İstanbul gibi bir metropolde yürüme alanı bulmakta güçlük çektiğimiz malum. Hele bir engelliyseniz. Trafiğin yanı sıra yüksek kaldırımlar, binmekte güçlük çektiğimiz toplu taşıma araçları, sağlı sollu park edilmiş araçlar tarafından işgal edilmiş yollar işimizi zorlaştırdıkça zorlaştırıyor. Hele tekerlekli sandalyeliyseniz işiniz hepten zor oluyor. Tüm bu fiziki engellerin yanında insanların tavrını artık görmezden geliyorum. Ben de hem biraz nefes almak hem de biraz yürümek için İstanbul’un göbeğinde rahatça yürüyebileceğim bu botanik parka gitmek istedim.
Çoğunluk gibi toplu taşımayı tercih ettim. Küçükçekmece’den trenle Söğütlüçeşme durağına, tren içinde engelli koltukları engelli olmayan yolcular tarafından işgal edilmiş vaziyette ayakta gittim. Trenden indikten sonra, parkın önünden ya da en yakınından geçecek olan toplu taşıma araçlarına yöneldim. Toplu taşımayla bir engelli için ulaşımı oldukça zor ama imkansız değil. Sadece bazı insanların tavrı bu durumu daha da zorlaştırıyor. Örneğin, bin bir zahmetle binebildiğim belediye otobüsünde arkadaşıma ulaşımın ne kadar zor olduğundan bahsederken, yan taraftan kulaklarımı delik deşik eden bir ses; “Araban yoksa gelme arkadaşım.” Kendini bu konuda ifade etmekten yorulmuş bir engelli olarak vızıltıya karşı başımı dönüyor, vızıltı sahibi beni görene kadar gözlerimi kırpmadan bakıyor bakıyor bakıyorum. Beni gördüğü zamanda başımı; “Benim sorunum belli de senin sorunun nedir?” der gibi kafamı sallayıp göz kırpıyorum. Anlamasa da görmesi benim için yeterli bir eylem. Ne de olsa; “Biz seninle yıllar var ki bakışarak konuşuruz” şeklinde verdiğim mesajı duymuyorsa da görüyordur.
Üzerinde ciddi emek harcanarak yapılmış çok güzel bir bahçe. Hemen girişte engelli araçları için park alanının bulunması, bahçe içerisinde merdiven olan geçiş yerlerinde ayrıca rampa yapılması engellilik konusuna ne kadar özen gösterdiklerinin bir kanıtı. Fakat bahçe içindeki tuvaletler engelliler için maalesef uygun değil. Tekerlekli sandalyeliler hiç kullanamaz.
Eşi tarafından Nezahat Gökyiğit anısına düzenlenmiş olan bahçe sekiz ada üzerinde kurulmuş. Adaların hepsi birbirinden güzel ama İstanbul Adası en güzeli. İstanbul Adası’nı görmeden dönerseniz bahçeyi gezmiş sayılmazsınız. Botanik bahçe içerisinde, botanik ressamlığı, bahçevanlık, piknik alanları, çiçek üretim tesisleri gibi alanları kapsayan, içinde akıl almaz çeşitlilikte çiçek ve ağaçların yanı sıra kazların, tavus kuşların, ördeklerin ve tavuk gibi hayvanları bolca bulabilirsiniz. Özellikle kertenkele bolluğu yaşanıyor desem abartmamış olurum. Yani zamanla kendi mikro-ekosistemini yaratmış durumda.
En güzeli en zevklisi de ne biliyor musunuz? Buradaki çimler, üzerine basıldıkça büyüyen çimler olduğu için her tarafta “lütfen çimlere basınız” levhalarının olması. Bahçe içinde çalışan görevlilerin gerçekten bu işe gönül vermesi bahçeyi daha da güzelleştiriyor.
Bu muazzam bahçeye ücretsiz giriş yapabilirsiniz. İsteye bağlı olarak bağış yapabiliyorsunuz. Bu konuda kesinlikle bir zorlama ve talep olmuyor. Uzun lafın kısası, İstanbul ya da yakın bir çevrede oturup da dışarıda yürümekten muzdarip insanlardansanız ve özellikle de engelli iseniz arasanız da bulamayacağınız bir mekan. Ve bu güzel parkı hala görmedi iseniz vakit kaybetmeyin ve gidin biran önce görün derim. Haa bu arada yanınıza mutlaka atıştıracak bir şeyler ve içecek almanızı öneririm. İçeride bunları temin imkanınız yok. Maalesef. Yürüyüş için de rahat bir ayakkabı tercih edin. Dışarıdan bakıldığında pek anlaşılmasa da gerçekten büyük bir yer.
Nasıl gidilir?
Toplu taşıma ile Avrupa yakasından gitmek isteyenler Taksim AKM’nin önünden kalkan sarı Ataşehir dolmuşları ile ya da 256 no’lu çift katlı Ataşehir otobüsleri ile ulaşabilir. Anadolu yakasında oturanlar için Üsküdar’dan kalkan Ataşehir minibüsleri ile Kadıköy’den kalkan Ataşehir minibüs ve otobüslerinin hepsi ama özellikle 14 BK – 13D ve 20D otobüsleri Nezahat Gökyiğit Park’ına ulaşabilirsiniz.