Önce Kathmandu’dan başlayıp, size deneyimlerimden bahsedeyim. Nisan 2015’te yaşadıkları büyük deprem felaketinde Kathmandu’nun tapınaklarının bazıları yerle bir olmuş, büyük bir kısmı da ciddi hasar gördüğünden gezmeye kapatılmış olsa da, Kathmandu’da çok farklı bir atmosfer hissediyorsunuz. Geçmiş dönemde Kathmandu Vadisi’nin üç önemli şehri varmış. Kathmandu, Patan ve Bhaktapur… Yıllar geçtikçe nüfus artıp şehrin sınırları büyüyünce Patan ve Bhaktapur da şehrin bir semti haline gelmiş ve şehre genel olarak Kathmandu adı verilmiş. Avrupa’nın birçok şehrinde meşhur bir meydan büyük bir kilise göze çarpar. Kathmandu, Patan, Bakhtapur’da da ortak özellik olarak Durbar Square bulunur, en önemli tapınaklar ve tarihi-kültürel miras bu meydan ile çevresinde konumlanmıştır. Patan, metal işçiliği ile ünlenmiş, Bhaktapur ise ağaç işleme ustalığı ile ön plana çıkmış. Buralara uğradığınızda, metal işçiliği, taş işçiliği ve ağaç oymacılığı ile yapılmış arka sokaklardaki atölyelere uğramalı, harika hediyeliklerden almalısınız.
Yüzde 81’i Hindu inancına sahip ülkede, ikinci önemli inanç Budizm… Tapınakları ve çevresindeki tarihi yerleri keşfederken, her yerden ortama mistik bir hava katan tütsü kokuları sizi seyahatten çıkarıp, rüyalar alemine doğru yolculuğa çıkarıyor. Hindu inancına göre Tanrıların ruhunu taşıdığını düşündükleri Kathmandu, Patan ve Bhaktapur’un üç Kumari’si var. Henüz 4-5 yaşlarında iken kız çocukları arasında bir yarışma yapılıyor, bir üşür teste tabi tutan çocuklar arasından zorlu koşullarda ağlamayan ve en dayanaklı olanlar arasından seçim yapılıyor. Kumari seçilen çocuk, 11-12 yaşına gelene kadar (Ergenliğe ulaşıp, genç kızlığa adım attığı zamana kadar) Kumari Ghar adı verilen evlerinde ailesi ile yaşarken, özel bir odada ziyaret ediliyor, özel devlet törenlerinde en baş köşede halkı selamlıyor, şık kıyafetler giydirilip önemli dini seremonilerde halkı selamlıyor. Günümüzde 3 ayrı semtte de Kumari olmasına karşın, sadece Patan’daki Kumari’nin evine girebiliyor ve sadece onun fotoğrafını çekebiliyorsunuz. Genç kızlığa ulaşan Kumari halka karışıp sıradan bir insan muamelesi görmeye başlıyor… Gelelim nereleri gezeceğinize…
Kathmandu’da ana Durbar meydanı yanı sıra, Patan ve Bhaktapur’un Durbar meydanlarını, taş işçiliği, ağaç oymacılığı ve metal işçiliği atölyelerini keşfedin. Kathmandu’daki Swayambunath, Pashupathinath ve Boudha Stupa en mistik tapınaklar, aynı zamanda etkileyici meydanlar… Ayrıca, Pashupathinat tapınağında her gün gerçekleşen ölü yakma törenleri, töreni izleyen yüzlerce insan, aile bireylerinin yas tuttuğu alanda ineklerin dolaşması, fotoğraf çekenler, tapınağı kaplayan yoğun ve kokusuna dayanması zor bir duman ile dünyanın çok az yerinde yaşayabileceğiniz sıra dışı bir tecrübe! Bir diğer önemli konu ise, Newari’ler… Patan bölgesinin yerel halkı olan Newari kültürünü de mutlaka keşfedin. Tarihi geçmişe bakıldığında Nepal bir geçiş yolu üzerinde yer alan ülke olduğundan; Hindu inancına sahip Hint kökenli insanlar ile Tibet-Burma tarafından buraya göç eden kişilerin yıllar içinde evlilikler yapıp Patan bölgesinde yerleşmeleri sonucu, Newari halkı doğmuş. Dini ve resmi etkinliklerde giydikleri nev-i şahsına münhasır kıyafetleri ve farklı yaşam biçimleri ile bu kültürü yakından tanımalısınız. Özellikle de Newari mutfağı keşfedilmesi gereken zengin ve leziz bir mutfak… Ayrıca Kathmandu’nun en eski ve dünyanın en kalabalık caddelerinden biri olarak ifade edilen caddeyi de içinde barındıran son derece otantik Thamel semtinin arka sokaklarında da kaybolun, muhteşem izlenimler edineceksiniz.
Biraz da Hinduizm, Budizm ve tapınaklardan uzaklaşıp, doğaya kaçalım derseniz Chitwan biçilmiş kaftan. Kathmandu’dan araç ile yaklaşık olarak 5 saatlik bir yolculuk sonrasında ulaşabiliyorsunuz. Bir kaşif olarak yol üzerindeki görsellik ve karşılaştıklarım bana son derece keyif verdi. Sonunda Chitwan ulusal parkının hemen karşısında yer alan ‘Into the Wild Eco Resort’ adında muhteşem bir lodge tesisine geldim, Chitwan’da iki gece burada konaklayacaktım. Bu tesisin en önemli özelliği Chitwan ulusal parkı karşısında konumlanmış, en iyi lokasyona sahip tesis. Öyle ki, gece uzun mesafeyi aydınlatan el fenerleri ile verandasından, nehri geçip otelinizin 200 metre kadar yakınına gelen Su aygırlarını gözlemleyebiliyorsunuz. Sabahın ilk ışıklarında nehrin kenarına yürüdük ve tahtadan el oyması yapılan yerel kayıklara bindik. Kuş sesleri ve sabahın dinginliğinde nehir üzerinde yaptığımız 1 saatlik turda, timsahlar, su aygırları ve birçok kuş türüne rastladım.
Turun bittiği yerde inip, sadece Nepal’e özgü endemik timsahların çiftliğine gittik. Uzun ince testere gibi bir ağzı olan bu ilginç timsahlar, insana asla zarar vermeyen saldırmayan bir türmüş. Öğleden sonra ise Chitwan Ulusal Parkı’nda Jeep safari turu yaptık. Geyikler, gergedanlar, kuşlar ve birçok hayvan görüp, vahşi yaşamı yakından deneyimledik. Jeep safaride göremediğim Asya Kaplanını, ertesi gün sabahtan 1 saatlik orman yürüyüşünde acaba görebilecek miydim? Sıcağı sıcağına bir kaplanın ayak izini gösteren rehberimize, ne yani bu ayak izi buradaysa karşımıza neden çıkmasın ki dedim. Çıkarsa hiç şansımız yok tabii ama sen de kendi ülkende her gün o korkunç trafiğe çıkarken aynı riski almıyor musun ki dedi! O ormanda yürüdüğüm 1 saat boyunca her çalılığın arasından çevreyi kolaçan ettim. Sanki kaplanı görüp de taş atacağım ya da kaçabilecekmişim gibi… Ardından yine sıra dışı bir tecrübe olarak yine Chitwan Ulusal Parkı’na yani Asya kaplanının habitatına bu defa bir fil üzerinde girdik. Bakir orman içinde ilerlerken; yüzlerce kuş, birkaç değişik çeşit geyik, farklı türde birkaç antilop ve su aygırları gördü. Maalesef Asya kaplanını göremeden Chitwan’dan ayrıldım.
Chitwan’a araçla 4 saat mesafede olan Pokhara’ya yol aldım. Pokhara’da Nepal standarlarının üzerinde olan Athiti Resort otelde konaklayacaktım. Otele geldiğimde gerek kahvaltı yaptığım salondaki, gerekse odamdan gördüğüm Himalayalar manzarası anlatılmaz, yaşanır. Pokhara’da mutlaka yapmanız gerekenler derseniz; Pokhara Lakeside bölgesinde birkaç saat yürüyüş yapıp çevreyi gezin. Phewa Gölü üzerinde sandalla bir göl turu yapın, ada üzerindeki kiliseyi ziyaret edin. Pokhara’yı çevreleyen Himalayalar’ın efsanevi dağlarını gözlemlemelisiniz. Annapurna (7,219m), Hiunchuli (6,441m),Mardi Himal (5,587 m) ve Macchapucchare (6,993m) Fish tail yani balık kuyruğu olarak ifade edilen dağ en popüler olanları… Gün doğumunda Lakeside bölgesinden 25-20 dakika uzaklıkta olan Sarangkot bölgesine mutlaka gidin, efsanevi bir gün doğumu sizi bekliyor olacak. Gün batımı içinse, World Peace Pagoda’nın bulunduğu tepeye çıkın, Phewa gölü ve Pokhara tüm görkemi ile ayaklarınızın altında olacak… Pokhara’nın her yerinde yerel seyahat acenteleri var, dilerseniz Annapurna veya Everest Base Camp trekking paketleri de satın alabilirsiniz. Daha önceden trekking yapmamış, bu işe gönül vermemiş biriyseniz size tavsiyem benim de Nepal’de yaptığım Dhampus (1700 metre) dağı trekkingidir, çıkarken 4 saat yürüyüşle ve dönüşte 2 saatte kamptan inebiliyorsunuz.
Nepal lezzetlerine gelince, özellikle de Trekking rotalarında sıklıkla içilen siyah sarımsaklı çorbaları muhteşemdi. MO-MO adı verilen Çin mantısına benzeyen vejetaryen mantılardan yemelisiniz. Her Nepal’linin günde 2 defa yediği ana yemekleri, Dhal Bhat’ı Nepallilerin yaptığı gibi ellerinizle yemeyi deneyin, dağ başında elle yenen böylesi bir lezzet size ayrı bir keyif verecektir. Zencefilli, ballı yeşil çayları da tek kelimeyle müthiş! Son olarak, Kathmandu’da bir Çay evine girip Siyah Çay, Yeşil Çay, Zerdeçal, Kişniş tozu, kaliteli köri baharatı, Acı biber ve hakiki Himalaya tuzu almadan Türkiye’ye dönmeyin…