Son yıllarda gündemde olan ‘staycation’ fikri pandemiyle birlikte altın çağına girdi. Şimdi nedir bu kelime diye merak edenler olacaktır. Şöyle anlatayım; ‘kalmak (stay)’ ve ‘tatile çıkmak (vacation)’ kelimelerinin birleşiminden yaratılmış bir kavram bu. İki farklı anlamı var bu kavramın. İlk olarak yaşadığınız şehirde kalarak tatil yapmak ve unuttuğunuz veya hiç bilmediğiniz özelliklerini keşfetmek. İkincisi ise evinizde otel konforunda vakit geçirmek… Bir nevi kendini kandırmak gibi! Bu konseptin ilgi alanıma giren ilk tanımı ve pandemi şartları zaten aklımda olan planlarımı gerçekleştirmem için bana ilham verdi. Ege ve Akdeniz’deki butik otelleri tanıttığım kitabım nedeniyle Türkiye’nin farklı bölgelerinden olduğu kadar İstanbul ve çevresinde çok sayıda oteli ziyaret ettim ve bu sayede ben de ‘staycation’ın tadına vardım. Bu bilgiler ışığında böyle bir tatil için size önereceğim yer Şile-Ağva… İstanbul’un bu kaçış mekânları sizi gündemden ve haftanın yorgunluğundan uzaklaştıracak.
Gündüz de görünsün diye
Şile’nin tarihi çok eskiye dayanıyor. İsmi Yunancada bir çeşit yaban çiçeği anlamına geliyor. Antikçağda Yunanların, sonra Romalıların istilasına uğramış. Selçuklu ve Bizans hâkimiyetlerinin ardından Yıldırım Bayezit Osmanlı topraklarına katmış. İlk Bizans döneminde, sonradan Osmanlılar tarafından yeniden inşa edilen kalesi ilçenin sembollerinden biri. 1871’de Hatice Hanım tarafından yaptırılmış Hanımsuyu Çeşmesi, Demirtaş Paşa Okulu, Vergi Dairesi binası da ilçedeki tarihi yapılar arasında.Şile Feneri’yse sadece İstanbul için değil, Türkiye için de önemli. Ülkemizin en büyük deniz feneri. Dünyadaysa hâlâ çalışır durumdaki en büyük ikinci deniz feneri. Sultan I. Abdülmecit döneminde, Kırım Harbi’nde Karadeniz’den İstanbul Boğazı’na girecek gemilere yol göstermesi amacıyla yapılmış. 1859’da inşa edilen fenerin yapımıyla birlikte Şile’nin stratejik önemi artmış. Taş bina Türk mimarların elinden çıkmış, metal aksamı ve kristal sistemi Paris’ten getirilmiş. Boyu 19 metre olan fenerin siyah-beyaz çizgili hoş bir görüntüsü var. Bu görüntüsünün amacı gündüz de rahatlıkla seçilebilmesi için. Geçmişte gaz lambasıyla çalışıyormuş; 1960’ların sonundan bu yanaysa elektrikle aydınlatılıyor. Fenerin içi müze olarak ziyarete açık… Tepesine 72 merdivenle çıkılıyor ama sizi karşılayan manzara bütün yorgunluğunuzu rüzgâra katıp uçuracak.
Doğal ve sakin
Özellikle yazları uzun tatillere fırsat bulamayanların serinlemek için günübirlik tercih ettiği; sonbahardaysa tertemiz orman havasını solumak için gittiği yerlerden olan Şile’nin Karadeniz kıyısında 60 kilometrelik, merkezdeyse 10 kilometrelik sahili var. Doğal güzellikleri sahiliyle de sınırlı değil. Ağlayankaya adındaki ilginç kayalık, taşların arasından çıkan suyun akan gözyaşına benzetilmesinden almış ismini. 11 Göller Vadisi, Değirmençayı Şelalesi ve Kumbaba Tepesi’yle kara ve deniz mağaralarını da mutlaka görmelisiniz.
Biraz daha sakinlik arıyorsanız, Şile’yi geçip doğanın renk cümbüşü içindeki orman yolunu takip edin. İşte Ağva’ya, İstanbul’daki en güzel hiçbir şey yapmama yerine hoş geldiniz. Bölgenin resmi adı Yeşilçay ama bilinen adının Latince ‘su’ anlamındaki ‘aqua’ kelimesinden geldiği düşünülüyor. Bir yanda Karadeniz, diğer yanda usulca süzülüp giden Göksu ve Yeşilçay nehirleri arasında birbirinden şık butik oteller ve yemyeşil bahçeler insanı adeta huzura davet ediyor. Küçük kumsalının yanı sıra civardaki şelaleleri ve bir zamanlar Romalılardan kaçan Hıristiyanların saklandığı mağaralarıyla Ağva gezmeyi sevenlere de farklı rotalar sunuyor. Doğal kaya oluşumlarıyla ilgi çeken Kilimli Koyu’ndaki Gelinkaya’yı görülecekler listenize alın. Bu güzel manzarayı biraz romantikleşip hüzünlü bir hikâyenin sonsuzlaştığı bir yerdesiniz diye tanımlarım. Rivayet bu ya; evlenmelerine izin verilmeyen iki sevgili burada sonsuza kadar beraber olmak için taşa dönüşmüş!
Ev sıcaklığında konaklama için
Hafta sonunuzu ev sıcaklığında geçirebileceğiniz seçenekler de sunmak istedim size.
Parma Sole: Fikir tohumları Parma’da sahiplerinin kalbine düşen, 12 odalı otel hem mutfağı hem de mimarisiyle size küçük İtalya’yı vaat ediyor. Otel bir aile işletmesi. Şile’ye ve otelin bulunduğu yere gönül bağları var. 1990’larda yazlık yaptırıp her fırsatta burada kalmışlar. Sonrasında bütünüyle yenileyip oteli yaratmışlar. 2019’da misafir kabulüne başlayan otelin restoranı, geçmişte ailenin salon olarak kullandığı bölüm. Sade bir dekorasyonla şehir insanlarının mevsimsiz bir mola için tercih edeceği bir yer olsun; renk, ışık, ses kirliliği gibi yorucu her şeyden uzaklaşılsın istenmiş. Manzara ise muhteşem… Alabildiğine orman ve ağaçların üzerinden güneşin kayboluşunu izlemek insana bütün yorgunluğunu unutturuyor.
Casa Lavanda: Seyahat etmekten çok keyif alan bir ailenin biriktirdiği anılardan ve tatlardan ilham alarak yarattığı Casa Lavanda zamanı ve mekânı unutturan bir yer. Özgün mimari ve iç dekorasyonunda konfordan ödün vermeden, doğal ve yenilenebilir kaynaklardan elde edilen malzemeler kullanılmış. 5 ayrı binada 14 odayla hizmet veriyorlar. Casa Lavanda, gastronomi eğitimi alıp şef olan oğulları Emre’nin de ekibe katılmasıyla tam bir aile işletmesine dönüşmüş. Açık havuzu, Balili ekibin çalıştığı SPA’sı, orman manzaralı saunası ve oldukça geniş ve keyifli salonuyla kendinizi şımartmak için birçok neden sunuyor otel.