Baharın tatlı tatlı gülümsediği bir gün, yolumu Barbaros Köyü’ne düşürdüm. Yavaş yavaş canlanan bahar dalları gibi köyde de kıpırtılar başlamıştı. Ziyarete gelen gruplar esnafın yüzünü güldürecek değil ama normal zamanlarımızı anımsatıp içimizi hoş bir hisle dolduracak kadardı. Köy meydanında Bahar’ın Kahvesi’nde güneşin en çok ısıttığı masayı seçip birer çay söyledik. Avuç içi kadar köy meydanında üç tane emlakçı olması, o dakikalarda büyük kent mağdurlarının istilasından habersiz olduğum için tuhaf geldi.
İzmir’in Urla ilçesine bağlı Barbaros Köyü, konumlandığı muhteşem doğanın içinde öyle cazip gülümsüyor ki “Pılımı pırtımı toplayıp buraya yerleşsem” hayali kurarken buluyorsunuz kendinizi. Bu hayalinizin peşinden gitmeniz ise biraz zor şimdilerde. Çünkü son beş yıldır bölgeye akın eden büyük kent mağdurları yüzünden arazi fiyatları beşe katlanmış.
Böyle zamanlarda yapmayı çok sevdiğim gibi, gelen geçeni izlemeye başladım. Her gelenin yüzünde önce hayret, sonra tatlı bir tebessüm bırakan, köylülerin zekice girişimlerinden biri olan oyuklara (korkuluk) gözüm takıldı. “Ne yapsak da köyümüzü duyursak, insanları buraya çeksek” derken, beş yıl önce Barbaros Oyuk Festivali’ni başlatmışlar.
KÖYLÜ ŞEHRE, ŞEHİRLİ KÖYE…
El yapımı korkulukları farklı farklı giydirip adım başı sergilemişler. Geçen yıl festivali pandemi yüzünden es geçmek zorunda kalmışlar ama bu yıl eylül ayını hevesle bekliyorlar.
Biz ılık güneşin tadını çıkarıp gelen geçeni izlerken hem kahvenin hem de Köy Bakkal ve Emlak’ın sahibi Bahar Hanım yanımıza oturdu. 700 yıllık Barbaros Köyü’nün girişindeki kütüphaneyi hatırlatıp Yörüklerin her dönemde çok aydın olduğunu, eğitime önem verdiğini anlattı. Ancak kütüphane memuru emekli olup yerine yenisi atanmayınca kütüphanenin kapısı kilitli kalmış. Üzülmemek elde değil.
Köyde tarım bitme noktasına gelmiş. Geçim kaynağı daralan halk, topraklarını kentlilere satmak zorunda kalmış. Köylünün geçinemeyip tarımı bırakma ve kente göç etme; kentlinin temiz gıda, sakin hayat diyerek köye göç etme ve tarım yapma sevdasıyla karşılıklı gelişen iki yönlü göç son yılların moda hareketi gibi görünse de asıl sebep zorlaşan yaşam koşulları nedeniyle kimsenin yerinden memnun olmaması.
Barbaros Köyü’nün simgesi olan oyukların (korkuluk) eylül ayında festivali de var.
Bahar Hanım’a bazı evlerin kapısında yazılı olan ‘çat kapı’ uygulamasını soruyorum. Yazıyı gördüğünüz eve girip ne ikram ederlerse onu yiyip içip parasını ödediğimiz bir yöntemmiş. Hem uygulamaya hem de çok sevdiğim çat kapı kelimesiyle uyuşmasına hayran kaldım.
Buralara yolunuz düşerse, ki Çeşme’ye kesin düşecektir, işte o vakit Barbaros Köyü’ne bir uğrayın. Buranın yerel lezzetlerinden çok sevdiğim çalkamanın, patlıcan balığının ve kulukanın tadına bakın. Köyün sokaklarında yürüyün. Adım başı göreceğiniz oyuklarla fotoğraf çekin. Hobbit Evi’nde konaklayın veya en azından çay içip bir dünya renkli detayı fotoğraflayın. Köyün girişinde göreceğiniz Barbaros Kültür Sanat Evi’ni ziyaret edin. Uğramışken köyün hemen dışına konumlanmış Koruncuk (Korunmaya Muhtaç Çocuklar) Vakfı Urla Şubesi’nin kapısını da mutlaka çalın.