Halkın yarattığı ağızdan ağza, kuşaktan kuşağa gelen, genellikle olağanüstü durumları anlatan edebi yönü fazla olan masalları hepimiz küçükken annemizden, babamızdan ve diğer aile büyüklerimizden dinlemişizdir.
Uzun kış gecelerinde, dışarıda kar yağarken bir taraftan sobada kızartılan kestaneler, bir taraftan fokur fokur kaynayan demli çaylar eşliğinde masalı anlatan büyüğümüzün etrafında toplanırdık.
O zaman telefonlar bu kadar akıllanmamıştı, evlerimize televizyon denilen sihirbaz kutusu girmemişti.
İYİLERİN KAZANDIĞI MUTLU SONLAR
İnsanlar arasındaki sohbetler bütün sıcaklığıyla devam ederken, masallar diyarında yolculuğa çıkardık. Biliyorum hepiniz içinizde “ah nerde o eski günler” diyorsunuzdur.
Bize anlatılan masallardaki kahramanlarla kendimizi özdeşleştirirdik, onlar gibi olağanüstü güçlere sahip olmayı hep düşlemişizdir. Masallarda kötüler hep kaybederken iyilerin ise kazandığıyla biten mutlu sonlar olurdu.
GÖKTEN DÜŞEN ÜÇ ELMA…
Gökten üç elma da düşerdi kimi zaman, biri masalı dinleyene, biri anlatıcıya, diğer elma ise masalda kahramanlar arasında iki eşit parçaya bölüştürülerek verilirdi.
Eşitlik kokardı masallar. ..
Ali Baba ve Kırk Haramileri dinlerken, insanoğlunun açgözlülüğünü, hırsızlığını ve sahtekârlığını öğrendik.
Öte yandan başkasına ait bir eşyayı ve parayı almamayı öğrenen bir kuşağın çocuklarıydık.
KÜL KEDİSİ’NİN TALİHİ
Kül Kedisi’ni de hafızamıza kazırken, insanlar arasındaki dostluğu, samimiyeti ve yardımlaşmayı sevdik. Hizmetçi Kül Kedisi’ne kötü davranan, köle muamelesi yapan kötü ev sahibi ve kızlarına da dişlerimizi sıkar, kızgınlıkla dinlerdik.
Saat on ikide evde olması gereken Kül Kedisi’nin at arabasına yetişmek için ayakkabısının tekini telaşla orada bırakıp gittiğinde, o ayakkabının hayatını değiştireceğini kendisi de bilemiyordu.
Kül Kedisi
KELOĞLAN VE PİNOKYO
Masallar sürprizler ve iyiliklerle doludur. Keloğlan’ı dinlediğimizde onu yaratıcılığını ve keskin zekâsını sevdik. Annesiyle kavgalarını ve anlaşmazlıklarını kahkahalarla dinlerdik.
Herkes tarafından hor görülen Keloğlan’ın; hasta yatağında yatan padişahın biricik kızı olan Aykız’ın hayatını kurtardığında hepimiz minnet duygusuyla anmıştık kel kahramanımızı.
Pinokyo’yla tanıştığımızda da insanlara yalan söylemenin kötü bir davranış biçimi olduğunu ve doğruluktan asla ayrılmamız gerektiğini öğrendik. Yoksa Pinokyo gibi burnumuz uzayabilirdi.
Yalancı olduğu için süreli burnu uzayan Pinokyo
“BANA MASAL ANLATMA”
Masallar bizim kadim kültürümüzün bir parçasıdır. Hikâye dediğimiz edebi türün ilk örnekleriyle sözlü olarak masallarla tanıştık.
Biliyorum; hepimizin belleğinde yer edinen ve etkisinde hala kaldığımız masallar vardır.
Gelişen bilgi ve teknoloji çağı bu ulvi değeri bizden alıp götürdü. Bunun sebebi biziz; değerlerimize sıkı sıkı bağlı kalamadığımız için.
Birbirimizle tartışırken, kavga ederken “bana masal anlatma” deriz. Bu söz bizim nasıl bir noktaya geldiğimizin tezahürüdür aslında.
ÇOCUKLARINIZA MASAL ANLATIN
Çocuklarınıza masal anlatın. Çocuklar hayali kahramanlarla büyürken, bahsettiğimiz değerler silsilesi etrafından yekvücut olsunlar.
Hangimiz en son ne zaman çocuğumuza masal anlattık veya dinledik. Elimizde sürekli başparmağımızla aşağı yukarı kaydırdığımız telefonun şeffaf ekranı dururken buna zaman mı kalır değil mi?
Bu sadece masal için değil, kitap okumak için de geçerlidir.
GEÇMİŞE YOLCULUK
Geçen hafta elime Binbir Gece Masalları geçti. Çocukluğumda tanıştığım kahramanlarla yeniden bir araya geldim.
Her masalda annemin dizine başımı koyarken dinlediğim anı düşündüm ve kendimi zaman tüneli içerisinde buldum. Padişahların kılıçtan keskin fermanını dinlerken, başı gövdesine ağır gelenlerin kaderine de şahit oldum.
Onlar erer muradına biz de çıkarız kerevetine.
Ergül Tosun
Kitap sayfası için iletişim: