yangınlara neden olduğu biliniyor.
Jeologlar göktaşı çarpması sonucu oluşan Chicxulub Krateri’ni 1991’de keşfetti.
Chicxulub Krateri – Dünya’da yaşamı değiştiren göktaşı
12 km çapında bir göktaşı Dünya’ya çarpıp 100 km çapında ve 30 km derinliğinde bir çukur oluşturdu.
Daha sonra bu çukurun kenarlarının da çökmesiyle kraterin genişliği 200 km’ye yayıldı, derinliğinden ise birkaç km kaybetmiş oldu.
Kraterin merkezi geri tepme yoluyla tekrar çökerek bir iç halka oluşturdu.
Bugün kraterin büyük kısmı kıyı açıklarında, 600 metre tortunun altında kalmış durumda.
Karada kalan kısmı ise kireç taşı ile kaplanmış bir halde, ama kenarlarında oluşan obrukların meydana getirdiği kavis krateri belirgin kılıyor.
130 metrelik kesit ne içeriyor?
İngiliz ve Amerikalı araştırmacıların önderliğinde bir ekip 2016’da bu kraterde haftalarca sondaj çalışmaları yapıp olaya ışık tutmuştu.
Ekip, kraterin Chicxulub Limanı açıklarında bugüne kadar en iyi korunmuş haliyle kalan bölgelerinden birinde yaptığı sondajda 66 milyon yıl öncesinin izlerini taşıyan uzun bir kaya numunesi çıkarmıştı.
Bunun 130 metrelik kısmı, jeologların Senozoik Çağ (Memeliler Çağı) olarak adlandırdığı dönemin ilk gününe ait kalıntıları içeriyordu.
Göktaşı çarpması etkisiyle oluşan kraterin kenarlarındaki obruklardan biri
Sığ deniz suyu çekilmiş olabilir
Bilim insanları bu kesitin içeriğinden yola çıkarak göktaşı çarpmasının hemen ardından olup bitenlere dair ayrıntılı fikir sahibi olunabileceğini söylüyor.
130 metrelik kesitin alttaki 20 metresi camsı molozlar içeriyor. Bu kısım, çarpmayı izleyen saniye ve dakikalarda kraterin dibine yayılmış ve çarpma sonucu ortaya çıkan ısı ve basınçla erimiş kayadan oluşuyor.
Bunun üzerindeki kısım ise erimiş kaya parçaları içeriyor. Çarpma sonrası meydana gelen patlamalarda sıcak madde üzerine deniz suyunun sıçramasıyla meydana gelen parçacıklar bunlar.
Çarpmayla bölgedeki sığ deniz suyunun önce çekildiği, sonra geri geldiğinde sıcak maddelerle temas edip şiddetli reaksiyonlara neden olduğu tahmin ediliyor. Tıpkı yanardağlarda magmanın deniz suyuna karışmasıyla görülen tepkimeler gibi.
Bu aşama birkaç dakika ile bir saate kadar sürmüş olabilir. Ancak su gelmeye devam edip krateri doldurduğu için, kesitin üstteki 80-90 metrelik kısmı suyla gelen her türlü molozu ve ardından yağmurla inen daha ince tortuları içeriyor.
Bunlar çarpmayı takip eden birkaç saate tekabül ediyor.
Chicxulub Krateri’nden alınan kaya örneği
Tsunaminin taşıdığı kalıntılar
Kesitin en üst tabakası ise çarpmanın ardından yaşanan tsunaminin izlerini taşıyor.
Bilim insanları, çarpmanın dev dalgalara yol açtığını ve bu dalgaların kraterden yüzlerce km ötesine kadar ulaştığına inanıyor. Ancak giden dalgalar dönüşte o bölgelerden molozlar getiriyor. 130 metrelik kesitin en üst katmanını da işte bunlar oluşturuyor.
Texas Üniversitesi’nden Profesör Sean Gulick tüm bunların çarpmanın ilk gününe tekabül ettiğini söylüyor. “Tsunami jet hızıyla hareket eder. Dalgaların dışa doğru yayılması ve geri gelmesi için 24 saat iyi bir süre” diye açıklıyor.
Profesör Gulick’in ekibi, çarpma nedeniyle oluşan tsunami konusundaki yorumlarına güveniyor. Zira üst katmandaki tortular toprak izleri ve çarpmanın etkisiyle meydana gelen yangınların kalıntısı olarak kömür içeriyor. Tüm bunlar geri dönen dalgalarla kratere taşınıyor.
Meksika’daki Yucatan Yarımadası’nın uzaydan görünümü
Havaya yayılan sülfür
Ama ilginç olan şey 130 metrelik kesitin hiçbir yerinde sülfüre rastlanmaması. Oysa göktaşının, yaklaşık yarısı sülfür (kükürt) içeren minerallerden oluşan deniz tabanına da çarpmış olmalı.
Bu sülfürün dışarı atılmış veya buharlaşmış olduğu tahmin ediliyor. Bu ise dinozorların ortadan kalkmasıyla ilgili yaygın teoriyi desteklemiş oluyor.
Suyla karışan ve göğe yükselen bu kadar sülfürün iklimin soğumasına neden olduğu ve bitki ve hayvanların yaşamını sürdürmesini zorlaştırdığı tahmin ediliyor.
Profesör Gulick’e göre, “100 gigaton (milyar ton) sülfürün atmosfere girmesi hava sıcaklığında 25 santigrat derecelik bir düşüşe neden olur ve bu en az 15 yıl boyunca devam eder. Bu ise dünyanın birçok bölgesinde sıcaklığın donma noktasının altına düşmesi anlamına gelir.”
Gulick, göktaşı çarpması sonrasında ise 325 gigaton sülfürün atmosfere yayıldığını söylüyor.
Uzun yıllar aşırı boyutlara varan bu iklim değişikliği ise dinozorların sonu olmuş, memeliler ise bu dönemden sağlam çıkmıştı.