Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Çiğdem Coşkun Hepcan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, iklim değişikliğinin etkilerinin çok net görüldüğünü ve dünyanın ısındığını söyledi.
Hava olaylarının değiştiğini dile getiren Hepcan, “İklimin bize sağladığı sıcaklık ve yağış rejiminde birtakım değişiklikler var. Bu rejim değişiyor. Bunun etkilerini de en fazla kentlerde hissediyoruz. Yapı yoğunluğunun fazla olması nedeniyle ısı adası etkisi yaşanan kentlerimizde ayrıca sıcak hava dalgası yaşanmaya başladı. Alışık olmadığımız yüksek sıcaklıkları kentlerde görmeye başladık. Yağış rejiminin değişmesiyle 100 yılda bir, 500 yılda bir gelen yağışlar daha kısa aralıklarla gelmeye başladı. Fazla miktarda yağışı bir anda alıyoruz kentlerimizde ve bu suyu yönetmekte ciddi sorunlar yaşıyoruz.” diye konuştu.
Hepcan, iklimin değişmesine bağlı olarak atmosferdeki havanın da kirlendiğini vurgulayarak, kentlerin en büyük kirleticiler olduğunu söyledi.
Arazi kullanımındaki değişimler, atmosfere verilen karbon miktarının artması, hava hareketlerinin ve buharlaşmanın dengesini değiştirdiğini anlatan Hepcan, şunları kaydetti:
“İklim elbette değişiyor, dünya var olduğu günden beri değişim gösteriyor. Bu normal bir olay ama bu değişimi çok kısa sürede çok hızlı bir şekilde yaşıyoruz şu an. Aslında bizi endişelendiren bu. Dünyanın da ayak uyduramadığı bu aslında. Dünya iklim değişikliğine ayak uyduramıyor. Belirli bir süre verildiğinde değişimlere karşı tüm canlılar adaptasyon geliştirme yeteneğine sahiptir. Bu değişimler çok hızlı bir sürede gerçekleşirse canlılar adaptasyon yeteneklerini kaybederler. Hava hareketleri, hava kitleleri daha önce olduğundan farklı bir sistemde işliyorlar. Kar yağması gerektiği zamanda yağması gerektiği miktarda yağmıyor.”
“Temiz enerji tüketmeliyiz”
Hepcan, iklim değişikliğini yavaşlatmanın mümkün olduğunu vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Atmosferdeki karbon miktarının düşürülmesi gerekir. Bugün dünyada en çok konuşulan konu bu. Çünkü en etkili çözüm bu şekilde sağlanacak. Bireysel olarak da mümkün olduğunca temiz enerji kullanabiliriz. Enerji tüketimimizi azaltma yoluna gidebiliriz. Gün içinde tükettiğimiz elektrik enerjisini azaltabiliriz. Suyu mümkün olduğunca idareli kullanabiliriz. Binaları hem ısıtmak hem de soğutmak için enerji harcıyoruz. Mümkün olduğunca yalıtımı arttırıp, enerji tüketimini azaltma yoluna gidebiliriz. Güneş enerjisini daha fazla kullanmak için çözümler geliştirebiliriz. Binalarda enerji üretimi yoluna gidebiliriz. Avrupa’nın birçok ülkesinde akıllı bina sistemleri geliştiriliyor, binaların çeşitli cephelerinde güneş enerjisi santralleri kuruluyor. Yağış suyu toplanıyor. Bina cephelerindeki malzeme kullanımı bile ısı ve elektrik enerjisini çok ciddi oranda etkiliyor. Bu tür çözümlerle enerji tüketimini azaltabiliriz.”
Dünya nüfusunun çok büyük bir kısmının kentlerde yaşadığını hatırlatan Hepcan, şunları söyledi:
“Kentlerimizi iklim değişikliğine karşı daha dayanıklı, daha dirençli hale getirmek istiyorsak onu yeşil altyapı sistemleriyle beslememiz gerekiyor. Kentlerde ağaç-taş örtüsünü mümkün olduğunca arttırmak, yeşil alan miktarını arttırmak ama ekolojik nitelikleri yüksek yeşil alan miktarını arttırmak. Kentlerde sel olmasının en büyük nedeni geçirimsiz yüzeylerin fazla olması çünkü biz kentleri oluştururken doğal drenaj desenini ortadan kaldırdık.”