◊ Türkiye’de “eğlence hayatı” dendiğinde ilk akla gelen isimlerdensiniz. Nasıl başladı bu serüven?
– Bütün öğrenimimi Ankara’da tamamladım ben… Finalde spor akademisinden mezun oldum. Yani aslında beden eğitimi hocasıyım. Diplomamda öyle yazıyor. Ama gerçek işimi hiç yapmadım, eğlence dünyasını seçtim.
◊ Bu geçiş nasıl oldu ki? Sonuçta çok alakasız iki alan…
– Tesadüf. Üniversitedeyken tenis oynuyordum. O dönemde Ankara Tenis Kulübü’nün restoranını işletmeye başladım. Bu hayata öyle girdim sayılır. Sonra devamı geldi. Tenis kulübünün restoranını 13 sene işlettim. O dönemde Hilton Oteli açıldı. Onun diskoteğinin müdürlüğü teklif edildi. Restoranın yanında gece işleri de başlamış oldu.
◊ Ankara’da mekan sahibi ve işletmeci olmak zor muydu?
– Çok zordu. Bürokrasi o dönem çok ağır işlerdi bir kere. O çarkın içinde yola nasıl devam ettim bilmiyorum. Bir gün bürokrat geliyordu mesela mekana, bir gün mafya. Ona rağmen tatsızlık yaşamadım.
DÜKKANIMI YAKMAKLA TEHDİT ETTİLER
◊ Ya mafya mekanımda olay çıkarırsa gibi bir korku yaşamadınız mı hiç?
– Bizim mekanları pek tercih etmiyorlardı. Onların zevk almayacağı yerlerdi. Popüler olduğu için bir-iki kere meraktan gelirlerdi, o kadar. O zaman da onları bir şekilde idare ediyor, işin içinden çıkıyorduk. Bir keresinde dükkanımı yakmakla tehdit ettiler.
◊ İyi ki hiç sorun yaşamamışsınız yani!
– Bir kere oldu öyle bir şey. Onda da ben seyahatteydim. Benzin bidonlarıyla gelmişler. Neyse döndüm, halloldu. İlişkilerini iyi tutarsan, aradaki mesafeyi korursan sorun kalmıyor. Bir de benim bürokrasi tarafım kuvvetliydi.
Emniyet müdürleri, valiler, belediye başkanları… Ankara, İstanbul kadar büyük yer olmadığı için böyle dostluklarım olduğu biliniyordu, belki de onun için fazla yaklaşmazlardı bana.
◊ Ne zaman noktalandı Ankara günleri?
– 20 yıl önce Ankara serüvenimi tamamladım, İstanbul’a geldim.
◊ İstanbul’a transfer nasıl oldu peki?
– Ankara’da şarkıcı Alpay’ın Karpiç diye bir kulübü vardı. Celal Çapa da oraya ortak olmuştu. Mekanı ben işletiyordum. O dönemde Celal Çapa “Artık Ankara’daki misyonun bitmiş, seni İstanbul’a alalım” dedi. Adres diye bir yer açmış Etiler’de. “Gel” dedi, geldik… Ailem burada olduğu için öncesinde de çok sık gelip gidiyordum zaten.
HÜLYA AVŞAR’A TENİSİ BEN ÖĞRETTİM
◊ Bir dakika, aileniz Ankara’da değil miydi?
– Üniversiteden mezun olmamdan sonra İstanbul’a yerleştiler. Arkadaşlarım da buradaydı.
Biliniyordum yani. Bir de malum, bazı ünlü kadınlarla arkadaşlıklarımız oldu, onlar da medyada çok yer alıyordu “Ankaralı işletmeci bilmem kimle” falan diye…
◊ İlk aklıma gelen ismi söyleyeyim o zaman…
– (Gülüyor)…
◊ Hülya Avşar… Kendisiyle Ankara günlerinizde tanışmıştınız değil mi?
– Aynen öyle oldu. Hülya program için sık sık Ankara’ya gelip gidiyordu. Hatta tenisi ben öğrettim ona… Ama o da gerçekten sebat etti, epey ilerledi bu sporda. Çoğu sanatçı üstüne düşmez, bir-iki oynayıp bırakır, o bırakmadı.
◊ Hayatınızda özel bir yeri var…
– Çok severim hâlâ, onun yerine kimseyi koymadım. Hem sanatı hem de duruşu ve zekasıyla özeldir. Çok tenkit edildiği zamanlar da oldu ama acayip güzel bir kadın bana göre. Kendine has bir duruşu var. Farklı görüyorum. Onun dışında öyle çok iz bırakan bir şey olmadı hayatımda.
NAZAN ŞORAY HÂLÂ BİR KADINLA RESİM VERMEME TAHAMMÜL EDEMEZ
◊ Ya Nazan Şoray… O arkadaşlık da başka bir efsane…
– Nazan’la bizim arkadaşlığımız… Nasıl söyleyeyim ki, adını koyamıyorum onun. Özel bir arkadaşlığımız olmadı, platonik bir şey diyeyim. Yanlış bir laf da etmek istemiyorum.
◊ Platonik taraf kim bu arkadaşlıkta?
– Nazan beni hayatında çok özel bir yere koymuştur. Hâlâ o duygu var, geçerli.
◊ Kadınlar çok özel bir jesti, bir hareket ya da sözü unutmaz. Öyle bir şey mi…
– Ne oldu zamanında bilmiyorum. Biz tanıştığımızda dediğim gibi Ankara’da gazino dönemi. Bütün sanatçılar gelip gidiyor, o vesileyle tanışıyoruz.
◊ Nazan Hanım’la hâlâ görüşüyor musunuz?
– Tabii, doğum günü gibi özel günleri kaçırmaz, mesaj gönderir. Hâlâ yanımda bir kadınla resim vermeme de tahammül edemez. Sosyal medyada tek fotoğrafımı like’lar, birisi oldu mu beğenmez. Güzel anılar, güzel dostluklar. Şimdi herkesin kendine özel hayatı var.
◊ İstanbul’a gelişten söz ediyorduk, gönül sayfaları açıldı birer birer…
– Biz yine dönelim İstanbul günlerine zaten… Etiler’deki Adres’le başladı İstanbul günleri, ardı ardına geldi işler ve olay tamamen eğlence mekanlarına döndü. Polo 13 diye bir yer açtım mesela; orada Kenan Doğulu ve Serdar Ortaç çıktı senelerce. Derken devreye bir de Bodrum girdi, işimizi yazın da Bodrum’da yapmaya başladık.
◊ Cenk Eren de yanınızdaydı.
– Hem dostum hem sanatçım olarak. Ona da Bodrum’da Han 13 diye bir yer yaptık. Öyle yerler kalmadı artık.
EĞLENCE DÜNYASI ARTIK GENÇLERİN TEKELİNDE
◊ Eğlence kültürü mü değişti?
– Eğlence dünyası tamamen genç neslin tekelinde artık. Onların eğlence anlayışı da farklı.
◊ Ne gibi bir fark?
– Hiç bilinmeyen sanatçıların çıktığı küçük yerlere rağbet ediyorlar. Ya da elektronik müzik olan Klein tarzı dans edebilecekleri yerlere gidiyorlar.
◊ E anne babalarına ne oldu, evlerine mi kapandılar?
– Aileler parasal anlamda çocuklarına öncelik veriyor. Çoğu genç babasının kredi kartıyla geziyor. Dolayısıyla o eski eğlence kültürü değişti.
◊ Yeni nesilde eskisi kadar “ünlü hayranlığı” yok sanki…
– Kesinlikle, hatta hiç umurlarında değil ünlü falan. “Şunu gördük, aman birlikte fotoğraf çektirelim”, öyle bir nesil yok. Hoşuma da gidiyor bu durum.
◊ Bu aralar 90’lar müzikleri pek revaçta.
– Sanatçılar alınmasın da hiçbir şey üretemiyorlar artık. Yani şarkı bulamıyoruz çalacak. Bu arada benim de 40 yaşımdan sonra içimden DJ ruhu çıktı.
◊ DJ’lik nereden çıktı sahi? Sanatçıya ekstra para ödemeyeyim de mekanlarımda kendi müziğimi kendim yapayım mı dediniz?
– Paradan ziyade sanatçılarla uğraşmak istemedim. Canlı müzik olarak en son Cenk’le (Eren) My Pavyon’u yaptık. 5 yıl sürdü o proje ve miadını doldurdu. Sanatçıların çok iyi yönleri var ama çok uğraştıran yönleri de var. Onun için ben artık canlı müzikten çekileyim dedim.
◊ İyi de DJ’lik ışığı nasıl yandı aniden kafanızda?
– Cenk’in programlarının başlangıcında, sonunda falan çalıyordum. Zamanla gelişti ve bir anda da patladı bu iş.
◊ DJ misiniz siz şimdi?
– Yok. Bazıları “DJ Ali Sayar” diyor ama hayır ben işletmeciyim, DJ’lik yan iş.
HAYAT GARANTİM YOK ÇALIŞMAK ZORUNDAYIM
◊ Sürekli çaldığınız yerler nereler?
– Bodrum’daki 5 Oda hem müzik hem de işletme olarak devam ediyor. Serafina’da sadece müzik yapıyorum. Pazar, pazartesi İstanbul’a geliyorum çünkü buradaki işletmemiz Şamdan 13 de açık.
◊ Para akıyordur size…
– Hiç de öyle gözüktüğü gibi değil durum. Birkaç kurumsal yer dışında, kimsenin maddi anlamda güllük gülistanlık bir durumu yok. Herkes kendini döndürmeye çalışıyor. Bodrum’u ele alalım. Dünya kira, personel maaşları.
◊ İyi de ona göre de müşteri ağırlıyorsunuz. Ayrıca Bodrum’daki astronomik hesaplar her yaz haber oluyor.
– Müşteri var ama geçmişe oranla harcama oranı düştü. Eskiden öyle müşteriler vardı ki her gün gelirlerdi. Şimdi haftada bir uğruyorlar. Eskiden iki şişe içiyorsa şimdi bir şişe istiyor. Neyse işte, şimdilik işletmecilik ve DJ’lik olarak devam eden bir durumum var. Yaşımızı da bayağı aldık, ne zamana kadar gider böyle bilmiyorum.
◊ Sahi meslekte kaç yıl oldu?
– Yaşımız çıkacak şimdi ortaya ama (gülüyor)… 36-37’nci senem.
◊ Bildiğim kadarıyla hiç ara vermediniz.
– Doğru, 37 senedir sıfır ara. Tek bir bayramı, yılbaşını kendime ayırmadım, hep çalıştım.
◊ Nasıl oldu da yıpranmadınız?
– Ben içki içmiyorum. Olsa olsa kırk yılda bir. Sigaram da yok. Bunların dışında kendime özel bakım falan yapmıyorum. Aman sebze yiyeyim, check up’larımı aksatmayayım falan, öyle bir şey yok yani.
◊ Ya bir gün yoruldum derseniz…
– Benim bir hayat garantim yok, çalışmak, koşturmak durumundayım. Zinde kalmam lazım, aksi mümkün değil, öyle bir lüksüm yok.,
ANTİPATİK GELEBİLİR AMA BEN ÇOCUK SEVMİYORUM
◊ Hiç evlenmediniz tamam ama hiç çocuğunuzun olmasını da mı istemediniz?
– Açık konuşacağım, belki çok da antipatik gelecek ama ben çocuk sevmiyorum. Bebek seviyorum; 0-3 yaş falan. Ondan sonra benden uzak anne babasına yakın!
◊ Kendi çocuğunuz olsa durum değişirdi.
– Değişmezdi. Kendi yeğenlerim dahil… Arkadaşlarım anlatıyor, 5-6 yaşlarındaki çocukları “Ali abi bizi sevmiyor” diyormuş. Belli de ediyorum yani. Hiç özlemim olmadı o yüzden. Evliliğe bile hiç yaklaşmadım.
◊ Aileniz illa ki evlen demiştir ama…
– Yok, hiç öyle bir baskı olmadı. Ablam evlendi zaten, iki de torunları var işte. Yeter.
◊ Evlilikten neden bu kadar uzaksınız?
– Bizim işte nasıl olacak ki… Eve gidiyorsun, saat iki, üç. Bir de “E şimdi nereye gidiyorsun? Ne zaman geleceksin?” falan gibi sorulardan, hesap vermekten hayatım boyunca kaçtım.
◊ Sorumluluktan yani…
– Hayır, ben sorumluluktan kaçmam. İşime karşı son derece sorumluyum mesela. Ama “Ne yaptın, neredesin?” filan bu tip şeylerden kaçtım.
◊ Hiç mi uzun süreli ilişkiniz olmadı?
– Uzun süreli ilişkiler oldu ama biriyle aynı evde yaşamadım hiç. Sabah biri beni arayıp da “Eee bugün ne yapıyoruz?” dedi mi uzaklaşıyorum.