Yeni diziniz ‘Hekimoğlu’nda aykırı bir doktoru canlandırıyorsunuz. Aslında siz de kendi mesleğinizde, canlandırdığınız karakter gibi alıştığımız kalıpların dışında duruyorsunuz.
Nasıl yani?
Mesela magazinden hep uzaksınız… Bu bir taktik mi?
Mümkün mertebe samimi olmaya, kendi doğamın dışında bir şey yapmamaya çalışıyorum. Özel bir çaba veya taktik içinde değilim.
Neden hiç röportaj vermiyorsunuz?
Şu an veriyorum ya (gülüyor). Her işin başlangıcında işimi konuşmak için yapıyorum. Onun dışında da gerek duymuyorum. Benimle zaten neden röportaj yapmak isteyesin? Sadece işimi konuşmak için röportaj vermenin doğru olduğuna inanıyorum.
Canlandırdığınız ‘Hekimoğlu’ sert, mesafeli ama aynı zamanda komik biri. Size ne kadar benziyor?
Ben kendimi anlatamam, bu sorular bana çok zor geliyor. Ama benzetenler oluyor. İnsan her karakterde kendinden bir şey bulabilir.
Sosyal medyayla aranız nasıl?
Sosyal medya kullanmıyorum. İlgimi çekmiyor.
Telefonunuz da tuşlu mu yoksa?
Yok canım (gülüyor). Ama sadece telefonlaşmak, mesajlaşmak ve müzik dinlemek için kullanıyorum.
İzleyiciye aykırı bir karakter gibi gelebilir
Ben diziye döneyim en iyisi… ‘Hekimoğlu’, 80 milyondan fazla kişi tarafından izlenmiş fenomen ‘House M.D’nin yerli uyarlaması. İzlemiş miydiniz?
Yıllar önce denk geldiğim kadarıyla izlemiştim ama teklif gelince yeniden izledim.
Bu kadar popüler bir işin yerli uyarlamasına “Evet” derken tereddütleriniz oldu mu?
Başta oldu. Çok kolay bir karar değildi. Çünkü her yönüyle zor bir iş olduğunu düşündüm. Tüm dünyada çok izlenmiş ve adeta kendi türünü yaratmış bir dizi. Çıta bu sebeple çok yüksek.
Nedir alıştığımız hastane/doktor dizilerinden farkı?
‘Hekimoğlu’nun uyarlandığı dizi ‘House M.D’, Sherlock Holmes’tan esinlenilmiş, biliyorsunuz. Yani bu, insan vücudunun içinde geçen bir dedektiflik hikâyesi… Bedeni olay yeri olarak düşünürsek ‘Dedektif Hekimoğlu’ ve ekibi her bölüm çözülemeyen gizemli vakaları, sıra dışı ve aykırı metotlarla çözmeye çalışıyor, insanların hayatını kurtarıyor. Alışılmış doktor bakış açısının dışında. Teşhis konulamayan vakalarla ilgileniliyor. Bunu yaparken büyük kumar oynayabiliyor. Bu yaklaşım gerçek hayatta pek karşılık bulamayabilir. Bu yüzden izleyiciye aykırı bir karakter gibi gelebilir.
Dizilerimiz 150 dakika… Dünyanın hiçbir yerinde böyle değil
Hazır mısınız tepkilere?
İnsanlar bu karakteri anlamak için kendilerine vakit tanırsa, amacını anladıktan sonra rahatsız olacaklarını sanmam. Sonuçta ‘Hekimoğlu’ iyilik yaptığının altını çizmeden iyilik yapan ve insanların hayatını kurtaran bir kahraman.
Orijinali, türünün örnekleri arasında oldukça sıradışı bir yerde duruyor. Sizin dizi o kadar cesur olabilecek mi?
‘Hekimoğlu’, ‘House M.D’nin aksine, Türkiye’de herkesin evinde her an açık olabilecek bir kanala yapılan bir dizi. Her yaştan izleyiciye hitap edeceğiz. Ana akım televizyonun gerçekleri var. Dolayısıyla birtakım kurallara uyma sorumluluğu yadsınamaz. Ama mühim olan, karakterin duruşu, hayata karşı yaklaşımı, insan olarak temel motivasyonu ve hikâyesi. Bunların hepsinde orijinaline sadık kalarak ilerleyeceğiz.
“Ana akım televizyonun gerçekleri var” dediniz. Sizce bir dizi, izleyeni yoldan çıkarıp ahlaklı ya da ahlaksız yapabilir mi?
Bu, iki cümleyle açıklanacak bir şey değil. Ama bir insanın ahlaklı ya da ahlaksız olması çok kompleks bir şey. Biz hikâyelerde elimizden geldiğince gerçeğe yakın, insanları aldatmayacak şekilde, izleyiciye farklı bir dünya sunmaya çalışıyoruz. Ama unutmayın, bu bir belgesel değil, bir drama. Dünyada kült olmuş, insanlar tarafından sevilerek takip edilmiş bir proje. Türk izleyicisinin de seveceği bir adaptasyon olacak.
Sizce bu adaptasyon işini ne kadar başardınız?
Bunu dizi başlayınca göreceğiz ama ülkemizin kültürüne uyarlamak ve hem hikâye hem karakteri Akdenizlileştirmek için çok kafa yorduk. Üzerinde titizlikle çalıştık. Tabii bu tip adaptasyonların hepsinde en büyük dert, uzun dizi süreleri.
Biraz açsak?
Bizim dizilerimiz yaklaşık 150 dakika. Bu dünyanın hiçbir yerinde böyle değil. Ne yazık ki sektör de bu konuda adım atamıyor. Orijinali 45 dakika süren bir işi de bu uzun süreye yayınca dramatik açıdan hikâyede arızalar olabiliyor. Biz bunları aşmaya ve ruhunu bozmadan işi ortaya koymaya çalıştık.
Mesela bizim doktor, bol bol çay mı içecek?.
Evet (gülüyor)
Babalık üzerine şiirler, şarkılar yazmak gerek
Bir dönem ailenizle Bodrum’a yerleşmiştiniz. O defter kapandı mı?
Orada iki sene çok güzel vakit geçirdik. O defter kapanmadı. Şimdi İstanbul’da yaşıyoruz, işlerimiz burada ama geri dönmeyi de düşünüyoruz, hep öyle bir planımız var.
40’lı yaşların ortası. Hayatın nasıl bir dönemi?
Hayata yaş olarak bakmamak lazım. Yaşınızdan daha önemlisi yaşadığınız dönemler. İnsanın hayatında da belli dönemleri var bence; baba olmak, çocuk sahibi olmak da hayatın belli dönemlerini tanımlayabilir.
Bir kızınız ve oğlunuz var. İsimleri Ayda Güz ve Gökyüzü… Astronomiye mi meraklısınız?
Herkes kadar. Yakıştırdık bu isimleri, aklımızda da vardı.
İki çocuk sahibi bir baba olduktan sonra hayatta neler değişti?
Zor soru. Hem teknik, hem duygusal anlamda çok şey değişiyor. Bunlar iki-üç cümleyle özetlenmez. Üzerine şiirler, şarkılar yazmak gerek.
Nasıl bir babasınız?
Nasıl bir baba olmak istersen iste, süreç senin dışında gelişiyor. Bunu da belki günün birinde çocuklarımız anlatır. Çünkü önemli olan, onların beni nasıl gördükleri ve bakış açıları. Umarım güzel anlatırlar.
Oyunculuk
hem psikolojik
hem fiziksel açıdan kolay bir iş değil
17 senedir oyunculuk yapıyorsunuz. Onlarca dizi ve filmde oynadınız. Nasıldır bu sektör?
Zor bir sektör. Oyunculuk hem psikolojik hem fiziksel açıdan çok kolay yapılabilecek bir iş değil. Çalışmanız, eğitim almanız ve ciddi mesai harcamanız lazım. Her rolle de oyuncunun kendini yeniden eğitmesi, yenilenmesi gerek.
Kendini rolüne kaptırıp öyle yaşayanları görüyor, haberlerini okuyoruz. Bunu sizin yaşadığınız oluyor mu?
Oyunculuk ruhsal, fiziksel, düşünsel açıdan çok karmaşık bir iş. Hayatın bütününe yayılıyor ister istemez. Her bir karakter, hikâye sende iz bırakıyor. Ama bu bire bir insanın kendisine ve hayatına yansıyan bir şey değil. Sadece senin bir şeylere bakışını değiştirebiliyor. Hayat da zaten öyle değil mi? Her gün, insanda bir iz bırakarak ilerliyor.
Baston kullanmakta zorlandım
Vücuduma kalıcı hasar vermesin diye dikkat etmeye çalışıyorum
Bu aykırı doktor karakterini yaratırken kendinizden neler kattınız?
Ortada çok net çizilmiş bir karakter var. Onu taklit etmeden, belli unsurlarını alarak, biraz yerli unsurlar katarak ama özünü kaybetmeden uyarlamak kolay değildi. Bunu yapmaya çalıştım.
Sizi en zorlayan şey neydi? Mesela çekimlerde elinizde hep baston var.
Evet, baston kullanmakta zorlandım. Hiç bilmezdim; bu başlı başına fiziksel bir zorluk. Vücuduma kalıcı hasar vermesin diye fiziksel olarak dikkat etmeye çalışıyorum.
Peki gerçek doktor ve hastalarla vakit geçirdiniz mi?
Bir karakter yaratırken onun dünyasına girebilmek, az da olsa o bilgi dağarcığı ve bakış açısına sahip olmak istiyorsun. Bu da kısa sürede olabilecek bir şey değil. Doktor danışman bir arkadaşım var. Onun sayesinde gerçek hastane ortamlarına girdim. Teşhisi konulamayan hastaların teşhis aşamalarında bulundum. Doktor-hasta ilişkilerini gözlemledim. Ezbere olmasın diye devamlı senaryodaki vakaların üzerinden geçiyorum.
Bunlar hayata dair size neler kattı?
Hastanede geçirdiğim zamanlar unuttuğum bazı şeylerle yüzleşmeme olanak verdi. Orijinal dizide izlediğimiz çok aykırı vakaların aslında o kadar da nadir olmadıklarını, milyonda bir görülmediklerini anladım. Hatta hastaneye gittiğim ilk gün dizideki o nadir hastalığa sahip biriyle karşılaştım. Bazen daha ciddilerini gördüm. Hastaların bu gerçekler karşısındaki cesaretlerini ve hayata bağlılıklarını görmek, benim bir doktorun ana motivasyonunu kavramama yardımcı oldu. Bir grup idealist doktorun, insanların hayatlarını kurtarmak için canla başla çabalamalarını izlemek ilham verici bir deneyimdi.
DİZİNİN KÜNYESİ
Yapımcı: Ömer Özgüner
Ümmü Burhan
Yönetmen: Hülya Gezer
Senaryo uyarlama:
Banu Kiremitçi Bozkurt
Oyuncular: Timuçin Esen, Okan Yalabık, Ebru Özkan Saban, Kaan Yıldırım, Aytaç Şaşmaz, Damla Colbay
Yayın tarihi: Kanal D, Salı 20.00.