Ben Ermeni meselesinin bu kadar kompleksiz, bu kadar düzgün, bu kadar güzel özetlendiğini başka hiçbir resmi konuşmada dinlemedim.
Sayın Cumhurbaşkanımızın Biden’ın densizliğine verdiği okkalı ama vakur cevabı kastediyorum.
Üç semavi dine mensup 35 ayrı milletin kimisini 500, kimisini 300 yıl bünyesinde barındıran, onlara barış ve huzur sunan, onları koruyan, kollayan Osmanlının nasıl 93 harbinden (1876 Osmanlı-Rus Harbi) sonra artık iyice palazlanan emperyalist mihraklar tarafından kıskaca alındığını, imparatorluk altındaki milletlerin nasıl provoke edildiğini, her birine otonom ulus devlet kurma sözü verilerek silahlandırıldığını ve asimetrik bir savaşın başlatıldığını birkaç cümlede anlattı. Türk onuruna yakışır bir şekilde, olanlardan dolayı Ermenilerin acılarına da saygı duyduğunu ve her sene devlet başkanı olarak kendilerine taziye mesajı gönderdiğini hatırlattı.
Emperyalistlerin o zamanki provokasyonları o derece açıktır ki dönemin süper güçleri olan Birleşik Krallık, Rusya ve Fransa Osmanlıdan ayrılıp “bağımsızlığına” kavuşan Yunanistan’a 1832 yılında Londra Konferansı’nda, Bavyera Kralının ikinci oğlu 17 yaşındaki Otto’yu kral olarak “atarlar”. Otto, Yunan olmaması bir yana ayrıca Yunanlılar gibi Ortodoks da değildir. İşte ancak bu kadar özgür olur Osmanlıya bayrak açanlar. Ortadoğu ve İslam alemine yapılanlara hiç girmeyelim.
Fakat konuşmada beni en çok duygulandıran, boğazımı düğümlendiren kısım 1912 Balkan harbinden itibaren Balkanlarda sürekli katliama uğrayan ve sonunda sürülerek Anadolu’ya gelen Türklerin hiçbir zaman hiçbir yerde bu yabancı tahriklere kapılmamalarını, emperyalist güçlerden destek aramamalarını “çünkü bizim insanlarımız istismara açık değildir” cümlesi ile açıklaması ve “Millet olarak bugüne kadar, kendi acılarımızı istismar haline getirerek hareket etmedik. Biz acıları kalbimize gömük ileriye bakma bakış açımızı bazıları yanlış anlıyor.” dediği kısım oldu.
Etkilendim ama bir itirazım var.
Bir zavallılık da ana muhalefetten geliyor. 100 yıllık provokasyonun faturasını “iktidarın yanlış dış politikasına” yüklemeye çalışıyorlar. Hayır, tam da tersine, eğer emperyalistler yüz yıl sonra bu konuyu hala sıcak tutuyorlar ve bugün yeniden gündeme getiriyorlarsa demek ki yine kuyruklarına basılmıştır. Demek ki ana muhalefet iktidarda olsa Suriye’den, Libya’dan, Mavi vatandan çekilecek, Suriye’de kurulacak Kürt garnizon devletine evet diyecek, Azerbaycan’daki Ermeni işgaline seyirci kalacak ve bu “doğru dış politikalar” sayesinde sözde Ermeni soykırımı adlandırması onaylanmayacak.
Dediğim gibi, onaylamazlarsa hatırım kalır…
Son birkaç günkü yabancı basını açın bakın. Ermeni olaylarına yaklaşım hala şu: Biz Türkler bir sabah kalkıyoruz ve Selçukludan beri 600 yıldır yan yana yaşadığımız Ermenileri birdenbire kesmeye başlıyoruz! Bunun hiçbir sosyolojik, siyasi, ekonomik veya psikolojik gerçeklikle bağdaşmayacağını düşünmüyorlar bile. Hiçbiri de demiyor ki “onlar da ulus devlet kurmak istediler, silahlanıp Osmanlıya isyan ettiler…”
Ve bunu hiçbiri eline silah almamış, Alman hükümeti ile hiçbir sorunu olmamış zavallı Yahudilerin Hitler tarafından fırınlarda yakılmasıyla eş tutuyorlar.
Aklı başında hiçbir bilim insanı bu kadar mantıksızlığı kaldırmaz.
Fakat yine de Sayın Cumhurbaşkanımızın bilimsel kanıtlar konusunda “hodri meydan!” çağrısına karşılık verebilen bir tane yok.