Artık birçok üst düzey takım, oyunu neredeyse kendi altıpasının içinden kurmaya kalkıyor; hatta geçen hafta Arsenal’li Leno çıkış yolu bulamayınca kalesine doğru bir geri pasla başlattı oyunu! O zaman sanırım şöyle bir soru geliyor akla: “Sahi, neden oyunu geriden pasla kurmalıyız? Uzun pas yasaklandı mı artık?”
RİSK ARTIYOR
Aslında yanıt kolay: Hiç kimse ayağındaki topu yok yere rakibine hediye etmek istemiyor. Kaleci tarafından orta yuvarlak çevresine vurulan uzun bir topun sizde kalma olasılığı, iyimser bir tahminle yüzde 50. Oysa kale atışını kısa pas olarak kullanırsanız, topun bir süre daha sizde kalacağını garanti ediyorsunuz. Ancak son birkaç haftada bu tarzı benimseyen takımların aldıkları risklerin ağır faturalara neden olduğuna şahitlik ettik hep birlikte: Fenerbahçe, Alanya’ya böyle kaybetti. John Stones Hollanda’ya, Michael Keane Kosova’ya böyle birer gol hediye ettiler. Önceki hafta sonu da Arsenal’ın Watford karşısında ikinci yarıdaki görüntüsü tümüyle bir çaresizlikti. Emery’nin geriden topla çıkma konusundaki takıntısı, bir ara Leno’yu öyle zor duruma düşürdü ki; Alman kaleci bir aut atışını daha gerisindeki Sokratis’e doğru geri pas olarak kullanmak durumunda kaldı!
BİREYSEL HATA DEĞİL
Peki ne yapmalı? Geriden pasla çıkmak modern, uzun topla çıkmak ilkel mi gerçekten? Yoksa modernite baskısıyla takımları büyük bir riske mi zorluyoruz? Bence futbolda birçok sorunun tek bir yanıtı yok. Matematik değil bu. Bu sorunun da yanıtı birden fazla. Benim yanıtlarım şöyle:
DOĞRU PAS VARDIR
Bu soruyu yanıtlamaya, meşhur bir yanılgıyı ortadan kaldırarak başlamamız lazım: Aut atışında ceza alanının dışına pas yasaklanmadı! Sadece size ceza alanının içine de pas opsiyonu tanındı. Ama buna mecbur değilsiniz. Futbolda uzun pas-kısa pas yok, doğru pas var. Kalecileriniz kısa ya da uzun, doğru pasla başlatmaya odaklanmalı oyunu. Arsenal kalecisi Leno da, Beşiktaş kalecisi Karius da bilmeliler ki, aut atışında hâlâ en boş arkadaşlarına, en iyi pası vermekle mükellefler. 2 metreye tembel bir pas verdiklerinde görevlerini yapmış olmuyorlar.
PASLA ÇIKMAK
Savunmadan pasla çıkarken kaptırılan toplarla yenilen gollere “BiREYSEL HATA” demekten vazgeçmemiz gerek. “Fenerbahçe, Alanya karşısında 3 bireysel hatayla golleri yedi” diyor herkes. Hayır o gollerin hepsi bireysel hata değildi asla. Geriden pasla çıkarken yenen gollerin birer kolektif hata olduğunu kavrayamazsınız, soruna da çözüm bulamazsınız. Geriden pasla çıkmak, sadece ayağında top olan oyuncunun yeteneğiyle ilgili bir konu değil. Diğer arkadaşlarının da yaklaşması ve hareket etmesi bir mecburiyet. Evet topu Jailson kaptırmış, ama o anda diğer arkadaşları ona uygun pas opsiyonları oluşturmuş mu, esasen ona odaklanmalı teknik ekipler.
HERKES CITY DEĞİL
Her takım, Barcelona değil, Manchester City değil, Leipzig değil… Julian Nagelsmann geçen sezon Hoffenheim’da Kevin Vogt’u ya da Adolf Hütter, Frankfurt’ta Hasebe’yi geriye çekerek bu işin altından kalkmış olabilirler. Sizin geriden pasla çıkmaya uygun oyuncularınız yoksa, bunu sadece taktiksel revizyonla halledemezsiniz. 2010’larda herkes Barcelona gibi oynayamazdı, çünkü herkesin Xavi-Iniesta’sı yoktu. Bugün de herkes City gibi oynayamaz, çünkü herkesin De Bruyne-Silva’sı yok. Öyleyse her takım da, her aut atışını kısa kullanamaz. Oyun repertuarınızı genişletmeli, gerektiğinde kısa, gerektiğinde uzun kullanabilmelisiniz. Hem kalecinizin-stoperlerinizin ayağını geliştirmeye çalışmalı; hem de santrforunuzun uzun top indirebilmesini denemelisiniz. Uzun pas günah değil. Kısa pasla çıkmaya çalıştınız diye de size madalya vermiyorlar. Martin Keown çok güzel özetlemiş konuyu: “Bir şey sırf yapabiliyorsunuz diye yapmayın. Sadece başarabiliyorsanız yapın onu.”
HAFTANIN RAKAMI
Beşiktaş’ın sağ açığı Abdoulay Diaby, Başakşehir maçında hücumda birlikte oynadığı Burak ve Nkoudou’ya tek bir isabetli pas verememiş. Opta verilerine göre Diaby’den Burak-Nkoudou’ya geçen isabetli pas sayısı sıfır. Bu mekanizmada bir sorun olduğu açık.
HAFTANIN NOSTALJİSİ
Enteresan bir detaya rastladım geçenlerde: Portekiz’in mütevazı kulübü Rio Ave’nin 2012-13 sezonunda biri 18, biri 19’luk iki kalecisi var. Biri 28, diğeri de 2 maçta ilk 11 oynuyorlar o sezon. O kalecilerden birinin adı Jan Oblak, diğerinin adı da Ederson. İnanılır gibi değil.