Leystad rıhtımının hemen yakınında bulunan Markermeer, sevimsiz beton kazıklarla güçlendirilmiş, bir iç deniz olarak kabul edilen sığ gölü ile yaklaşık 40 kilometrelik alana yayılır ve merkezi Hollanda’nın 700 kilometrekarelik bölgesini sular altında bırakır. Markermeer’in en güney noktası, Amsterdam’a kadar ulaşır.
Bölgeyi çoğu kişinin ikinci defa ziyaret etmeyi düşünmeyeceği kuzeyde Enkhuizen, batıda Hoorn, doğuda Lelystad kasabaları çevreler. Marker Wadden de kıyıdan görünen tüm vahşiliğin ortasında, aslında muazzam bir güzellik saklıdır. Gölün kıyısından uzakta, Markermeer’in adeta camı andırırcasına durgun iç kısmı, şimdilerde Avrupa’nın en heyecan verici ‘doğal çevreyi koruma’ hikâyesine ev sahipliği yapan bir ıslah projesi.
Düşünün ki bu, üç yıl öncesine kadar sadece kağıt üzerinde bir projeydi. Şimdi ise son aşamada… Marker Wadden artık Flevoland eyaletindeki beş adadan oluşan insan yapımı, yapay bir takımada… Projenin direktörü Roel Posthoorn, korkutucu bataklık, sazlık ve kuşların üreme bölgelerini, muhteşem vahşi bir hayat atmosferine dönüştüren vizyonu ile projeye liderlik etmiş. Bölgedeki son sayımlara göre de kaz, martı, ördek, karabatak, su kıyısında yaşayan dalıcı kuş, kaşıkgaga ve denizkırlangıcı gibi türler olmak üzere 120 kuş türü buraya akın etmiş.
Markermeer’in geçmişi
40 yıldan daha uzun bir süre önce Hollanda hükümeti, Flevoland’daki yaşanabilir alanını arttırmak ve civardaki nüfusu yoğun olan şehirler üzerindeki baskıyı hafifletmek için Markermeer’den toprağı geri kazanmayı planlıyordu. Fakat göl, kendisinden daha büyük bir göl tarafından güçlendiğinden bürokrasi ve yükselen maliyetler, projeyi engellemişti. Bu arada, Markermeer’in su kalitesi, doğal kıyı şeridinin ortadan kalkmasından ötürü hızla kötüleşti, çamurlu bir havza doğdu ve balık popülasyonu ciddi anlamda düşüşe geçti. Projenin direktörü Roel Posthoorn, 1960’larda neredeyse tamamen geri kazanılmış topraklardan inşa edilen insan yapımı bir il olan Flevoland’ten ilham alarak biyoçeşitliliği arttıracağına inanmıştı. Suyun inanılmaz bir şekilde toprağa dönüştürülmesi, Posthoorn için her şeyin mümkün olabileceği anlamına geliyordu.
Posthoorn’a göre bu su, takımadalar ve doğanın basit bir denklemiydi fakat bunu insanlara açıklamakta güçlük yaşıyordu. Gölün dibinden nasıl kara parçası kazanabileceklerini anlatmak için teknelerle insanları buraya getirip onları kendi gördüğüne ikna etmeye çalışmıştı. Görünürde imkansız gibi gelen şey, bir süre sonra Posthoorn’un gözleri önünde gerçek olmuştu. Birkaç ay önce, doğal verimliliği destekleyecek olan hareketten ve fosfattan mahrum olan su, oldukça donuk ve durgundu. Bu sırada yeni kıyı şeridi, çeşitli gelgitlerle uyarıldı ve gölün tabakasındaki verimli toprak, bitki yaşamı ve yosunlarını patlamasına sebep oldu. Herhangi bir kalıcı etki belirlemek için çok erken olsa da su saflığı artıyor ve ortaya çıkan işaretler, gelecek için umut verici oluyordu.
Projenin amacı
Markermeer projesinin hedefi, yeni doğal ortamlar yaratıp aynı zamanda su kalitesini iyileştirmek ve insanları vahşi doğayla yeniden bir araya getirmek. Tüm bunların sonucunda esas amaç, biyolojik çeşitliliği arttırmak ve insanların bu yolculuğa tanıklık etmelerini sağlamak. Başka bir deyişle, bitkiler, hayvanlar ve insanlara hitap eden daha çekici bir doğal ortam yaratmak. Takımadaya, charter feribotları haftada birkaç kez adaya seyahat düzenlerken, bu hizmetin 2020 yılına kadar daha düzenli hale gelmesi bekleniyor. Ayrıca proje kapsamında yat limanının yanında oluşturulan plajın, doğa, yürüyüş, plaj ve su sporu meraklıları tarafından ziyaret edilmesi de umuluyor.