Beyazıt Devlet Kütüphanesi
Tarihi kitapçıları ve kütüphaneleri çok severim. İstanbul’a gelmeden önce dünyadaki en güzel kütüphaneler hangileriymiş bir araştırayım dediğimde İstanbul’daki Beyazıt Kütüphanesi’ni dünyanın en iyi 10 modern kütüphanesinden biri olduğunu gördüğümde kendimden çok utandım. Hepimiz sosyal medyadan dünyanın bir ucundaki bir sürü kütüphanenin fotoğraflarını görüp beğeniyoruz ama kaçımız Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ni biliyoruz veya oraya gittik? Beyazıt Kütüphanesi ülkemizin devlet eliyle kurulan ilk kütüphanesi ve 1884 yılında Beyazıt Külliyesi’nin imaret kısmında hizmete açılmış.
O zamanlar adı ‘Kütüphane-i Umûmî-i Osmanî’ olan kütüphanedeki döküman sayısı 1 milyonun üzerinde. Bu dökümanlar arasında kitaplar olduğu kadar gazeteler, dergiler, kartpostallar, haritalar ve görme engelliler için sesli kitaplar bile mevcut. Dijital ortamda ulaşabileceğiniz tüm bilgiler dışında kütüphanenin tarihi yapısı da insanı çok etkiliyor. Beyazıt Kütüphanesi kendi alanında birçok ilklere imza atmış bir kütüphane ve ben gidip gördüğüm için çok mutlu oldum. O kubbeler, işlemeler, içindeki kemerler insanı büyülüyor. Tarihi yapının içinde hiç kitap görmüyorsunuz çünkü tüm eserler dijital ortama aktarılmış ve araştırmalarınızı bilgisayar üzerinden yapıyorsunuz. Beyazıt Kütüphanesi eski ve yeniyi çok güzel harmanlamış.
Beyazıt Yazma Eserler Kütüphanesi
Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ni gezerken hemen yanında bulunan Beyazıt Yazma Eserler Kütüphanesi’ni de mutlaka görmemiz gerektiği iletildi. Yazma Eserler Kütüphanesi hem içinde barındırdığı nadide eserlerle hem de kütüphanenin restorasyon çalışmaları sırasında rastlanan Bizans kilise kalıntılarıyla büyük önem taşıyor. Tüm Bizans kalıntıları özel bir camın altında görülebiliyor ve bu cam zemin üzerinde yürüyerek bulunan kalıntıları inceleyebiliyorsunuz. Kalıntıların bir bölümü de kütüphanenin bahçesinde sergileniyor. Kütüphanenin içi de çok etkileyici. Hz. Ali’nin yazdığı düşünülen Kuran-ı Kerim’den kütüphanenin en eski eseri olan 893 tarihli gramer kitabı Kitabü’l-Me’sur a kadar birçok paha biçilmez eser şeffaf kutuların içinde saklanıyor.
Sirkeci Garı ve Orient Express Restaurant
1890 yılında hizmete açılan Sirkeci Garı özellikle Şark Ekspresi veya orijinal adıyla Orient-Ekspress’in seferleriyle büyük önem kazanmıştır. Paris’ten kalkan Orient Ekspress’i Lozan, Milano ve Venedik üzerinden 58 saatte İstanbul’a ulaşıyordu. Sirkeci garının içindeki lokanta da garın açıldığı tarihten beri faaliyet göstermekte.
Özellikle 1950-1960 yılları arasında en parlak yıllarını yaşayan gar lokantası birçok yazar ve şairin uğrak noktasıydı. 1995 yılında adı Orient Eksress olarak değişen lokanta İstanbul’un zengin tarihini gösteren yerlerden biri. Tarihi Orient Ekspress restaurantında oturup mekanın ve garın nostaljik atmosferini soluyabilirsiniz.
Kubbe İstanbul
Haziran ayında Kubbe İstanbul’a gittiğimde daha yeni yeni adı duyuluyordu, sonra bir anda inanılmaz popüler oldu. Kubbe İstanbul bir açıkhava fotoğraf stüdyosu, yani kafe değil. Buraya gelenlerin amaçları muhteşem İstanbul manzarasının tadını çıkartırken aynı zamanda da martılarla fotoğraf çekilmek. Kubbe İstanbul’daki çalışanlar fotoğraflarınızın daha da güzel gözükmesi için martıları besleyerek etrafınızda uçuşmasını sağlıyor. Turistler burayı bizlerden önce çoktan keşfetmişler bile. Hem fotoğraflarını çektirip hem de çay ve ufak ikramlar eşliğinde İstanbul manzarasını seyrediyorlar. Ben de aynen öyle yaptım ve İstanbul’da turist olmanın tadını sonuna kadar çıkardım.