İletişim Başkanlığı’nın düzenlediği “Uluslararası İdlib Konferansı” İstanbul’da başladı. Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde gerçekleşen Konferansa Türkiye Cumhuriyeti İletişim Başkan Yardımcısı Çağatay Özdemir, ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, Suriye Ulusal Koalisyon Başkan Yardımcısı Dima Moussa, Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Prof. Dr. Gülnur Aybet katıldı.
Toplantıdaki oturumda konuşan ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey, “İdlib halkıyla dayanışma duygularımızı göstermemiz lazım. Bu bölgede 3 milyon kişi var, gerçekten çok zor şartlar altında yaşıyorlar. Bir yandan Esat rejiminin baskısına maruzlar. Söz konusu rejim bir kez daha tamamen kendi vatandaşlarının umurunda olmadığını gösteriyor. Çok acımasız saldırılar düzenliyor sivillere karşı. Bu durum sadece ABD hükümetinin görüşünü yansıtmıyor aynı zamanda başka bağımsız kuruluşlarında hazırladıkları raporlarda aynı durumu görüyoruz. Birleşmiş Milletler yetkililerine sunulacak raporlarda da bu durum tekrar ifade ediliyor. Dayanışma dediğimiz ne anlama geliyor? Öncelikle insani yardım gerekiyor. Burada daha önce görüşmemiş boyutlarda bir insani kriz yaşanıyor, 21. yüzyılın en büyük insani krizi yaşanıyor. Suriye sınırında Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği de bu görüşü tekrar ifade etti. Ancak burada sadece bir insani krizden bahsetmiyoruz, bunu da unutmamamız gerekiyor. Suriye’de kimyasal silah kullanıldığını daha önce gördük. Kimyasal silah kullanımı sadece Birleşmiş Milletler kararlarının ve uluslararası anlaşmaların ihlali, kitle imha silahları kullanımın ötesine geçen bir durum söz konusudur. Esat rejiminin genel olarak attığı adımlar bütününün bir yansımasıdır” dedi.
“ULUSLARARASI DÜZEN AÇISINDAN CİDDİ BİR RİSK VAR”
James Jeffrey, “Rusya ve İran gibi Suriye destekçilerinin adımlarının İdlib’de kritik bir noktaya geldiğini görüyoruz. İdlib artık Suriye ihtilafının merkezi haline gelmiştir. Burada yıllarca öncesine, 1930’lu yıllara dönmemiz gerekiyor. O dönemde hatırlayacaksınız uluslararası toplumu zorlayan başka durumlarda vardı. Özellikle Güney Çin denizinde, Kırım’da huzursuzluk yaratan şeyler vardı. Ancak İdlib’de yaşananlar uluslararası sisteme bir meydan okumaktır. Ve birçok başka ülkeyi de etkilemektir. Açık veya kapalı biçimde bu sürece dahil olan bir çok sayıda ülke var. Türkiye’nin rolünün ne olduğunu hepimiz biliyoruz. Rusya, İran, Lübnan’da Hizbullah koalisyon güçleri ki başında ABD var, kuzeydoğu da ve güneyde çeşitli operasyonlar yapıyor bu güç. Aynı zamanda İsrail hava kuvvetlerinin özellikle İran’a karşı operasyonlarının olduğunu, harekatları olduğunu biliyoruz. Aynı zaman bu güçler arasında bir ihtilaf olması söz konusu. Türkiye ve Rusya’nın mesela İdlib’de böyle bir ihtilaf yaşama olasılığı çok yüksek. Bu yüzden uluslararası düzen açısından ciddi bir risk var. Söz konusu riskin kaynağı kolektif güvenliğe karşı bir tehdit olabilir, Birleşmiş Milletler şartına karşı bir tehdit olabilir ya da doğrudan bir askeri çatışma söz konusu olabilir. Böyle bir riskin yüksek olduğuna inanıyoruz biz. Bu yüzden komşu ülke olarak Türkiye’nin bazı sorumlulukları var tabi. Özellikle güvenlik konusunda Türkiye’nin bazı sorumlulukları var. Suriye’nin bütün diğer komşularının benzer sorumlulukları var. Aynı zamanda ABD’nin sorumlulukları var, Arap dünyasının var, Avrupa Birliği’nin var, NATO’nun var. Yani bütün ilgili tarafların sorumlulukları var” dedi.
Jeffrey, “Biz bütün bu ülkelerin çözüme dahil olması gerektiğine inanıyorum. Birleşmiş Milletler liderliğinde siyasi bir çözüm olmasını istiyoruz. Bir askeri çözüm kabul etmiyoruz biz. Suriye devletinin İran ile beraber yaptıklarının ne olduğunu hepimiz biliyoruz zaten. Her düzeyde çok hızlı olarak çalışmalarımızı devam ettirmemiz gerekiyor. Başkan Trump ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın direkt olarak insani yardım konusunda ne yapılacağını ele alma konusunda görüşmesi de gündem de tabi. Özellikle de en direkt yanıt olarak yapabileceğimiz şey bu. Ama bunun ötesine geçmemiz gerekiyor” şeklinde konuştu.