Pandemi süreci ile birlikte “sanayide millileşme” ve “dijital dönüşüm” kavramlarının iyice önem kazandığını ifade eden Kaan, “Bizler öncelikle salgın sürecinin sanayide millileşmenin önemini bir kez daha gösterdiğine inanıyoruz. Sadece hizmetler sektörüne dayanan ekonomilerin doğal olarak bu süreçte çok daha ağır hasar aldığını, ülkemizin ise mevcut sanayi kapasitesiyle diğer ülkelerden olumlu bir şekilde ayrıştığını görüyoruz. Bu kapsamda, esnek üretim kapasitemiz ve büyük piyasalara yakınlığımız sayesinde çevre ülkelerle kıyaslandığında Türkiye’nin büyük bir üretim üssü olmaya aday olduğunu ifade edebiliriz.” şeklinde konuştu.
“Hem pozitif hem de negatif anlamda ayrışan sektörler olacak”
Abdurrahman Kaan, pandemi sürecinde hem pozitif hem de maalesef negatif anlamda ayrışan sektörler olacağını belirterek, şunları kaydetti:
“İlk bakışta; tıbbi malzeme ve hizmetler, gıda üretimi ve perakende, bilgi ve iletişim teknolojileri ve e-ticaret sektörü için büyük avantaj sağlama potansiyeli olduğunu söyleyebiliriz. Salgın sürecinden en olumsuz etkilenecek sektörlerin ise turizm ve konaklama, her türlü hava-deniz-kara taşımacılığı, fuarcılık, eğlence, otomotiv ve inşaat sektörleri olacağını tahmin edebiliriz. Ancak bundan sonraki süreçte sektör ayrımı olmaksızın bütün işletmelerin sanal çalışma ve iletişimi destekleyen araçlara verdikleri önem ve yatırımlar da hızlı bir şekilde artış kaydedecektir. Zira salgın sürecinin küresel düzeyde istihdam piyasalarını derinden etkileyeceği, neredeyse bütün ülkelerde işsizlik oranının ciddi bir sıçrama yapacağı tahmin edilmektedir. Küresel ekonominin yakın geleceğine yönelik ortaya konulan projeksiyonlar, birçok ülke için yüzde 20’lere varan işsizlik oranının söz konusu olacağına işaret etmektedir.”
“Dijitalleşme süreci, birçok avantajı da beraberinde getirecektir”
MÜSİAD Genel Başkanı Kaan, iş gücünde sürekliliğin sağlanması adına dijitalleşmeye olan ilginin artacağını vurgulayarak, “Dijitalleşme süreci, iyi değerlendirildiği takdirde birçok avantajı da beraberinde getirecektir. Bilhassa KOBİ’lerimizin dijitalleşmeye yönelik ilgi ve iştahlarının artması durumunda üretimde ciddi bir verimlilik artışı sağlanacaktır. Yine bu kapsamda, çok karlı ve yüksek hacimli bir iş kolu olan e-ihracat da önemli bir potansiyel barındırmaktadır. Bu nedenle dinamik nüfusumuz ve iş yapabilme becerilerimiz sayesinde bu dönüşümün gereklerini doğru okuyarak hareket etmemiz elzemdir.” ifadelerini kullandı.
Bu anlayış doğrultusunda, dijitalleşme atılımına destek olmak adına MÜSİAD bünyesinde Dijital Dönüşüm ile KOBİ Geliştirme ve Markalaşma Komiteleri oluşturduklarını aktaran Kaan, “İç piyasada reel sektör ve tüketicilerimiz için sunulan ve sunulacak olan ilave destekler, dış piyasada ise oluşacak muhtemel fırsat ortamlarının iyi değerlendirilmesi sonucu ülke olarak pandemi sürecini en az hasarla kapatacağımıza inanıyoruz. Bu vesile ile MÜSİAD ile AGS Global Araştırma iş birliğinde hazırlanan Dijital Dönüşümün İş Süreçlerine Etkisi araştırmamızın, geleceğe ışık tutmasını ve tüm sektörler tarafından istifade edilmesini temenni ediyorum.” diye konuştu.
“Firmaların yüzde 70,8’i iş süreçlerini etkileyecek bir dijital dönüşüm dalgası bekliyor”
MÜSİAD KOBİ Geliştirme & Markalaşma Komite Başkanı ve AGS Global Kurucu Ortağı Abdülkadir Sıcakyüz de rapora ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:
“MÜSİAD ve AGS Global iş birliğinde hazırlamış olduğumuz bu rapor kapsamında, 25 farklı sektörden 340 iş dünyası temsilcisinin katılımı ile geniş katılımlı bir araştırma gerçekleştirdik. Rapora göre, firmaların yüzde 70,8’i yakın zamanda iş süreçlerini etkileyecek bir dijital dönüşüm dalgası bekliyor. Kovid-19 süreci ile birlikte hemen hemen tüm sektörlerde hızlı bir dijital dönüşüm beklentisi oluştuğunu ve bu konuda hazırlıklara başlandığını görmekteyiz. Araştırmaya katılan iş dünyası temsilcilerinin yüzde 91,9’luk çok büyük bir kısmı, kısa ve orta vadede dijital altyapı süreçlerini tamamlayacaklarını belirtti. Araştırmaya katılan firmaların yüzde 57,4’ü yapay zekanın hayatımıza girmesini olumlu ve kolaylaştırıcı bir unsur olarak görürken, yüzde 41,8’i kolaylaştırıcı olacağını ancak endişe duyduğunu ifade etmektedir. Araştırmaya katılan firmaların yüzde 42,4’ü bütçe yetersizliğinin dijital dönüşüm süreçlerini yavaşlatan ilk unsur olduğunu belirtmektedir. İnsan kaynağı yetersizliği (yüzde 40), hangi teknolojilere ihtiyaç duyulduğunun bilinmemesi (yüzde 23,8) ve belirli bir stratejik yol haritasının olmaması (yüzde 23,8) diğer önemli başlıklar olarak karşımıza çıkıyor.”
“10 yıl içinde rezerv para birimi kripto paralar olacak”
Abdülkadir Sıcakyüz, araştırmada kripto paralarla ilgili öne çıkan başlıklara değinirken, “Araştırmaya katılan firma temsilcilerinin yüzde 46,9’u önümüzdeki 10 yıl içerisinde dünyada rezerv para biriminin kripto paralar olacağını belirtiyor. Altını rezerv para olarak görenlerin oranı ise yüzde 33,9’dur.” dedi.
Sıcakyüz, rapor ile daha güçlü bir ekonomik model için dijitalleşmenin özendirilmesi, gerekli destek ve teşvik sistemlerinin yeniden ele alınması, eğitimin tüm aşamalarında dijital yetkinliklerin artırılmasına dayalı bir perspektif ile hareket edilmesi, yerli-milli üretim ve hizmetleri güçlendirecek dijital altyapılara daha fazla destek verilmesi gerektiğinin ortaya çıktığını kaydetti.
“Bu teknolojilerde söz sahibi olacak ülkeler, 100 yılın yeni liderleri olacak”
MÜSİAD Dijital Dönüşüm Komitesi Başkanı ve Teknopalas AŞ Kurucu Yönetim Kurulu Üyesi Fahrettin Oylum ise yapay zeka, 5G ve nesnelerin interneti gibi teknolojilerin temel olarak tüm sektörlerde oluşturduğu dönüştürücü etki çarpanının, iş dünyası için risk ve fırsatlar ortaya çıkardığını söyledi.
Oylum, devamla şunları kaydetti:
“Geleneksel ekonomide faaliyet gösteren aktörlerin günümüzdeki en büyük endişelerinden biri, ortaya çıkacak yenilikçi bir ürün ile ortaya çıkan bir girişimciye karşı, yıllarca verdikleri mücadele sonucu elde ettikleri kazanımlarını kaybetmek. Perakende, medya, eğitim gibi sektörlerde bu etkiyi net bir şekilde gören iş dünyası, dijital dönüşümün dışında kalmadan bu trene binmenin yöntemleri üzerine düşünüyor.
Sadece yapay zeka ekonomisinin 2030 yılına kadar oluşturacağı ekonominin boyutunun 15,7 trilyon dolar olacağı öngörülüyor. 3 trilyon dolarlık bir blokzincir ekonomik büyüklüğü, 500 milyar dolarlık bir nesnelerin interneti teknolojileri büyüklüğü ve diğer dönüştürücü teknolojileri ele aldığımızda bu rakam 20 trilyon dolarlık bir rakamın üzerine çıkıyor. 133 trilyon dolarlık bugünkü dünya ekonomisinin büyüklüğüne baktığımızda, bu teknolojilerde söz sahibi olacak ülkelerin önümüzdeki 100 yılın yeni dünya liderleri olacağını varsayabiliriz. 5G teknolojisi ile elde edilecek veri iletişim hızı ve hayatın her alanında yer edinecek olan nesnelerin interneti cihazlarından elde edilecek verilerin büyüklüğü yapay zeka şirketlerini beslerken, tüm bu teknolojiler üzerine sektör dinamiklerini derinden sarsacak yeni şirketler, geleneksel ekonomide mücadele etme konusunda taviz vermeyen şirketlere pek fazla şans tanımayacak ya da bu değişimi bizzat kullanıcılar yapmış olacak. Günümüzde var olan birçok sektörde liderlik, önümüzdeki dönemlerde yapay zeka teknolojisini o sektörde en iyi şekilde kullanan şirketlere devredilecek. Burada asıl dikkat edilmesi gereken nokta ise bu yıkıcı etkiyi oluşturan şirketlerin geleneksel ekonomi modelini tercih eden şirketlerden değil, aksine o sektör ile ilgili dönüştürücü fikirlere sahip start-uplardan karşımıza çıkacağı gerçeğidir.”
“Hizmet, sağlık ve lojistik, yapay zekadan en çok etkilenecek sektörler”
Yapay zekanın etkileyeceği sektörlere işaret eden Oylum, hizmet, sağlık ve lojistik gibi sektörlerin bu dönüşüm sürecinden en hızlı etkilenecek sektörler olduğunu söyleyebileceklerini ifade etti.
Oylum, “Rapordan elde edilen verileri incelediğimizde de bu sektör temsilcilerinin işlerini daha az insan gücü ile, yani dijital iş gücü ile yönetebilecekleri tespitini görüyoruz. Ancak bu durum, diğer sektörlerin bu dönüşüm sürecinden etkilenmeyeceği anlamına gelmiyor. Dijital dönüşümün en önemli aktörleri; mikro işlemcilerin hızları ve hızlarında elde edilen üssel artış… Bu durum, dönüşümün etki sürecine de doğru orantılı olarak etki ediyor. Bu kadar hızlı gerçekleşen bir dönüşüm sürecinde tüm sektörlerin, mevcut durumlarını gözden geçirerek ivedilikle dijital dönüşüm süreçlerini belirlemelerinde fayda olacağını düşünüyoruz. Aynı şekilde, ilgili sektör temsilcilerinin faaliyet gösterdikleri STK’lar, meslek odaları, ticaret ve sanayi odalarının da üyelerine bu konuda destek olacak yeni mekanizmalar oluşturmaları, bu dönüşüm sürecinin daha az hasarla atlatılmasına katkı sağlayacaktır.” diye konuştu.
Türkiye’de dijitalleşme bağlamında yapılan çalışmalara değinen Oylum, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Dijital dönüşüm, bir süreç olarak tüm dünyada ele alınıyor. Dönüşüm süreci başladığı günden bu yana sanki hiç bitmeyecekmiş gibi daha da hızlanarak ve kendini yenileyerek devam eden bir süreç. Türkiye de bu dönüşümün sürekliliğinin farkında. Devletimiz, yeni Cumhurbaşkanlığı sisteminde Dijital Dönüşüm Ofisi’ni kurarak bu konuya vermiş olduğu önemi ve konunun ne kadar kritik olduğunu göstermiş oldu.
Raporumuzdaki verilerde, katılımcıların yüzde 70’e yakınının dijital dönüşüm süreçlerinde en azından ilk adımı attıklarını görüyoruz. Ancak bunu ileriye götürecek ve sürdürülebilir bir dönüşüm haline getirecek bir yapıya oturtmak için ihtiyaç duydukları yol haritasının oluşturulmasında desteğe ihtiyaçları olduğunu görüyoruz. Özellikle KOSGEB gibi kurumların bu süreçte destek mekanizmalarını bu yeni döneme göre şekillendirmeleri işletmelerin dönüşüm sürecine ciddi bir katkı sağlayacaktır. Aynı şekilde TOBB, bünyesinde oluşturulacak bir bütçe ile üyelerinin bu dijital dönüşüm süreçlerini yönetmelerine katkı sağlayabilir.”
“Robotları ‘metal yakalılar’, yapay zekayı ise ‘sanal yakalılar’ olarak nitelendirebiliriz”
Fahrettin Oylum, yapay zeka çağında iş dünyasındaki tanımlamaların da değişeceğine işaret ederek, “Öncelikle yapay zekayı da bir robot olarak görmemiz gerektiğini belirtmek isterim. Günümüzde nasıl çalışanlar mavi ve beyaz yakalı olarak sınıflandırılmışsa yeni iş gücü kaynakları olarak görebileceğimiz robotları ‘metal yakalılar’, yapay zekayı ise ‘sanal yakalılar’ olarak nitelendirebiliriz. Bu iki yeni sınıfın toplum üzerinde sosyolojik olarak bir dönüşümü de tetikleyeceği aşikar. Bunun bilinci ile Japonya’da başlatılan Toplum 5.0 kavramının ciddi bir şekilde ülkemizde de gündeme alınması gerektiğini düşünüyoruz.” dedi.
Dünyada yapay zeka alanında en fazla yatırımı olan ülkenin, ucuz insan gücüne dayalı ekonomi modeli ile büyüyen Çin olmasının bir tezat olarak görülebileceğini ancak bu süreçte etkin rol almaması durumunda yaşayacağı toplumsal etkilerin farkında olan Çin’in, bu büyük yapay zeka ekonomisinden aslan payını alarak zenginliği ülkesinde tutmayı amaçladığını kaydeden Oylum, şu değerlendirmelerde bulundu:
“Türkiye’deki iş dünyası olarak bu dönüşüm sürecine dahil olmak için karşımıza çıkan en etkin 2 yoldan birincisi, sektörümüz ile alakalı ürünler geliştiren bilişim şirketleri ile ‘as a service’ ekonomisi üzerine sektörümüze yönelik olarak yeni iş modelleri geliştirmek olmalıdır. İkinci alternatif model olarak ise yine sektörümüze yönelik ürünler geliştiren girişimcilere sermayemiz, bilgi birikimimiz ve bağlantılarımız ile ortak olmaktır. Bu şekilde hayata geçireceğimiz start-up yatırımcılığı modeli ile hem mevcut işletmelerimizin dijital dönüşüm süreçlerine start-upların hızlandırıcı etkisini dahil etmiş olacağız hem de yatırım yapmış olduğumuz girişimin büyümesi durumunda sektörde yeniden iyi bir pozisyon elde edebilme şansımızı arttırmış olacağız.
Türkiye olarak yeni dönemde ithalata dayalı bir ekonomik büyüme modeli yerine imalat ve inovasyona dayalı bir büyüme modeli ile hareket ediyor olacağımızı görüyoruz. Devletin en yetkin isimlerinin çizdiği bu model içerisinde büyümek isteyen işletmelerimizin inovasyon ve üretim odaklı bir dijital dönüşüm planı yaparak işletmelerini dönüştürmesi, işletmelerinin geleceği için bugün atacakları en önemli adım olacaktır.”