Herkes “Mutlaka görmelisin!” dese de, seyahat listeme ısrarla dâhil etmediğim noktalardan biriydi Kapadokya, geçtiğimiz mayıs ayına kadar… Seyahat alanında bu kadar çok içerik üretiliyorken, Kapadokya’nın masalsı balon fotoğraflarına rastlamayan, birkaç havalı otelinin ismini duyup da “Acaba gitsek mi?” demeyen yoktur herhalde. Çok da uzak olmayan Instagram öncesi döneme gidersek, 2000’li yılların başında milyonları ekrana kilitleyen Asmalı Konak dizisinde az izlemedik Kapadokya’nın meşhur vadilerini, ihtişamlı hisar manzaralarını…
Bölge halkının uzaylılarla imtihanına dair haberler de yine basını az meşgul etmemiştir. Öyle ya da böyle Kapadokya 80’li yıllardan günümüze, ülkenin en önemli turistik merkezlerinden biri olmuş durumda ve medyanın etkisiyle gitmeyenlerin bile iyi bildiği bir yer gibi. Fakat iş gerçekten hakkını vererek gezmeye gelince, bir hafta sonu yetmez çekincesiyle bunca zaman ertelediğim rotalardan biri olmuştu burası, ta ki güzel bir Nevşehir – Kayseri uçak bileti kombinasyonu yakalayıncaya kadar…
Bizim Kapadokya seyahatimiz bir cuma günü işten erken çıkıp Nevşehir uçağını yakalamamızla başladı. Uçak Nevşehir’e iniş yapıp yolcuları indirmeye başladığında, piste adımını atan herkes etrafa şaşkınlıkla bakıyor, fotoğraf çekiliyordu. Hava çok temiz, etraf çok sessiz, gün batımı öncesi güneş bile çok tatlı parlıyordu; herkes şimdiden büyülenmişti! Hemen biz de bir selfie çektik, her şey iyi başlamıştı! Rezervasyonumuz olmasa da şans eseri bir havalimanı transfer servisine dâhil olduk ki bölgede havalimanı transferi dâhil ulaşım konusu biraz sıkıntılı gibi görünüyor, ekstra dikkat!
Balon keyfinin bilet fiyatları dudak uçuklatıyor
İlk günümüz pansiyonun bulunduğu Göreme merkezi keşfederek geçti, tabii bir de yıllardır özendiğimiz testi kebabına özel bir vakit ayırdık. Bu sırada girdiğimiz bir acenteden öğrendik ki, şiddetli rüzgâr sebebiyle balonlar bizim orada bulunduğumuz iki günlük süreçte uçmayacaktı. Bu habere fazla üzülmedim çünkü Kapadokya’da balona binmenin bedeli maalesef yaklaşık 2 bin TL gibi karşılamayı hiç düşünmediğim yüksek bir rakam! Fiyatlar bu seviyedeyken bile önümüzdeki senenin yüksek sezon biletleri büyük oranda yabancı turistler tarafından tüketilmiş durumda… Belki gün doğumunda balon manzaralarını izlemek keyifli olacaktı, fakat fahiş fiyatlar sebebiyle havada değil yerde olanlar biraz buruk kalacaktı… Bu nedenle, habere içten içe sevindim ve Kapadokya’nın diğer güzelliklerine odaklanmayı önceledim.
Kapadokya’da rehberli tur, iyi ve kötü yanlarıyla…
“Kapadokya’da arabasız olmaz!” lafını siz de en az bir kez duymuş olabilirsiniz. Eğer zaman kısıtlıysa, benim gibi aklınız hem ulaşımı hem organizasyonu kolaylaştırmak için rehberli turlara kayabilir. Kapadokya’nın en yaygın iki rotası mevcut, yakın çevredeki olmazsa olmazların gezdirildiği Kırmızı Tur ve Nevşehir’in biraz dışına çıkılan Yeşil Tur. Kırmızı Tur’da Ürgüp, Göreme, Avanos üçgeninde bulunan en meşhur, en bilindik lokasyonlara gidiliyorken, Yeşil Tur’da bu klasik üçgenin dışına çıkılıyor ve Ihlara Vadisi ile yeraltı şehirleri ziyaret ediliyor. İki tam günümüzde bir günü Kırmızı Tura ayırıp bölgenin olmazsa olmazlarını hızlıca tanımayı, ikinci günde ise araç kiralayıp şu yeraltı şehirlerini ve Ihlara’yı daha yavaş, daha keyfi gezmeyi seçtik.
Tam tersini yapanlar da az değil! Turla gezmenin avantajları ve dezavantajları var elbette. Turla gezerken bir grupla gezmenin zorluklarını görmezden gelmek, eğer deneyimsiz bir tur rehberine denk gelinirse anlatımdaki eksikleri kapatmak için çokça Google’lamak gerekebiliyor. Ayrıca enfes şarap tadımının ve öğle yemeğinin herkesi ne derece memnun edeceği muamma… Bu nedenle en zor görev, iyi bir tur/rehber bulabilmek. Fakat ne olursa olsun gerçekten de araçla gezilmesi gereken bir bölgede önemli noktalara organize şekilde götürülüyor olmak ilk gün için büyük rahatlık.
İkinci gün: Kapadokya’nın olmazsa olmazları
Kapadokya’da ilk tam günümüze rotanın yıldızı Göreme Açıkhava Müzesi’nde başlıyoruz. Kaynaklara göre Kapadokya’nın tüm dünya tarafından tanınması, bu ören yerinin UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınmasıyla başlıyor. Burası, Kapadokya’nın özeti gibi. Yüzlerce yıl önce Hristiyanlığın ilk zamanlarında manastır ve kilise olarak kullanılan muhteşem fresklere sahip kaya oluşumları en ilginç halleriyle karşınızda duruyor. Bölgedeki jeolojik oluşumlar yeterince şaşırtıcı iken, bu kaya oluşumlarının yaşam ve ibadet alanları olarak kullanılmış olması tüm hikâyeyi daha da ilginç hale getiriyor!
Peri bacası oluşumlarının en net görüldüğü noktalardan biri Paşabağı – Çavuşin bölgesi. Rahipler bölgesi olarak anılan Paşabağı’nda kaya oluşumları kusursuz peri bacası formlarına sahip, tarihi önemine bakılırsa da bu kayalar keşişlerin yıllarca dışarı çıkmadan yaşadığı inziva evleri… Uçhisar Kalesi, Aşk Vadisi, Güvercinlik Vadisi, Üç Güzeller ise Kırmızı Tur rotasında ziyaret etiğimiz diğer noktalar, her biri şaşkınlık içinde bırakabilecek detaylara sahip. Gezdiğimiz yerlerden sonra bizi fazla etkilemeyen çömlek atölyesi ve şarap tadımı deneyimi ile tur sona eriyor. Göreme’nin meşhur restoranı Pumpkin’de bahsedildiği kadar güzel bir yemek ile ikinci günümüz sona eriyor.
Üçüncü gün: Derinkuyu ve Ihlara Rotası
Peri bacalarıyla tanışmanın şaşkınlığını henüz atlatamamışken, ikinci gün bizi daha da ilginç yerler bekliyor; yeraltı şehirleri ve Ihlara Vadisi! Aracımızla Göreme’den yola çıkıyoruz, hedefimiz önce bölgenin en büyük yeraltı şehri Derinkuyu, daha sonra ise “Oraya gitmeye gerek var mı?” diye hala sorguladığımız Ihlara Vadisi. Yol boyunca sadece birkaç araç görüyoruz, artık turistik kalabalıktan epey uzağız. Niğde’den geçip Aksaray’a giderken iki yanımızda yemyeşil ovalar akıyor, biz ise karşımızda zirvesi hala bembeyaz olan Hasandağı’nı izleyerek yola devam ediyoruz… Tam da olmak istediğimiz yerdeyiz!
Bölgenin en popüler yeraltı şehri Kaymaklı, fakat biz en geniş ve nispeten sakin olan Derinkuyu’yu tercih ediyoruz. Müze kartlarımızı okutup turnikeden geçene kadar, az sonra nefes kesici bir yer göreceğimize dair herhangi bir kanıt yok. İlk katı indikten sonra bir mağaranın içindeyiz, hala tam olarak nerede olduğumuzu algılayamıyoruz. Katları indikçe sırayla oturma odaları, mutfak, ahır ve şaraphane gibi pek çok oda, daha aşağı katlarda kilise ve hatta mezarlık bölümleriyle karşılaştıkça, buranın rotamızdaki en enteresan yer olduğundan emin oluyoruz, hem de defalarca! Yaklaşık 50 bin insanın yaşayabildiği, Hitit’ten Bizans’a kadar pek çok medeniyetin gelip geçtiği yeraltı şehri, ister istemez insanı zamanda yolculuk yapmaya, binlerce yıl öncesini hayal etmeye zorluyor, hem de yerin 8 kat altında!
Yerin üstüne çıktığımızda rotamızın son durağına gitmekte artık kararlıyız. Ihlara Vadisi’ne vardığımızda bizi yine önce inmemiz sonra çıkmamız gereken çok sayıda merdiven bekliyor. Hiç acele etmiyoruz, manzarayı önce tepeden izlemek istiyoruz. Volkanik patlamalar ve depremlerle ortaya çıkan, volkanik kayalarla çevrelenmiş yemyeşil bir vadi var karşımızda… Dev bir yarığın içinde yemyeşil bir fauna, hatta bir orman ve bu manzarayı ortadan ikiye ayıran Melendiz Çayı, işte Ihlara Vadisi’nin tarifi… Hemen aşağı inip birkaç kilometre yürüyor, vadi boyunca kaya oluşumlarının içinde yer alan 100’den fazla kiliseden birkaçını ziyaret ediyoruz. Kapadokya gezimizin her bir durağında olduğu gibi, burada da emin oluyoruz ki ilk fırsatta tekrar geleceğiz!
Ihlara gezimiz ile birlikte Pazar gününü tamamlıyoruz ve saatimiz 19.00’u gösterirken Kayseri Havalimanı’na doğru yola çıkıyoruz. “Kapadokya’ya 2 gün yetmez” diyen çok olsa da, biz inat edip cuma yarım günümüzü de katıp geldiğimiz ve her yeri görmek için yorucu bir program yaptığımız için hiç pişman olmuyoruz. Yine peri bacalarını görerek güne başlamak, bölgenin diğer yeraltı şehirlerini ziyaret etmek ve Ihlara’ya bir tam günümüzü ayırıp yaklaşık 15 kilometrelik parkuru tamamlamak için sabırsızlanarak uçağa biniyoruz…