Ama elbette durum her zaman böyle değildi. Prehistorik veri merkezleri (bunlar herkesten önceydi hatta “dijital yerli” terimi bile henüz türetilmemişti), şirketin ofis alanında konumlanan bilgisayar odalarıydı, çok büyük boyutta ve düşük güçlü bilgisayarlardı, kimseye ya da şirket binası dışındaki herhangi bir şeye bağlantıları yoktu. Ama diğer yandan bu tür girişimler, bilgisayar teknolojisinde yaşanan gelişmenin bir kombinasyonuydu ve ağları birbirine bağlamak konusunda artan bir isteği yansıtıyordu. Böylece, operasyonlar için yeni bir iş alanı ile birlikte dedike veri merkezi tesislerinin yeni türü ortaya çıktı. Yeni bir iş kolu başladı, bu olmadan internet bugünkü durumuna gelemezdi.
Bağlantı dünyasındaki öncü ruh – limit yok
Milenyum, veri merkezi hizmetlerinde büyük bir büyüme şahit olduğumuz bir zaman dilimiydi – internete bağlanmak isteyen ama kurum içinde bir altyapı yatırımı yapmak istemeyen şirketler, sunucularını hali hazırda faaliyet gösteren ve kiracılar arasında paylaştırılabilen veri merkezlerine yerleştirmeye başladı. Daha çok şirket ve daha çok ağ bu veri merkezlerinde toplandıkça, veri merkezleri de birbiri ile bağlanmak isteyen diğer şirket ve ağlar için daha çekici gelmeye başladı. Dijital ekosistem gelişmeye başlarken, ortak yerleşim pazarı da patladı. İşte bu noktada, sadece kurum içinde değil veri merkezleri arasında ağları birbirine bağlamak üzere DE-CIX’i konumlandırmak, Frankfurt’un dijital dünyasında önemli bir başarı hikayesine dönüştü.
Sınıra yaklaşmak ve gittikçe daha çok bağlanmak
Elbette ortak yerleşim iş modelinin gelişimi belirli aksamalar olmadan düşünülemez. .com dünyasının 2000’li yılların başında patlamasıyla, büyüyen ortak yerleşim tesisleri boşaldı – Bu boşalan alanlar belirsizlik içinde kurtarılmayı bekledi. Sonra kendini toparladı, başta bu toparlanma yavaştı ama 2007 yılında iPhone’un çıkışıyla, internet erişiminin yeni formu, istekli bir dünyaya yeni nesil hizmetler sunmak için daha fazla altyapıya ihtiyaç duymaya başladı. Sayısı artan mobil son kullanıcıya hizmet sunmak, kullanıcıya daha yakın ağlara olan ihtiyacı da beraberinde getirdi. Bu şu demek: Daha fazla veri merkezi ile bağlı olmayı gerektiren ağlar ve birbiri ile bağlı olmayı gerektiren veri merkezleri. ve bu, hem global hem lokal bir ölçekte yapılmalıydı.
İnternet artık global bir fenomendi. Lokal bağlantı tüm dünyaya erişim için bir araç oldu. Tüm dünyaya erişimi kolaylaştıran bir portal işlevi gören İnternet Değişim Noktaları’ndaki bağlantı da, işi kullanıcıya diğer yandan kullanıcıyı da işe taşıdı.
Yenilenmiş ofis alanından sanal altyapıya
Tek bir çatı altındaki birkaç hizmetten, küçük ve orta ölçekli kurumlara, yönetilen IT hizmetleri sunan amaç odaklı inşa edilmiş ve yaklaşık 10,000 metre kare boş alana sahip (neredeyse sunucularla dolu iki futbol sahası kadar) ortak yerleşim tesisleri niteliğindeki veri merkezlerine ve daima ileri giden, bir milyon metre kare bilişim alanına sahip (örneğin büyük platform sağlayıcıları ve bulut hizmet sağlayıcıların hizmetlerini yürüttükleri) büyük veri merkezi kampüslerine ve hiper ölçekli veri merkezlerine ulaştık.
Diğer yandan, sınır veri merkezlerinin ortaya çıktığını görüyoruz – neredeyse gerçek zamanlı yanıtlar sağlamak ve otonom taşımacılık senaryolarının oluşmasına imkan veren oldukça lokal, minyatürize edilmiş işlem kapasiteli veri merkezleri. Yani, veri merkezi konsepti, yeni nesil dijital iş ve dijital hizmetlerde kullanılmak üzere potansiyeli ile birlikte her zaman gelişmeye devam ediyor.
Veri merkezi, şirketler, bulut ve de İnternet için kritik görevde
Dijital milenyumun ikinci 10 yılına kadar, veri merkezi alanına olan ihtiyaç radikal bir şekilde arttı ve veri merkezi operatörleri fark ettiler ki yenilenmiş standarttaki yapılar artık yetmiyor, ihtiyaç modern bir hizmet sunmak. Birçok start-up’tan global kurumlara kadar ve hatta bizzat veri merkezlerinin kendileri için güvenlik, erişilebilirlik gibi kavramlar müşteriler açısından işin yürümesinde kritik konular haline geldi. O nedenle tasarım ve yeninin inşası içinde yeni bir sektör gelişti, amaç odaklı veri merkezleri.
2010’ların başında, veri merkezi sektörü profesyonelleşme sürecine başladı. Yeni tasarımlar, potansiyel arıza süresi ve arıza noktalarına karşı tedbirler sunmaya ve sınıflandırma sistemleri potansiyel müşterilere, dışardan IT desteği alma kararlarına dayanarak bir değerlendirme sistemi sağlamaya başladı. Yeni tasarımlar ayrıca, bağlantı ve güç açısından yedeklemeyi de taahhüt ediyor.
Sınırları keşfetmek
Bir diğerine daha yakın faaliyet gösteren birbirine bağlı veri merkezleri arttıkça dijital üslerin yoğun ekosistemine katılmak ya da erişmek isteyen, çok daha fazla ağı bir araya getiren ve daha yakın veri merkezleri inşa etme amacı güden ve böylece daha çok veri operatörünün ilgisini çeken büyük bir bağlantı çekimi oluşacak. Frankfurt’ta gün geçtikçe artan bağlantı, örneğin, son iki on yılda hissettiğimiz dijitalleşmenin derin etkisini güzel bir şekilde ortaya koyuyor.
Veri merkezlerinin yarattığı bu ekosistemler olmadan, onlara bağlı olan ağlar, onları birbirine bağlayan İnternet Değişim Noktaları ve İnternet bugün olduğu gibi gelişemezdi.
Sınır, keşfedilmesi, sensor ve işlemcilerle yerleşmesi ve daha ileri bir işlem ve depolama için bulut bilişim çözümlerine bağlanması gereken yepyeni bir alan. Başka bir açıdan bakınca, veri merkezi tasarımcıları ve donanım üreticileri enerji verimliliği konusuyla da ilgilenmeye başladı. Daha az güç tüketmek için sadece yeni altyapı tasarımları yapılmıyor ve veri merkezlerinde üretilen ısı lokal ısıtma ağlarına yeniden yönlendirilmekle kalmıyor ayrıca veri merkezleri de iklim koşullarına uygun faaliyet gösterecek şekilde tasarlanıyor.