‘Motherroad’ yani ‘Anayol’ takma adıyla Route 66, güzergâhı boyunca Amerikan filmlerinde gördüğünüz benzinlikleri, köprüleri, kafeleri, küçük kasabaları ile sanki bir film setindeymişsiniz gibi hissettiriyor olmasının yanı sıra başka bir anlama daha sahip.
1930’lu yıllarda başlayan ‘Büyük Buhran’ olarak bilinen ekonomik kriz Amerika’yı kasıp kavurduğu yıllarda bu yol bir umut kapısı olarak görülmüş. Ekonomik krizle aynı zamanlarda başlayan büyük kum ve toz fırtınaları (Dust bowl) birçok Amerikan eyaletinde kuraklığa sebep olup yaşamı adeta durdurmuş.
Batı yakasında ise yaşam diğer yerlere göre daha elverişliymiş ve o dönemlerde ‘Batı Yakası’ zenginlik, keyif, özgürlük ve umut demekmiş. Daha iyi yaşam şartları hayaliyle milyonlarca aile bu yolu kullanarak doğudan batıya doğru göç etmiş.
Ben ve arkadaşlarım yolculuğumuzu hafta sonuna denk getirerek üstü açık bir arabayla Santa Monica’dan başlayarak, Kaliforniya Route 66’da keyifli bir yolculuğa çıktık. Kaliforniya tarafında Wingham Village, ünlü Amerikan kült filmi ile aynı ismi taşıyan Bagdad Café, Roy’s Café, Aztec Hotel görülmeye ve fotoğraf çekmeye değer yerler olduğundan buraları rotamıza ekledik.
Amerika’nın diğer yüzü
Route 66 yolu Amerika’yı bir baştan bir başa geçtiği için bizim tercihimiz hafta sonu içerisine sığdırabileceğimiz Kaliforniya içerisinde bir yolculuktu. Kız kıza yapmaya karar verdiğimiz bu maceralı yolculuk hem çok eğlenceli geçti hem de Amerika’nın diğer yüzünü görmek için iyi bir fırsat oldu. İn ve cinin top oynadığı yollarda kendimizi hiç rahatsız hissetmedik veya kimse tarafından rahatsız edilmedik. Girdiğimiz Bagdad Café’nin tek müşterisi bizdik mesela. Bize hem kafenin tarihçesini anlattılar hem de kendimizi rahat hissetmemizi sağladılar.
Kilometrelerce yol gitsek de, ne doğru düzgün bir market bulabildik, ne de alıştığımız türden bir restoran. Çölün ortasında bir market bulmuş olsak da bildiğimiz klasik bir bakkaldan pek farkı yoktu. Markettekilerle konuştuğumuzda ise kimsenin buralardan geçmediğini ve bu toprakların uzun zaman önce terk edildiğini muhabbetin arasına sıkıştırdılar.
İki günde yaklaşık olarak 400 kilometre civarında yol yaptık. Route 66’nın amacı zaten hep yollarda araba kullanmak olduğundan bizde dura dura, çok hız yapmadan yolların tadını çıkardık.
Hayalimiz burger, kısmetimiz kahve
Yemek anlamında fastfood haricinde fazla bir seçenekle karşılamadık. Uzun saatler araba kullandıktan sonra güzel bir burger ve patates kızartması hayaliyle ünlü Roy’s Café’ye geldik. Burası eski tarz benzinlikleri ve dekorasyonuyla tüm turistlerin uğradığı bir yer ve her yerde görülmesi gereken listelerin başında geliyor. Kafe’ye girdiğimizde sadece kahve servisleri olduğuna üzülsek de yolumuza kaldığımızdan yerden devam ettik. Bu yolculuğa çıkacak olanlara yolun konfordan daha çok macera içerdiğini belirtmeliyim, dolayısıyla konaklama anlamında da çok büyük beklenti içinde olmamak gerekir. Gece eski Amerikan tarzı bir yerde konaklamak isteyenlere retro tarza sahip Route 66 otellerini tercih etmelerini öneririm. Kaliforniya için Wigwam Motel veya Aztec Motel’e bakabilirsiniz.
Route 66’nın tamamını arabayla geçmek imkânsız olduğundan önceliklerinizi belirlemeniz şart. Bir önceki Route 66 yolculuğumu Las Vegas’dan araba kiralayarak Arizona yönüne doğru yapmıştım ve çok keyif almıştım. Arizona eyaletindeki Grand Canyon Ulusal Parkı’nın içinden geçen Route 66 ve Kaliforniya eyaletinde Mojave Çölü’nden geçen yollar benim favorileri rotalarım mesela.
Bu yolculuğa çıkmaya karar verirseniz üzeri açık bir araba kiralayıp, saçlarınız rüzgârdan uçuşurken Rolling Stones’dan son ses ‘Route 66’ parçasını dinlemeyi unutmayın.