Türk Deniz Araştırmaları Vakfı’nın (TÜDAV) sanal ortamda gerçekleştirdiği çalıştayda Türkiye’deki pina popülasyonlarının güncel coğrafi dağılımı, salgının yaygınlığı ve bu konuda yapılabilecekler ele alındı. Toplantıda, Ege ve Akdeniz’in aksine Çanakkale Boğazı dışında Marmara Denizi’nde toplu ölümlerin sevindirici olduğu belirtildi. Bunda en önemli etkenin parazitin düşük sıcaklığa ve tuzluluğa toleransının olmaması gösterildi. 50 uzman akademisyenin yanı sıra, dalgıç ve balıkçıların katıldığı çalıştayda, pina hastalıkları; bunların Türkiye’de Marmara, Ege ve Akdeniz sahillerindeki popülasyon dağılımları ile derinlik dağılımları ve son yıllarda gözlenen popülasyonun durum ve değişimleri ele alındı.
Deniz tabanına bağlı, yarı gömülü bir şekilde yaşamlarını sürdüren, boyları 120 santimetreyi bulabilen ve en fazla 50 yıl yaşayabilen pinaların yaşam alanlarının 0.5 metreden 60 metreye kadar uzandığı, suyu süzerek içindeki organik maddelerle beslendiği kaydedildi. Bunların genellikle Akdeniz’e endemik bir deniz çayırı türü olan Posidonia oceanica habitatlarında yaşamayı tercih ettiği ifade edildi.
Antik Mısır ve Roma dönemlerinden beri insanlar tarafından kullanlıan ve tüketilen pinaların günümüzde, kirlenmeden, gemilerin pina habitatlarına demirlemesinden, trol balıkçılığından ve kaçak avcılıktan popülasyonlarının tahrip olduğu vurgulandı. Haplosporidium pinnae isimli bir parazit nedeniyle 2019’dan itibaren nesli kritik düzeyde tehdit altında (CR) olarak belirlenen pinaların, koruma altına alınması gerektiği kaydedildi. Bu parazitin İspanya’dan Türkiye’ye kadar bütün Akdeniz ülkelerini etkilediği, kıyısal alanda balıkçı ağlarının pina bulunan alanlarda atılmaması ve teknelerin demir atarken deniz çayırı ve pina olan bölgelere demirlememesi gerektiği vurgulandı.
Bu konuda yapılan açıklamada şöyle denildi:
“Ülkemiz sularında koruma altında olan pinaların toplu ölümü ekosistemdeki değişimleri anlamamız ve bundan sonraki değişimleri tahmin etmemiz için önem taşımaktadır. Akdeniz havzasında Pinna nobilis, Pinna rudis ve Atrina fragilis olarak üç türün hastalıktan ne oranda etkilendiği bilinmemektedir. Bu nedenle, bütün denizlerimizde uzun süreli izleme çalışmaları şarttır. Diğer yandan, son yıllarda Akdeniz’in deniz suyu sıcaklıklarındaki yükselmenin bu parazitin yayılmasını artırıp artırmadığı da ayrı bir inceleme konusu olarak önümüzde durmaktadır.”