Tahran’ın geniş temiz caddeleri, ayazı ve gri binaları bana o kadar tanıdık geldi ki, Ankara’dan hiç ayrılmamış gibi hissettim. Tahran’a gelir gelmez kendimi garaj değil belki ama stüdyo partilerinde bulmam an meselesi oldu. Ülkede alkolü üretmek ve tüketmek her ne kadar yasak olsa da, Ermenilerin yaptığı ev yapımı votkalar eşliğinde hafta sonunu bir çırpıda tükettim. Klasik İran Sineması’nın dehaları Mecid Mecidi ve Abbas Kiorastami filmleriyle geçen yıllar beni dramatize etmiş olacak ki, İran’dan beklentim bir kucak dolusu melankoliydi. Fakat bunun yerine kendini İran’ın ilk elektronik müzik grubu ‘The Devil Dog’ ile tanıştım.
Seyahatlar sırasında olabildiğince insanın zihnine dokunmayı seviyorum. Bunu o ülkeyi anlamanın en önemli yapıtaşlarından biri olarak görüyorum. Çünkü bütün o önyargı duvarlarını aşmak taş binaları gezerek mümkün olmayabilir. Bu bölümün başkahramanları beni stüdyolarında yedi gün ağırlayan Aryo ve Arshia… Ayakta herhangi bir etkinliğin düzenlemesinin kanunen yasak olduğu bir ülkede ‘görsel show’ adı altında müzik performansı gerçekleştiriyorlar. Aryo ve Arshia’nın savaşı içgüdüsel, engel tanımayan, tarihe geçecek bir savaş çünkü hepimiz yaralarımız kadar güçlüyüz.
Çöller cehennemdir!
Yıllardır okumaktan bıkmadığım kitaplardan bir tanesi de Gündüz Vassaf’ın ‘Cehenneme Övgü’südür. Kitapta cennetin totaliter bir organizma, cehennemin ise her şeyi yapmakta özgür olduğumuz bir kaos olduğundan bahseder. Rüzgârın ve zamanın paralel olarak esebileceği, medeniyetin unutulduğu çölde, doğaya gizlenmiş mesajlar gün ışığına çıkar. Yazd bu günlerde İran’ın en muhafazakar şehirlerinden biri sayılsa da, İslam’dan önce dünyanın ilk tek tanrılı dini Zerdüşlüğün veya Mecûsîliğin ilk kurulduğu yerdir. Hikâye günümüzden 3 bin 500 yıl önce dinin kurucusu Zerdüşt’ün fikirleri yüzünden toplumdan dışlanıp 10 yıl boyunca çölde yaşamasıyla başlıyor. İslam dininin kuruluşu ve pratiğiyle çokça benzerlik gösteren din, İran ve Hindistan’da hâlâ etkisini göstermektedir. Kubbeli tapınakları ve günde beş kez ibadet şekliyle İslam geleneklerinin kökenini oluşturur.
Çöl her zaman bana mistisizim ve bilgeliği çağrıştırır. Peygamberlere vahiyler ilk çölde gelir, Zerdüşt kendini bulmak için çöle gelir, Ferhat gerçek aşkını çölde bulur… Çöl her ne karar anakaraya dâhil olsa da normların adım atamadığı bir topraktır. Tarihi ve zamanı yoktur. Yazd’e yarım saat uzaklıktaki gün batımlarıyla ünlü çölüne doğru yol alıyorum.
Ülkeyi gezerken örneğin Tahran’da sokakta çevirdiğiniz herhangi bir kişiyle derin sanat muhabbetlerine dalabiliyor, binlerce sanat galerisinden birinin yolunu tutuyorsunuz. Devrimin değiştiremediği şeylerden biri de insani gelişmişlik. İran İslam’dan daha eski bir ülkedir ve deri değiştirmesi yakındır. Çünkü biz sanatçılar çabuk sıkılırız…