Lise yıllarında edebiyat ve tiyatro ile ilgilenen Gürgen’in, çocukluk ve lise yıllarındaki hayali edebiyat öğretmenliği ve yazarlıktı. Ancak, hocalarının etkisi ile tercihini öğretim üyeliğinden yana kullandı. Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi olan Prof. Dr. Haluk Gürgen, iletişimin modasının geçmeyeceği düşüncesinde. Prof. Dr. Gürgen, “Gençler, derslerinin hakkını vererek öğrenmeye çalışmalı, bir dersi öğrenmeden geçiştirmemeliler. Öğrenmekten zevk almayı öğrenmeliler. Sanatla, edebiyatla ilgilenmeleri, düzenli olarak spor yapmaları, sosyalleşmeleri, eğlenmeleri ve mutlaka öğrencilik yıllarında para kazanacakları yarı zamanlı bir iş yapmaları ve kazandıklarıyla okul ve eğlence masraflarını karşılamaları da çok önemli” diyor.
Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Haluk Gürgen ile eğitimi konuştuk:
– Nerede, nasıl bir ailede doğdunuz?
İnegöl’de mütevazi, ortalama bir ailenin beş çocuğunun en büyüğü olarak doğdum. Geriye baktığımda çeşitli zorluklara karşın çok güzel bir çocukluk yaşamışım gibi geliyor. Kitaba, okumaya çok ilgim vardı. Daha ilkokula gitmezken elimde okul çantasıyla gezdiğimi, okumayı bilmesem de kitaplara bakarak kendimi oyaladığımı çok iyi hatırlıyorum. İlkokul ve ortaokul yıllarımda ise, İshak Paşa Kütüphanesi’ne gitmek, onun o küçücük okuma salonundaki büyükçe masasının etrafında benden büyük insanlarla birlikte olmaktan, okumaktan, ders çalışmaktan çok mutlu olurdum. Sanırım orada okuyup, yazan insanlar benim ilk örnek aldığım kişilerdi. Diğer yandan İnegöl’ün sinemalarında izlediğim filmlerin de üzerimde çok etkisi olduğunu söylemeliyim. Kış aylarında Yıldız ve Marmara, yaz geceleri ise yazlık Güneş sinemasında neredeyse gösterime giren herfilmi izler, her birinden çok etkilenmiş şekilde yüreğim çarparak eve gelir ve tüm aileyi çevreme toplar izlediğim filmleri heyecanla anlatırdım. Sanırım ‘bir anlatıcı’ olarak kendimi bilmeden eğitmemde mahalledeki çocuklarla birlikte Cuma namazlarında dinlediğim vaazların da çok önemli bir yeri var. Bu dinlediklerimi bir hoca kimliğine bürünerek evde, küçücük odamızdaki sedirin üzerine çıkıp yine anneme ve kardeşlerime anlattığımı, onların da beni bir hocayı dinler gibi ses çıkarmadan dinlediklerini çok iyi hatırlıyorum. İnegöl’de ilk ve ortaokul öğrencilik yıllarımda okul müsamerelerinde, ulusal bayramlarda meydanlarda ve belediye hoparlöründen şiirler okuduğumu da söylemeliyim. Kısacası insanlarla birlikte olmayı, okumayı, sinemaya gitmeyi, hikâye dinlemeyi ve anlatmayı, eğlenmeyi, oyunları ve macerayı seven hayal gücü zengin bir çocuktum. İnegöl’den babamın işi nedeniyle Eskişehir’e taşındık ve orada Atatürk Lisesi’nde çok güzel, başarılı bir öğrencilik dönemim oldu. O yıllarımın üzerimde çok önemli ve olumlu etkisi olduğunu da söyleyebilirim.
– Çocukluk yıllarında hayalinizdeki meslek neydi?
Lise yıllarımda edebiyat ve tiyatroyla çok ilgilenir, çok okurdum. Eskişehir’e turneye gelen her tiyatro oyununa gider ve okulda mutlaka yıl sonu tiyatro kolunun oyunlarında yer almaya çalışırdım. Lisede edebiyat ve felsefe hocalarımın üzerimde çok etkisi oldu. Onlar benim bilinçli olarak ilk örnek aldığım kişilerdi. Çocukluk ve lise öğrencilik yıllarımda hayalimdeki meslek oyunculuk, edebiyat öğretmenliği ya da yazar olmaktı.
KARİYERİNİ HOCASI ÇİZDİ
– Öğretim üyeliği kararını nasıl verdiniz?
Başarılı bir lise yaşamı sonrası Ankara’da üniversite kazanmış olmama karşın maddi olanaksızlık nedeniyle, Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde yüksek öğrenimime başladım. Çok iyi hocalarım oldu. Çok iyi eğitim aldım. ‘İşletme Yönetimi’ dersimizin hocası Prof. Dr. İnal Cem Aşkun’un, sınıf içi tartışmalardan ve verdiğim sınav kağıtlarından dikkatini çekmiş olmalıyım ki bana daha ikinci sınıftayken “Eğer böyle devam edersen seni asistan alırım” demesi, ilk defa önüme somut bir kariyer hedefi koymamı da sağlamış oldu. Hocam dediğini yaptı ve okul bittiğinde beni çağırdı, asistanlık sınavlarına girmemi istedi. Hatta o sınav süresince başında olduğu AKÇE (Akademi Çevre Eğitim Merkezi) de bana ücretli olarak iş olanağı sağladı. Çok yıllar sonra, kazandığım bu ücreti hocamın bana cebinden verdiğini öğrendiğimde çok duygulanmıştım. İşletme kürsüsüne asistan olmak için sınava hazırlanırken hocam yeni kurulan Sinema Televizyon Yüksek Okulu’na kurucu müdür olarak atandı ve İşletme kürsüsü yerine bu yeni kurulan okulun asistanlık sınavına girmemi istedi. Böylece, benim gibi çok sayıda arkadaşımla birlikte, bugün Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi olarak bilinen okulun ilk asistanları arasında yer alarak akademik kariyerime başladım. Kısa bir süre sonra Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi’ne dönüşen okulumuzda, rektörümüz Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen ve dekanımız İnal Cem Aşkun’un liderliğinde akademik çalışmalarımızın yanı sıra, çok yaratıcı projelerin içinde de yer alarak kendimizi geliştirme fırsatları yakaladık. Yılmaz ve İnal hocalarımız vizyonlarıyla, iş yapma tarzlarıyla, insana duydukları, sevgi ve saygıyı, yerinde ve cömertçe sunma özellikleriyle, biz genç akademisyenlerin gelişiminde çok önemli rol oynadılar. Kendilerine bizlere sundukları eşsiz fırsatlar için teşekkür ediyorum.
ÇOCUKLUK HAYALİM
– Akademisyenliği tercih etmenizde en önemli etken ne oldu?
Akademisyenlik değilse de öğretmenlik, anlatıcılık, yazarlık ve oyunculuk gibi meslekler benim dahaçocukluk yıllarımdan itibaren bilinçli bir şekilde adını koymasam da yapmak istediğim işlerdi. Bunlar para kazanacağım, hayatımı sürdürebileceğim meslekler olarak değil bu tür işleri yaparsam mutlu olacağımı bildiğim, kendimi en iyi şekilde ifade edeceğimi düşündüğüm, dahası bana en fazla yakışacağına inandığım işlerdi. Çok şanslıyım ki çocukluk yıllarımda hayalini kurduğum bir mesleği uzun yıllardır severek yapmanın mutluluğunu yaşıyorum. Ben akademisyenliğe bir meslek olarak da bakmıyorum, o benim hayatımın en önemli parçası. İşim beni, ben de işimi oluşturarak yaşadık, aynı keyif ve heyecanla yaşamaya devam ediyoruz.
GENÇ AKADEMİSYENLER ÇALIŞTIKLARI ALANI SEVMELİ
Bir insanın işini, mesleğini doğru seçebilmesi için öncelikle seçme olanağına, şansına sahip olması, yani koşullarının buna uygun olması, öncelikle kendisine eğitim fırsatının sağlanması gerekir. Kişiler bu fırsatı, bir şekilde iyi değerlendirmiş ve kendisini ne yaparken daha iyi ve daha mutlu olduğunu fark etmişse, onun üzerine gitmesi, o alanla ilgili yoğun öğrenme, deneyimleme fırsatlarını değerlendirmesi gerekir. İnsanın kendi mesleğini kendisinin seçebilmesi için kendisini tanıması, isteklerini özgürce dile getirebilmesi ve dinleyen, konuşan, destekleyen başta aile olmak üzere yapıcı bir yakın çevreye sahip olması çok önemli. Genç akademisyenlerin öncelikle üzerinde çalıştıkları alana severek katkıda bulunmaları için gerekli birikime ve heyecana sahip olmaları çok önemli. Çalışmalarını uluslararası bilimsel arenalarda sunmaya önem vermeliler. Sadece unvan almak ve bunun için gerekli puanları toplama motivasyonuyla akademisyenlik yapılamaz. Bilimsel ve toplumsal sorumluluk anlayışıyla, farklı disiplinlerden akademisyenlerle iş birliği yaparak çalışmaları da çok önemli. Diğer yandan öğrencilerin gelişiminde pay sahibi olmanın ne kadar kıymetli olduğunu da bilmek gerekir.
BAŞARININ PÜF NOKTASI KİŞİNİN KENDİNİ TANIMASIDIR
Başarıyı sağlayan en önemli unsurun kişinin kendisini tanıması, eğilimlerini, ne yaparken mutlu olduğunu anlama çabası, merak etmesi, çokça sorusu olması ve bunları yanıtlamak için çok yönlü, çok katmanlı bir okuma ve öğrenme uğraşısı içinde bulunması, değerlerini, ilkelerini belirlemesi, bu yönde başkalarıyla yapıcı, tutarlı bir ilişki ve iletişimi sürdürebilmesi, önyargılarına yaslanmadan, kolaycılığa kaçmadan sorgulayarak hayata ve insanlara karşı empati duygusunu güçlendirerek değerlendirmelerde bulunabilmesi, bilgiyle hareket etmesi ve kendisini ve başkalarını sevmesi ve saygı duyması gerekir.
İLETİŞİMİN MODASI GEÇMEZ
İletişim alanı ucu son derece açık, büyük ölçüde kişinin yetenek ve yeterlilikleriyle ilgili en eski ve en yeni, hiç eskimeyen ve eskimeyecek, her zaman çağdaş bir iş alanı. O nedenle bu işe aday olacak kişilerin öğrenmeye, cesaretle yenilikleri deneyimleme gücüne ve değerlerinden, ilkelerinden ödün vermeden, zorluklarla mücadele ederek yaşamayı öğrenmeleri gerekir. İletişim işinden genellikle çok para kazanıp zengin olunmasa da, bu alanla ilgili ne iş yaparlarsa yapsınlar eğer işlerini iyi yapacak bilgi ve inançları, fırsat ve şansları olursa, hayatı daha anlamlı, eğlenceli ve mutlu yaşama olasılıklarının da olacağına inanıyorum.
ÖĞRENCİLER DERSLERİNİN HAKKINI VEREREK ÖĞRENMELİ
Gençlerin derslerinin hakkını vererek öğrenmeye çalışmaları çok önemli. Bir dersi öğrenmeden geçiştirmemeliler. Mutlaka o dersle ilgili hazır kalıp sorular üzerinden değil, kendi sorularını yaratıcı bir şekilde sorabilmeliler ve yanıtlarını çoklu bilgi kaynaklarına erişerek araştırabilme sabrına sahip olmalılar. Öğrenmekten zevk almayı öğrenmeleri de çok önemli. Sanatla, edebiyatla ilgilenmeleri, düzenli olarak spor yapmaları, sosyalleşmeleri, eğlenmeleri ve mutlaka öğrencilik yıllarında para kazanacakları yarı zamanlı bir iş yapmaları ve kazandıklarıyla okul ve eğence masraflarını karşılamalarını çok önemli buluyorum. Özellikle ne kadar zengin bir ailesi olursa olsun mutlaka kişilerin çok küçük yaşlardan itibaren bir başkasının yanında para kazanacak şekilde çalışmasının insana çok kıymetli deneyimler kazandırdığına inanırım.
KİMDİR?
Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi İşletme Bölümünden mezun oldu. “Televizyon Reklamlarında Yaratıcı Strateji” başlıklı teziyle İletişim Bilimleri Doktoru unvanı aldı. 1989’da San Francisco State Üniversitesi’nde alanıyla ilgili çalışmalar yaptı. 1990 yılında İletişim Sanatları doçenti, 1997 yılında ise profesör oldu. Reklamcılık ve metin yazarlığı, Halkla ilişkiler, Halkla ilişkiler ortam ve araçları, Halkla ilişkiler uygulamaları ve örnekler, Örgütlerde iletişim kalitesi” adlı yayınlan mışkitapları ile alanında gerçekleştirdiği çok sayıda proje ve makaleleri var. Akademik ve uygulamalı çalışmaları nedeniyle, IAA (Uluslararası Reklamcılık Derneği) tarafından “IAA Reklamcılık Diploması” ile ödüllendirildi. 1982-2006 yılları arasında Anadolu Üniversitesi, İletişim Bilimleri Fakültesi, Reklamcılık ve Halkla İlişkiler Bölümü öğretim üyesi, 1990-2006 yılları arasında reklamcılıkhalkla ilişkiler bölüm başkanı ve 1998-2005 yılları arasında da Anadolu Üniversitesi Rektör Yardımcılığı yaptı. Yüksek Öğretim Kurumu, Akademik Değerlendirme ve Kalite Geliştirme Komisyonu kurucu üyesi oldu. Gürgen, 2006-2014 yılları arasında Bahçeşehir Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanlığı yaptı. Halen aynı üniversite ve fakültede halkla ilişkiler bölümü öğretim üyesi olarak görevini sürdürüyor.