Çocukluğumuzda ailenin kadınlarının toplaştığı yerlerden biriydi. Sadece toplaştığı mı, göbek taşında şarkılı, oyunlu eğlendikleri, keselendikleri, şifalı sulardan dökünüp arındıkları bir şifalı mabet gibiydi. Mesela Amasya merkezdeki ‘Mustağ Bey Hamamı’. Mustafa Bey değil de özellikle Mustağ Bey Hamamı derlerdi. Belki şimdi isim değişmiş olabilir?
Takunyalarımızı giyip kaygan ve rutubetli localardan birine geçip bohçamızı açardık. O bohçadan neler çıkmazdı. Zira anneler, anneanneler özenle hazırlık yapar, üstelik hamam sonrası yiyeceklerimizi de düşünürdü. Artık siz deyin yaprak sarması, ben ekliyorum kısır, turşu ve mevsim meyveleri, kuruyemişler. Hamam sonrası bizler için adeta bir şölen gibiydi.
Yıllar içinde bulunduğum her yerde varsa mutlaka yöreye ait hamama gitmeye çalıştım. Geleneksel Türk hamamının sadece ‘şifalı su’dan oluşmadığını ayrı bir kültür olduğunu görmüşsünüzdür. Hamama giderken yanınıza alınacaklar diye bir liste vardır, mesela… Bunları unutan ayıplanır, zira bu bir kültürdür. Dünyada ise Türk Hamamı olarak tanıtılanlar ise sadece aşırı sıcak su ve mermerden ibaret idi. Birkaç adet kurna koyarak aynı havayı vermeye çalışmış olsalar dahi hakikaten lezzetsizdi.
Ben de tat bırakan birkaç hamamdan bahsedeyim. Mesela Yozgat şehrindeki hamamı ilk ziyaretimde dışarıdan bakıldığında açıkçası ilk intiba iyi değildi. Bazıları için örneğin kükürt kokusu rahatsız edici olabilir. Fakat öte yandan yararlı minerallerin bazıları kokulu olabiliyor. Hoş olmayan kokusu olanlar da var. Doğal mineral olunca haliyle kokusu da orijinal oluyor.
Hamam organizasyonunda etkili olduğumu düşünerek bazı arkadaşların çok isteyerek katılmadığını tahmin etmiştim. Ancak içeriye girdiğimizde şifalı havuzlar, hamam, göbek taşı, hamamda kese/masaj yapan tellaklar (Kese yapan personel) ile birlikte buharın rahatlatıcı etkisi hemen fikirlerini değiştirdi. Hatta bir türlü ayrılmaya ikna edemedik. Gerçekten içeriye girildiğinde büyüleyici bir ortam vardır, ya çok seversiniz ya da hiç sevmezsiniz. Aslında çoğunlukla sevilir, nasıl sevilmesin ki? Stresten kaynaklı ağrılar, sızılar vb diğer fiziksel ve ruhsal sorunlar bir de bakarsınız uçup gider. Hücrelerin derinliğine dek işleyen şifalı su ile gelen sağlık ve iyilik hali istenmez mi?
Hamam yerleşimi ile ilgili devam edecek olursam mesela Afyon, Kütahya çevresindeki hamamlar yine müthiş imkânlar sunar. Üzerinde doğalını bozmadan bir tesis kurulur ve işletilirse çok daha tatlı olur. Dışarıda eksi derece ve mis gibi karlı hava varken dışarıdaki termal havuza girip de sakinleşmeyen olur mu? Zaten bir giren bir de çıkan pişman misali, çıkmak istemezsiniz.
Yine İstanbul’un çok yakınındaki Yalova Kaplıcaları ve Kuzuluk Kaplıcaları gibi imkânlar da var. Şimdi işletmeler kanalıyla çalışıyor ancak bizim nesil eski doğal halini iyi bilir. Memleketim Amasya’daki ‘Terziköy Kaplıcası’ndaki hamamdan da bahsetmeden geçmek istemem. Hamam özellikle Anadolu’da sadece banyo yeri olmanın ötesinde bir sağlık mabedi gibidir. Yıkanırken neredeyse vücut kirlerinden arınırken ruhen de temizlenirsiniz. Bu toplam temizlik insana çok iyi gelir. Her zaman yeni başlangıçlar iyidir.
Bir yandan temizlenirken bir yandan da eskiden anneler oğulları için kız beğenirlerdi. Peştamal ile geçen kızlar bir podyumda yürür gibi giderken bakıldıklarını da bilirdi. Çaktırmadan birbirini süzerler biri müstakbel gelin, diğeri de müstakbel kayınvalidesini incelerdi. Tıpkı, bir tiyatro sahnesi gibi olan bir kültür başka nerede vardır? Bildiğiniz gibi eski Türk filmlerine konu olmuş bu sahneler bizim çocukluğumuzda gerçekten yaşanmıştı. Hiç de yabancısı değildim. Ve çok gerçekti. İstanbul’da da tarihi hamamlar vardır ve umarım bu kültür yaşatılıyordur? İşte tam da bu zaman gidebilseydik ne iyi olurdu…