Norveç bildiğiniz gibi Avrupa Birliği’nde olmayı başından beri reddeden, vatandaşlarının kendine has bir kültürü ve yüksek standartlarıyla yaşadığı medeni ülkelerden biri. Refah düzeyinin oldukça yukarıda olduğu bilinir. Bu yüzden değil midir ki dünyanın en pahalı ülkelerinden olması. Bizden giden ziyaretçiler için fiyatların aşırı derecede yüksek olduğunu da göreceksiniz. Karşılaştırma yapılırsa mutsuz olunabileceğinden ziyaretçilere sadece pahalı bir ülke olduğunun bilinmesi ve böylece dikkatli para harcanması tavsiye edilir.
Zaten 385 bin kilometrekare yüzölçümünde sadece yaklaşık 5.5 milyon kişinin yaşadığı bir ülkeyi hayal edebiliyor musunuz? Hayal etmesi dahi zor. Tıpkı diğer kuzey Avrupa ülkeleri gibi medeni, sakin, refah ve yönetilebilir. Dünyanın kişi başı gelir düzeyi en yüksek ülkeleri arasında olabilirler, yüksek seviye bir hayat standartlına da sahip olabilirler. İyi ekonomi ve hayat standarttı bir ülkede yaşamayı seçmek için önemli bir maddedir. Fakat şuradan bakacak olursak; örneğin kışın günün çoğunluğu gece, yazın da akşam karanlığının sınırlı olduğu bir yaşamı nasıl bulursunuz? Kışın, çok az gün ışığı görmek hayatı nasıl etkiler? Ülkede kuzeye doğru çıkıldıkça gün ışığı süresinin azaldığını düşünerek bunu hayal edelim. Veya havanın çok az karanlık kaldığı bir yaz düşünün. Karanlık olmadan uyuyamayanlar var mı? Yaz günlerinin çoğu ışıklı geçebilir ancak fazla sıcak ve nem olmadığından bunaltıcı olmuyor.
Norveç’e ilk ziyaretim en kuzeyde bulunan Trondheim şehrindeydi. Amsterdam aktarmalı uçuşla Trondheim’a geçerken uçaktan ülkenin okyanus kenarındaki o doğa mucizesi kıvrımlarını, dağların volkanik patlamalarla ayrılarak oluşturduğu kanyonları, okyanus boyunca renk dalgalanmasını gözlerimi alamayarak seyrettim. Uçağın gündüz uçmasını ve hayran kaldığım bu mucizeyi seyretme fırsatı için şükrettiğimi anımsıyorum. Eğer aynı rota ile uçarsanız pencere kenarından gündüz uçuşu tercih etmenizi ısrarla öneririm. Böyle bir şansı kaçırmayın derim.
Gecenin bir vakti indiğim Trondheim havaalanında hiçbir görevli yoktu. Hiç şaşırmadım, İşte medeniyet dedim kendi kendime. Sadece bizim uçağın olduğu pistte yolcular sakince bavullarını buldular ve alıp çıktılar. Havanın aydınlık olduğu bir gecenin alışkın olmadığım hüznüyle şehre giderken düşünüyorum. Gece aydınlığından doğayı seyretmenin farkları… Işık hafif farklı olduğundan mıdır nedir doğa renkleri mi değişmiş? Veya yorgunluktan düş görüyor olmalıyım… Ağaçlar, yapraklar, gökyüzü ve okyanus renklerinin birbirine yansıttığı ışıkların karışımı olsa gerek.
Gecenin hatırlayamadığım bir vaktinde oteli ararken hiç zorlanmadım. Cumartesi gece yarısı ama aydınlık ve ılık bir hava enteresandı, eğlenceden dönen insanların alkol ve yorgunlukla karışık kokusunu alarak yürüyordum. Gece vakti hâlâ ışık olsa dahi otellerde kalın perdeler hayat kurtarıyor. Bunu keşfetmem fazla zaman almadı. Zaten hem yol yorgunluğu hem güzel görüntülerin verdiği sarhoşlukla dayanacak halim kalmamıştı, hemen uyumuşum. Davet aldığım kongredeki konuşmam sonrasında ülke ve şehirleri biraz daha tanıma fırsatına vakit ayırmam gerekirdi.
Bu coğrafyaya turist çeken önemli nedenlerden birisi de Kuzey Işıkları’dır. Görme ihtimalinin yüksek olduğu bir tarihte ne kadar kuzeye çıkılırsa o kadar karşılaşma ihtimali artar. Maalesef bana denk gelmedi ama iyi bir plan yapılarak bu olağanüstü doğa mucizesini görmeden ölmeyin derler.
Norveç’in başkenti Oslo dışında Bergen şehri de turistik bir şehirdir. Yazın fiyort turlarının uğradığı, kalktığı bir liman şehridir. Benim de favori şehirlerimden biridir. Hele yazın nemli ve bunaltıcı havalarında orada üşümek, okyanusa karşı kahve içmek ve yerel balıklardan yemek… Mesela; balina etini tatmak isterseniz burada fazlasıyla mevcut. Yazın ortasından gittiğimiz ve bavula aslında kalın şeyler attığım halde bere ve atkı satın almak zorunda olduğum tek şehir Bergen. Bu arada Oslo’dan Bergen’e geçerseniz bu hattı tren ile tercih ediniz, dünyanın en eşsiz yolculuklardan biri olarak, ömür boyu unutulmayacak manzaralar ve iklimler göreceksiniz.
Büyüleyici fiyortlar
Bergen’de fiyort turu olmazsa olmaz bir aktivitedir. Şehrin tam göbeğindeki limandan kalkar ve tüm gün kıyıya yakın minik köylerin görüntüleri ve değişen iklimle renklenen bir belgesel setinde gibi hissedeceksiniz. Uçaktan seyrederken tıpkı hayalini kurduğum resimdeyim. Oradan hayal meyal gördüğüm gemilerden birindeyim ve kendimi boğazda salınan vapurlardaki martılar kadar özgür hissediyorum. Yaşamın ödüllerinden birisi olsa gerek diye şükretmeye doyamıyorum. Gemi kıyıya paralel giderken bazen kontrollü açılıyor bazen sürükleniyor. Bazen de tepelerin üzerinden akan Karadeniz şelaleleri gibi iki kıyı arasında kalıyor, ustaca o dar kanyona giriyor ve usulca manevralarla çıkıyor. Çocukken babam kâğıttan gemi yapardı ve durgun ırmakta yüzdürmeye çalışırdık ama her seferinde suya kapılır bizi terk ederdi, nedense aklıma bu anılar geliyor.
Başarılı kaptan bu turun bir özelliği olarak bir şelaleye o kadar yaklaşıyor ki oradan miçolar su dolduruyor ve sonra bizlere ikram ediyor. Fiyort suyu içmek nedir diye soran olursa şöyle söylenir; Artık hiçbir eskisi gibi olmadı diye bir cevap vermeyi çok isterdim. Şaka bir yana turistlere iyi gelen bu gösteri sonrasında bu belgeselin hemen hemen sonuna gelmiştik.
Hayatta hiç bitmesin denilen şeylerden biri daha bitmek üzere. Yavaş salınan gemi dönerken her dönüş gibi acele ediyor. Sanki durakta bıraktığı birini özlemiş gibi. Ne tuhaf bir duygu, dönüşe geçmek. Hâlbuki hep başlangıç ve bitiş var. Başlangıç ne kadar uzun, bitiş ne hızlı. Kaptana neden bu kadar hızlı gidiyorsunuz diye müdahale etmek geliyor içimden.
Oturmayı dahi vakit kaybı gören bizler ise her anı ölümsüzleştirmek adına makinalara sayısız basıyoruz. Arkada her zaman bulunamayacak rüya gibi bir dekor. Boğaz gemilerindeki martılar gibi olmasa da kuşların melodilerinin eşlik ettiği şirin köyler, küçük balıkçı kasabaları, yeşilin her tonu ile mütevazı yaşayan köylülerin salladığı ellere yanıt veriyoruz. O an için ne kadar şanslı olduklarını düşünüyorum. Ve anın tadını çıkarmaya çalışıyorum.
Yine fazlaca şükür, mutluluk, biraz düşler ve biraz da hüzün. Elimde bitirmeye kıyamadığım fiyort suyu, aklımda yeni hikâyeler ve yüreğim ülkemde olarak yine geldik çıktığımız noktaya…