Abant Gölü, Bolu’nun 35 kilometre güney batısında yer alıyor. İstanbul’dan sabah 07.00’de hareketle Berceste Tesisleri’nde yapmış olduğumuz kahvaltı molası sonrası bölgeye öğle saatlerinde vardık. Yeraltında meydana gelen tektonik çökmeler sonucunda büyük taş bloklarının vadiyi doldurmasıyla oluşan gölden temiz ve doğal su çıkar. Bu su Dirgene Çayı’ndan geliyor. Çevresindeki 1196 hektarlık alan tabiat parkı olarak işletiliyor. Tabiat parkının girişinde ücret alınıyor. Ücreti nakit de ödeyebilirsiniz ya da HGS sistemini kullanarak da giriş yapabilirsiniz. Araçlar hemen girişten sonra sağda park ediliyor.
Otoparkın hemen yanında tuvaletlerin olması pandemi döneminde ellerimizi yıkamak için bize güzel bir fırsat sundu. Abant Gölü’nün çevresinde yürüyüş, göl çevresinde kullanılan açık alanlarda piknik oldukça keyifli. Özellikle pandemi süreci için güvenli, sosyal mesafemizi gözeten açık, geniş alanlar barındırıyor. Piknik haricinde göl kenarında bulunan tesislerde havanın el verdiği koşullarda açık alanda da yemek yiyebilirsiniz. Ben öyle yaptım. Gölün çevresini yürüyerek dolaştım. Yorucu oldu. Hatta bir bölümünü faytonla yapsaydım diye de düşündüm. Tüm göl etrafını faytonla dolaşmak 120 TL. Göl etrafında doğa içinde turlayabilir, fotoğraf çekebilir, ayrıca bisiklete binebilirsiniz. Dilerseniz kamp alanları da mevcut, doğayla iç içe huzurla kamp kurabilir bir köşe seçip kitabınızı alıp şöyle oturup sıcak kahvenizi yudumlayarak sessizliğin keyfini çıkarabilirsiniz.
Göl çevresinde alabalık ve geyik üretim yerleri bulunuyor. Göl etrafındaki sazlıklarda, sarı ve beyaz nilüferlerin arasında gezinen yeşil başlı ördekler bizlere harika bir görsel şölen sundu. Gölde yetişen Abant alabalıkları da bu şölene ortak oldular. Sonbaharda kırmızıdan turuncuya, sarıdan kızıla bürünen ağaç yaprakları birbirleriyle o kadar uyumluydular ki, köknar, çam, meşe, kayın, gürgen, kestane ve yabani meyve ağaçları birbirlerinden farklı ağaç türleri de olsa birlikte yaşamanın, yaşam içinde çeşitliliğin güzelliğini sağlı sollu sıralanarak bizlere göstermiş oldular.
Gölcük Tabiat Parkı’na uğramadan olmaz
Abant’a gitmişken 1 saat 15 dakika uzaklıkta olan Gölcük Tabiat Parkı’na mutlaka uğrayın derim. Bolu il merkezine 13 kilometre uzaklıkta olan yapay gölde, dağ ve ormanevi peyzajına sahip mükemmel bir atmosfer sizi bekliyor olacak. Fotoğrafçıların gözdesi olan orman evi, Tarım ve Orman Bakanlığı’na ait. Gözlerinizi panoramadan alamayacaksınız.
Ben göl kenarında ağaçların arasında kaybolmuş ıssız bir bank buldum ve sessizliğin keyfini çıkardım. Bölgede akşam için harika otel konaklama alternatifleri var. Ben konaklamamı Gölcüğe yakın, içinde macera parkı ve hayvanat bahçesi olan bir spa otelinde yaptım. Ertesi günümü de Yedigöller’i keşfetmek için kendime ayırdım.
Sonbahar burada bir başka güzel: Yedigöller
Yedigöller’e ulaşım için hatırlatmak istediğim önemli notlar var. Bolu’dan ulaşım yolunun asfaltlanması son yıllarda buraya ziyareti yoğunlaştırmış. Eğer mümkünse buraya hafta içi gelmenizi öneririm. Öncelikle Yedigöller’e köyün içinden milli parka geçerken dar ve virajlı bir yoldan iniyorsunuz. Büyük araçla inmeniz tehlikeli olacaktır. Tabiat parkına inerken Kapankaya Seyir Terası’nda manzaraya hâkim bir noktada ön izleme yapabilirsiniz. Park yeri bulamayıp arabalarını sağlı sollu park edenler günün ilerleyen saatlerinde olacağı için, hem yoğunluk hem geçiş problemi yaşamamanız için buraya sabahın erken saatlerinde gelmenizi öneririm.
Yedigöller’in oluşumu: Serpantin ve volkanik kayaçlardan oluşan sahada sürüklenmeye yatkın arazi yapısı göllerin oluşumuna olanak sağlamış. Arazide kayan bu kitlelerin vadilerin önünü kapamasından dolayı sular birikmiş ve set gölleri oluşmuş. Tabiat parkında, gürgen ağacının çoklukla olmasının yanı sıra meşe, kızılağaç, karaçam, sarıçam, köknar, karaağaç, ıhlamur ağaçları da yer alıyor. Sonbaharda Yedigöller bir başka güzel… Bölge barındırdığı ölü ağaçlarla da biyolojik çeşitliliği sağlıyor.
Yedigöller orman denizini andıran zengin bitki örtüsüyle, yürüyüş yolları, piknik alanlarıyla doğa ve fotoğraf tutkunlarının gözdesi diyebilirim. İrili ufaklı yedi gölden oluşan bölgede ayrıca şelaleler, gülen kayalar, pisagor ağacı, anıt ağaç gezmeniz gereken uğrak noktalarından.
Yedigöller ismi bilinen efsanelere göre 7 ayrı aşk hikâyesi barındırıyor
Bu yedi gölün bulunduğu yere 7 âşık çift gelmiş. Bunların her biri ayrı yerlere geçmiş. Büyük gölün olduğu yerde en büyük çift. Küçük gölün olduğu yerde ise en küçük çift kamp yapmış. Sazlıgöl’de ise damat geline sürekli saz çaldığı için Sazlıgöl olmuş. Nazlıgöl’de de gelin damada sürekli naz yaparmış bu yüzden orası Nazlıgöl olmuş. Masal bu ya 7 âşık çiftin yerine 7 tane göl yerleşmiş.
Göllerin isimleri şöyle; Büyükgöl, küçükgöl, Deringöl, İncegöl, Sazlıgöl, Nazlıgöl, Seringöl… Bu hikayeleri dinleyince ister istemez aşklara konu olan âşıklara harika bir ortam oluşturan Yedigöller’in romantikliğini tescillemiş oluyoruz. Fotoğraf severler ise bol bol doğa ve yaprakların oluşturduğu renk cümbüşünün göl sularında yarattığı yansımaları, doğayı, şelaleleri çekebilir. Ben ayrıca bir gölün kenarında inanılmaz minik bir çift serçe gördüm. Hafif kanatlanır gibi olduklarında kanatlarının içleri mavi sarı beyaz oluverdi gözlerim kamaştı… Sonbahar renklerinin ağaçlardaki geçişi ve gölde yansımaları olağanüstü. Ağaçların dalları gölde mi, yoksa göl etrafında mı anlayamıyorsunuz. Seyretmeye doyamadım, eminim siz de benim gibi Yedigöller’den ayrılmak istemeyeceksiniz…