AÜ Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Havva İşkan Işık, antik dönemden yakın geçmişe kadar salgınların hemen hemen tamamının, başka hastalıklardan da kaynaklanabilmesine rağmen daha çok ‘veba’ sözcüğüyle tanımlandığını belirtti. Bu olgunun inanç sistemlerine de yansıdığını kaydeden Prof. Dr. Işık, ”Anadolu kökenli tanrı Apollon, Homeros’un İlyada Destanı’nda, Agamemnon Troia’daki rahibinin kızı Khryseis’i kaçırdığı ve geri vermediği için Akha (Yunan) ordusunun üstüne veba taşıyan oklarını göndermiş ve büyük bir salgına neden olmuştur. Troas Bölgesi’nde bugünkü Gülpınar’da, veba taşıyan ‘Farelerin efendisi’ olarak Apollon Smintheus’un bir tapınağı ve kültü bulunmaktadır” dedi.
TANRILARA VEBA DUASI
Uygarlık tarihinde defalarca etkili pandemiler yaşandığını, ancak insanlığın her defasında yeniden ayağa kalkmayı başardığını söyleyen Prof. Dr. Işık, ”Anadolu bağlamında bu pandemilerden bazıları son derece etkili olmuş ve etkileri tarihin gidişatını da etkilemiştir” diye konuştu.
Hititler’de I. Şuppiluliuma döneminde (MÖ 1380-1345) ortaya çıkan ve oğlu II. Murşili döneminde (MÖ 1345-1315) de devam eden vebayı örnek gösteren Prof. Dr. Işık, ”II. Murşili bütün tanrılarına yalvardığı veba dualarından birinde şöyle demektedir: Siz, tanrılar, efendilerim, Hatti Ülkesi’nde salgın oldu. Hatti Ülkesi salgın yüzünden baskı altında tutuldu. O, çok sıkıştırıldı. Yirmi yıldan beri Hatti Ülkesi çok (sayıda kayıplarla) ölüme sürüklendi.’ II. Murşili’nin, Hitit Devleti’ni kırıp geçiren olası veba salgınının fal yoluyla öğrendiği nedenlerini saydığı bir tablette, önce dinsel nedenler sıralanmakta, ardından Mısır, Filistin ve Kuzey Suriye’den getirilen esirlerin hastalığı taşıdıkları dile getirilmektedir. Şuppiluliuma ve Murşili’den önce tahta geçen oğlu Arnuvan da bu salgında hayatlarını kaybetmiştir” diye konuştu.
ANTONİNLER DÖNEMİNDE ÇİÇEK SALGINI
Roma İmparatoru Marcus Aurelius döneminde ortaya çıkan ve Commodus döneminde de devam eden (MS 165-180//190) salgın veba olarak adlandırılmasına rağmen, uzmanların Bergamalı ünlü hekim Galen’in tanımlarına göre salgına agresif bir çiçek virüsünün neden olduğunu düşündüklerini vurgulayan Prof. Dr. Işık, şunları kaydetti.
”İran, Irak ve Mezopotamya’dan dönüş yapan lejyonerle taşınan hastalık ilk kez Nusaybin’de başlamış (MS 165), bir yıl içinde kara ve deniz ulaşımı üzerinden başkent Roma’ya, daha sonra Britanya’ya ulaşmıştır. Bu salgının 24 yıl içinde yaklaşık 5 milyon insanın ölümüne neden olduğu düşünülmektedir. Roma İmparatorluğu kaybettiği büyük nüfus nedeniyle hem ekonomik, hem de askeri anlamda zorlanmış ve sınırlarını korumada sorunlar yaşamıştır. Hiç kuşkusuz Roma’nın Anadolu’daki eyaletleri de başta liman kentleri olmak üzere bu salgından farklı ölçülerde etkilenmiştir.”
DOĞU ROMA İMPARATORU JUSTINIANUS DÖNEMİNDE VEBA SALGINI
Kuzey Avrupa’dan Akdeniz’e, Mısır’dan İran’a kadar uzanan coğrafyada kendini gösteren veba salgınının, antik çağların en büyük felaketlerinden biri olarak kabul edildiğini ifade eden Prof. Dr. Havva Işık, şunları söyledi:
”541 yılında Mısır’da ortaya çıkmış, bir yıl içinde İstanbul’u ve tüm Akdeniz ülkelerini etkisi altına almıştır. 780 yılına kadar dalgalar halinde devam eden bu salgın sonrasında, Orta Çağ’a giden süreç de başlamıştır. Bu felaketten çok olumsuz etkilen İstanbul, nüfusunun en az dörtte birini, olasılıkla daha fazlasını kaybetmiştir. Etki altında kalan çok geniş coğrafyalardaki ölüm sayısı; tüm süreç boyunca 20-50 milyon kişi olarak tahmin edilmektedir. Justinianus Dönemi’nin tek felaketi bu veba salgını ile de kalmamıştır. En geç 536, 540 ve 547 yıllarında gerçekleşen olağanüstü güçte volkan patlamaları, kuzey yarımkürede çok ciddi soğumaya yol açmış, yıllarca güneş ışınlarının yeryüzüne ulaşmasını engelleyerek büyük iklim değişikliğine ve tarımsal üretimin durmasına neden olmuştur. Öyle ki 660’a kadar devam ettiği öngörülen bu süreç, bilim insanları tarafından Geç Antik Küçük Buzul Çağı olarak kayda geçmiştir. Böylece veba da her anlamda çok zayıf düşen insanlara daha çabuk bulaşma ve öldürme olanağı bulmuştur.”
TARİHTE KARANTİNA
Salgınlardan en önemli korunma yöntemi olan karantinanın ise bugünkü anlamında ilk kez 14. yüzyılda uygulandığını belirten Prof. Dr. Işık, ”1346-1353 yılları arasında Orta Asya’da başlayan, İpek Yolu ve Doğu Akdeniz limanları üzerinden Anadolu’yu etkileyerek Avrupa’ya sıçrayan, tüm Yakın Doğu ve Arap ülkelerinde de ortaya çıkan veba salgını, sadece Avrupa’da 25 milyon insanın ölümüne neden olmuştu. 1377 tarihli bir belgede, o zamanki adıyla Ragusa Cumhuriyeti olan Dubrovnik’te şehre gelen tüm seyyah ve tacirlerin 40 gün boyunca kent dışında tutulmaları kararı alındığı okunmaktadır. ‘Quaranta’ İtalyanca’da 40 anlamına gelmektedir” diye konuştu.
Tarihteki büyük salgınların toplumları değiştirdiğini de söyleyen Prof. Dr. Işık, ”Koronavirüs sonrasında tüm dünyanın, mevcut bütün hatalarından arınmayı başararak daha güzel bir yaşam için çalışacağına inanmak istiyorum” dedi.