Göller Yöresi’nin en önemli sulak alanlarından Burdur’a bağlı Yeşilova ilçesinde başta flamingolar olmak üzere birçok kuş türüne ev sahipliği yapan Bayındır Gölü’nün (Akgöl) ardından bu kez Yarışlı Gölü de kurudu. Harmanlı, Yarışlı, Sazak, Kocapınar ve Düğer köyleri arasında genişliği 16 kilometrekare, derinliği bir dönem 4 metreye kadar çıkan karstik Yarışlı Gölü’nde, küçük bir ada da bulunuyor. Sodyum fosfat, sodyum klorür ve sodyum sülfat açısından zengin olduğu için suları acı olan göl tamamen kuruduktan sonra çöle dönüştü.
EN BÜYÜK NEDEN KÜRESEL ISINMA
Göller Bölgesi’nde başta lavanta olmak üzere, kekik, adaçayı, melisa üretimiyle bölgede su kaynaklarının korunması için susuz tarımı teşvik etmeye çalışan Lisinia Doğa Yaşam Alanı kurucusu Öztürk Sarıca, çocukluğunda derinliği neredeyse 4 metreye ulaşan Yarışlı Gölü’nün, son yıllardaki küresel ısınma kaynaklı yağış azlığı ve aşırı sıcak havalar nedeniyle tamamen kuruduğunu söyledi.
FLAMİNGOLARIN GÖLLERİ BİR BİR KURUYOR
Göller Bölgesi’nde sulak alanların son yıllarda hızla yok olduğunu, 10’a yakın alanın kaybedildiğini belirten Öztürk Sarıca, “Özellikle flamingoların son dönemde kullanmaya başladığı alanlardan birisiydi. Akgöl’ün kuruması, Yarışlı Gölü’nün de kurumasıyla birlikte flamingoları artık sadece Burdur Gölü kenarında ve Acıgöl’de görmekteyiz. Özellikle küresel ısınma kaynaklı ve bu yıl anormal derecede yükselen hava sıcaklıkları ve yağış rejiminin çok düzensiz ve bölgenin ciddi anlamda yağış almıyor olması, sulak alanlarımızın hızla kurumasına sebep oluyor” diye konuştu.
ÇEVRE BASKISI
Çevre baskısının da önemli bir etken olduğuna işaret eden Sarıca, “Göller Bölgesi’ndeki büyükbaş hayvancılığın yoğunlaşarak devam etmesi, alternatif ürün modellerinin yaygınlaşmaması, küçükbaş hayvan ve susuz yetişen aromatik bitki üretiminin azlığı, ayrıca sulak alanlarımızın büyük kısmının etrafında yoğunlaşan mermer ocakları, tabi ki etrafa beyaz ışınların saçılmasıyla daha fazla ısıya sebep olmakta. Dolayısıyla bu da çevresel anlamda yağış rejimlerini olumsuz etkilemekte ve Göller Yöresi’nin özellikle önümüzdeki yıllarda çok daha az yağış alacağını ve çok daha ciddi kuraklık tehlikesi beklediğini gösteriyor” dedi.
GÖL ETRAFINDA 50’NİN ÜZERİNDE MERMER OCAĞI
Yarışlı Gölü etrafında 50’nin üzerinde mermer ocağı bulunduğuna da dikkat çeken Sarıca, mermer ocaklarının kesim sırasında su tüketimleri olmasının yanında daha ziyade çevresel ısının artışındaki etkilerinin çok fazla olduğunu söyledi. Sarıca, “Doğanın tahrip olması buradaki su kaynaklarını da olumsuz etkiliyor. Tüm dünyada sulak alanlarda ve insanların etkileneceği alanlarda mermer ocakları açılmaması tercih edilir. Türkiye’de maalesef mermer ocakları özellikle sulak alanlar ve insanların çok ciddi etkileşimde bulunacağı alanlarda fazla miktarda açılıyor. Göl etrafındaki 50’nin üzerinde mermer ocağının, derelerin yönlerini değiştirmesi, çevresel ısının artması ve yeşilin tüketilmesi noktalarında olumsuz etkileri var” diye konuştu.
‘BÖYLE GİDERSE BURDUR GÖLÜ DE KAYBEDİLECEK’
Mermer ocaklarının oluşturduğu toz kümelerinin tarımı da ciddi anlamda etkilediğini anlatan Sarıca, “Bu da ister istemez insanları burada büyükbaş hayvancılığa mecbur bırakıyor ki, büyükbaş hayvancılıkta üretilen mısır ve yonca suların hızla tüketilmesine sebep oluyor. Önümüzdeki yıllarda küresel ısınmanın da bu şekilde devam edeceğini düşünürsek Göller Yöresi pek çok sulak alanını ve Burdur Gölü’nü kaybedecek. Sanayileşmiş ülkeler karbon salınımını azaltma noktasında verdikleri hiçbir sözü yerine getirmiyor. Dolayısıyla yerküremiz biraz daha ısınıyor ve Türkiye ve Göller Yöresi bundan nasibini fazlasıyla alıyor” dedi.
KARBON SALINIMI MİNİMUMA ÇEKİLMELİ
Sanayileşmiş ülkelerin karbon salınımlarını azaltmaları ve üzerine düşen görevleri yerine getirmiş olmaları durumunda hiç değilse bu durumun stabilize olabileceğini belirten Sarıca, şöyle konuştu: “Doğanın birtakım kazanımları tekrar yerine konulabilir. Maalesef her geçen gün artan karbon salınımı, daha fazla küresel ısınma, bundan daha fazla nasibini almış bir Türkiye ve Göller Yöresi görüyoruz. Önümüzdeki yıllarda içme suları konusunda ciddi anlamda ülkemizi ve Göller Bölgesi’ni tehlikeler bekliyor. Dünyanın bu hale gelmesinin en büyük sebebinin küresel ısınma, küresel ısınmada da en büyük problemin karbon salınımları, karbon salınımlarındaki en büyük pay sahibinin de sanayileşmiş ülkeler olduğunu biliyoruz. Karbon salınımlarını bir an evvel minimum noktaya çekmeleri gerekiyor.”