Şampiyonlar Ligi’nde önceki hafta Türk hakemliği adına fevkalade bir gün yaşandı. E Grubu’ndaki Sevilla-Rennes maçında Cüneyt Çakır; Krasnodar-Chelsea’de Ali Palabıyık düdük çaldı. Bu hafta da Lokomotiv-Atletico Madrid maçında enteresan bir atama gerçekleşti. Yeni yılda FIFA kokartı takacak olan Abdülkadir Bitigen, Fransız hakem Benoit Bastien’in düdük çaldığı Lokomotiv-Atletico Madrid maçının AVAR hakemi olarak görev yaptı. Moskova’daki maçın gözlemcisi de yine ülkemizden Murat Ilgaz’dı. Bizim adımıza keyifli bu günlerin bir de hazin tarafı var. Son 2 haftadaki toplam 32 Şampiyonlar Ligi maçından 15’inin VAR hakemleri, sahadaki hakemin ülkesinden değil ve önemli bir detay dikkat çekiyor.
EN SON SUÇLANACAK KiŞiLER HAKEMLER
Bu 32 maçtan 11’inde görevlendirilen hakemlerin zaten kendi ülkelerinde VAR kullanılmıyor. Bu nedenle UEFA’nın başka ülkelerden VAR görevlendirmesi gayet doğal. Ancak ülkesinde VAR kullanıp, Şampiyonlar Ligi’nde düdük çalan hakemine kendi liginden VAR veremeyen; yabancı ülkeden VAR hakemi atanan ne yazık ki sadece iki ülke var: Türkiye ve İsrail. SORUMLU KiM? · ÖN yargılı şekilde “VAR hakemlerimiz öğrenemedi şu işi!” yorumu yapabilirsiniz ancak suçlanacak en son unsur hakemler. Bundesliga, LaLiga, Serie A, Ligue 1 gibi liglerde (Premier Lig hariç) skandal hatalar yaşansa da IFAB’ın belirlediği VAR protokolünü eğip bükmeden ısrarla uymaya gayret ediyorlar. Bu sayede de her geçen gün daha mantıklı adımlar attıklarını gözlemliyoruz. Sezon başından bu yana Süper Lig’de 6. haftanın sonunda 24 kararın VAR yardımıyla değiştiği bir ortamda Bundesliga’da 5.hafta sonunda bu sayı sadece 9’du. Standardı yakalama konusun
da önemli tecrübe edindiklerine tanık oluyoruz.
NE OLURSAN OL, KENARA GEL!
VAR konusu gündeme her geldiğinde Yusuf Namoğlu’nun Türk hakemliğine verdiği zararlardan en büyüğünün VAR konusunda olduğunu hatırlatmakta fayda var. Galatasaray-Konyaspor maçının ardından VAR’da ‘ne olursan ol kenara gel’ dönemi başlatıp güveni zedeleyerek sistemi ‘Türkleştirme’nin fitilini ateşlemişti. Zekeriya Alp ve Sabri Çelik dönemlerinde bir nebze normale döner gibi gözüktü. Hatta Çelik zamanında VAR görevine yetenekli takviyeler için TFF 1. Lig hakemlerine bile IFAB sertifikası eğitimi düzenlenmeye başlamıştı. Alp MHK’sı da bu uygulamayı devam ettirdi. Bugünün MHK’sına gelindiğinde de başta elle oynama yorumu olmak üzere ‘kamuoyunda kabul gören pozisyon’ ve ‘kolay penaltı çalınmasın’ yaklaşımlarıyla VAR müdahalesinde yine çıta düşürülmesinin sancıları yaşanıyor.
MAHALLE BASKISI IFAB’A GALiP GELDi
IFAB protokolünün belirlediği çıtanın bu denli kurcalanması ve mahalle baskısının VAR sınırlarını dengesizleştirmesi, sağlıklı VAR hakemi yetiştirme konusunda ciddi sıkıntı doğuruyor. Hakemler IFAB protokolüne göre değil, her dönemin MHK’sının isteğine göre VAR uygular oldu. Yetenek ve yorum olarak birbirinden ayrılan çok sayıda hakem olduğu düşünülürse, VAR görevindeki hakemin hangi kritere göre çağırıp çağırmayacağını kestirebilmek zorlaştı. Bu da hem VAR sistemini hem de sahadaki hakemi karmaşıklaştıran noktaya getirdi.
ŞAŞIRMAMAK LAZIM
Hal böyle olunca Şampiyonlar Ligi’nde çimlere basmasından gurur duyduğumuz hakemlerimizin maçlarında VAR masasına elin oğlunun oturmasına şaşırmamak gerekiyor. VAR’larımızın gerek Avrupa’da maç performansları, gerek eğitimlerdeki başarısızlıklarının temelinde Türkiye’de yaratılan standartsızlığın büyük rolü olduğu kesin. Mahallenin yaygarasından korkmadan, protokolü Avrupa standardında uygulamak dileğiyle. Beğensek de beğenmesek de…