Şanlıurfa’da tarihi yerleşimlerin arasından geçip Eski Harran’a doğru ilerlerken bambaşka bir gezegene gelmiş gibi bir hisse kapılıyorum. Bir gündüz düşü değil gördüğüm. ‘Peygamberler şehri’nden Harran’a uzanan 44 kilometrelik yol, uçsuz bucaksız bir ovanın ortasında, karınca yuvalarını andıran kubbeli evlerle pamuk ve başak tarlaları eşliğinde uzayıp gidiyor. Pullu giysiler giymiş Harranlı kadınlara rastlıyorum. Kimi coğrafyalarının tonlarına, kimi büyük bir heyecanla anlattıkları Doğu masallarına özgü canlı renklere bürünmüş… Efsanelerde anlatılan Eski Harran canlanıyor gözümde. Egzotik hayvanları barındıran ormanlar, serin asma bahçeleri, verimli topraklar… Galiba Doğu’nun mistik zamanlarının ortasındayım artık…
‘Göklerin şehri’
Akdeniz’le Ortadoğu’yu birleştiren yol üzerinde önemli bir durak olan Harran’da, yerleşimin MÖ 5000’den 13’üncü yüzyıla kadar kesintisiz olarak sürdüğü biliniyor. Burası çivi yazılı tabletlerde ‘kervan’ ve ‘göklerin şehri’ anlamına gelen ‘harranu’ olarak anılmış. Kalesini Hititler, surlarını Asurlar yaptırmış. Gezegenler, burada yaşayan halklar tarafından Tanrı kabul edilmiş. Yanı başındaki Urfa’nın eğitim ve güzellik bahçesi olmuş. Ortaçağdaysa İslam dünyasının bilim ve düşünce merkezi haline gelmiş. Moğollar tarafından istila edilince bir daha altın çağını yakalayamamış ve hep masallarıyla avunmuş. Güneş’in yılın 300 günü sıcak yüzünü esirgemediği Harran, her yıl hatırı sayılır miktarda ziyaretçiyi kendine çekiyor. Astronomiyle ilgilenenleri ve arkeologları cezbeden ören yerlerinden biri. Bölgede bugün de semavi dinler tarafından kutsal sayılan mabetler, mağaralar ve çeşitli izler bulmak da zor değil. Harran’ın eski kent merkezini çevreleyen, yaklaşık dört kilometre uzunluğundaki surların 187 burcu olduğu biliniyor. Batıda Halep, kuzeyde Anadolu, doğuda Arslanlı, Musul ve Bağdat ve güneyde Rakka olmak üzere altı kapısı bulunan surların sadece Halep kapısı günümüze dek gelebilmiş. Surların devamını oluşturan Harran Kalesi çeşitli dönemlerde hükümdarlık sarayı olarak kullanılmış.
Harran höyüğünün kuzeydoğu eteğindeki Ulu Cami’yse Anadolu’nun en eski, en büyük ve ilk revaklı, avlulu ve taş süslemeli camisi kabul ediliyor. Mabedin sütun başları, İslam’ın taş süsleme sanatının şaheserleri arasında gösteriliyor. Caminin kitabeli doğu duvarı, kıble duvarı, mihrabı, kemer taşları ve minaresi bugün bile ayırt edilebiliyor. Caminin minaresi geçmişte gözlemevi olarak kullanılmış. Cami bazı kaynaklarda ‘cennetin kapısı’ olarak anılıyor. Harran, 1271’deki Moğol saldırısıyla yakılıp yıkılana kadar Anadolu ve Ortadoğu’nun en önemli bilim merkezlerinden biri olmuş.
Taç kapılı bir cami
Kentin güneydoğusundaki kale şehir surlarının devamını oluşturuyor. İnşa tarihi tam olarak bilinmeyen, ancak 1059’da Fatımiler tarafından yenilenen üç katlı kale, çeşitli dönemlerde saray olarak kullanılmış. Tarihi kentin tam ortasındaki Harran Höyüğü’nde ilk arkeolojik araştırmalara, 1951’de Türk – İngiliz ortak kazılarıyla başlanmış. Uzun yıllar kaderine terk edilen höyüğün değeri, 1980’lerde yeniden anlaşılmış. 1983’te tekrar başlatılan kazı çalışmaları sonunda, MÖ 3000’li yıllardan 13’üncü yüzyıla kadar uzanan devirlere ait çeşitli buluntular ortaya çıkarılmış. Kenti çevreleyen surların hemen dışında, İslam tarihinden kalma anıt taşlarıyla dikkat çeken iki tarihi mezarlık mevcut. Kent surlarının kuzeybatısındaysa 12’nci yüzyılda Harran’da yaşamış İslam bilgini Şeyh Hayat Türbesi var. Türbenin bitişiğinde taç kapılı bir cami göze çarpıyor. Harran’ın kutsal ziyaret yerlerinden biri olan Yakup Peygamber Kuyusu surların kuzeybatısında.
900 toprak ev ayakta
Harran’ın mutlaka görülmesi gereken yerlerinden biri de Han El Bar’rür Kervansarayı. Harran’ın 20 kilometre güneydoğusunda Göktaş Köyü’ndeki tarihi han, kısmen harap olmasına rağmen geçmişteki ihtişamını bugün de hissettiriyor. Anıtsal duvarları, köşe kuleleri, mescidi, hamamı, yazlık ve kışlık bölümleriyle Anadolu Selçuklu kervansaraylarının karakteristik mimari özelliklerini taşıyor.
Harran’ın kümbeti veya külahı andıran eski evlerinin tamamı 1950’de koruma altına alınmış. 1980’deki resmi sayıma göre 980 olarak belirlenen Harran tipi konik ev sayısı, bugün 900 civarında. Tümüyle topraktan inşa edilen bu evler yazın serin, kışın sıcak bir yaşam alanı sunması nedeniyle asırlar boyunca yöre insanı tarafından tercih edilmiş.
Günümüzde yeni ev yapmak da eskisini yıkmak da yasak! Bazı evlerin üzerinde ‘Harran’ın en eski evi’ yazıyor. Hangisinin en eski olduğunu anlamak mümkün değil. Turizme açılan evlerin bazılarının içinde hediyelik eşya satılıyor. Bazı evlerin avluları otantik birer kafeteryaya dönüştürülmüş. Konik evleri ve avlusuyla turistlerin uğrak yeri olan Harran Kültür Evi, bahçesinde çay içip yöreye özgü giysiler alabileceğiniz ilginç bir yer. Özetle Harran’da gezilecek ve keşfedilecek yer çok. Ona fırsat verirseniz, kulağınıza eski zaman hikâyeleri fısıldayacak…
BİLİYOR MUYDUNUZ?
Ortaçağın önde gelen bilim ve felsefe ekollerinden biri olan Harran, dünyaca ünlü pek çok isim yetiştirmiş. Yunan filozoflarının eserlerini Arapçaya çeviren Sabit bin Kurra, Dünya’dan Ay’a olan uzaklığı doğru olarak hesaplayan Battani ve atomun mucidi Cabir bin Hayyan…