Şöyle bir geriye baktığımda, liste başının çocuk kitapları olduğunu anımsayamıyorum. Söz gelimi Kemalettin Tuğcu’dan ya bir ya iki kitap okudum. Galiba çocuk edebiyatından büyük edebiyatına atladım. Ortaokulda Türkçe hocamız Baha Kâhyaoğlu, Son Posta okuruydu, bize Mithat Cemal Kuntay’ın makalelerini okurdu. Bir tanesinin başlığı, ‘Sakın Memur Olmayın Çocuklar’dı. Özgür yetişmenin, çalışmanın ilkelerini sıralıyordu. O ad belleğimde öylesine yer etmiş ki , bütün kitaplarını okudum, onunula tanıştım, hatta Aksaray Halkevi’ndeki konuşmama onur vermişti.
Daha sonra antolojilere merak sardım. Bu arada müzik dergileri okumaya başladım. Müzisyenler hakkındaki biyografi kitaplarını ihmal etmedim. Liseye geçince İstanbul’un Fethi’nin 500. yıldönümünde, İstanbul’a dair şiir kitapları ilgimi çekti. Fazıl Hüsnü Dağlarca, Edip Ayel dizeleriyle belleğimde kaldılar.
O dönemlerde Milli Eğitim Bakanlığı klasikleri taksitle satılıyordu, annem o külliyatı adlı bana. Batı düşüncesinin ve edebiyatının temel kitaplarını oradan okudum. Tercüme dergilerini edindim. Düzyazıya o kadar düşkün değildim. O kitaplar içinde bende iz bırakan kitaplardan biri Dostoyevski’nin ‘Yeraltından Notlar’ıydı. İlk cümlesini ömür boyu unutamadım.
Lise yıllarında artık okuma alanım genişlemişti, dergilere abone olmuştum, Türk yazarlarını tanıyordum. Ders aralarında bile kitap okurdum. Lise bahçesinde bir tane fotoğrafımı saklarım. Elimde Yaşar Nabi Nayır’ın çevirdiği, Panait İstrati’nin ‘Baragan’ın Dikenleri’ görünüyordu.
Komşumuz olan arkadaşım Konur Ertop’la çeşitli kitaplar alır, bunları aramızda tartışırdık. İşte temel kitaplarımdan biri de ,Thomas Mann’ın ‘Buddenbrooks Ailesi idi. Okuduğum kitaplar İstanbul’a dair ise o semtleri gezerdim. İlk İngilizce eleştiri kitaplarımı da, dergilerden okuyup seçerdim.
O zaman Gümüşsuyu’ndaki İngiliz Kültür Heyeti’ne kitap ısmarlayabiliyorduk. Daha sonraları Tepebaşı’ndaki Amerikan Kütüphanesi’nden de bazı kitaplar almaya başladım. Yabancı kitapları bulabileceğimiz yerlerden biri de İstiklâl Caddesi’ndeki Frenç-Amerikan’dı. O dönemlerde okuma listeme Sait Faik Abasıyanık ile Çehov’u kattım.Çehov’daki taşra hüznü beni etkilemişti.
Bazı kitapları da Bâb-ı Âli’nin eski kitapçılarından almaya başladım. Yokuştan aşağı inerken Semih, Lütfi Kitabevi, Kanaat Kitabevi, İstanbul Maarif Kütüphanesi sık uğradığım mekânlardı. Bazı kitaplar eski baskı olduğundan sayfaları açılmamış, hatta solmuş olurdu.
Dışarıya pek çıkmadığımdan ilk kitaplarımı teyzem Saadet Yazar ciltletirdi, içeriği okumamda biçimin de etkisi olurdu. Bahçeli bir evde oturuyorduk, bahçeyi sular sonra da okurdum. Sokakta oynamadığımdan yapacak başka işim de yoktu. Aldığım kitapları, yazarlarına imzalattım. Hocalarımın kitap seçmemde ne derece etkili olduğunu anımsamıyorum. Bir çok kitap okununca, insan teker teker sıralayamıyor. Bazı kitaplar hâlâ kütüphanemde duruyor. Zaman zaman bana geçmişi anımsatıyor.