Adana işte, aşk hikayeleri bile farklı.
Adana’nın Ceyhan topraklarında…
Thisbe ve Pyramus, birbirine komşu olan evlerinin duvarındaki çatlaktan konuşurlarmış gizlice…
Günlerden bir gün, buluşmak için sözleşmişler. Şehrin dışındaki dut ağacı olmuş adresleri. Bunun son buluşmaları olduğunu bilmeden…
Önce Thisbe gelmiş dut ağacının altına.
Ama ondan önce gelen davetsiz bir misafir varmış: Ağzında kanlı bir et parçası ile bir aslan! Thisbe aslandan korkmuş ve kaçmaya başlamış. Koşarken eşarbını boynundan düşürmüş.
Boynundan düşen eşarbı, rüzgarla birlikte aslanın önüne kadar gelmiş.
Karnı doyan aslan, eşarpla oynamaya başlamış. O sırada Pyramus gelmiş sevgilisini görmeye. Ama gördüğü şey; Ağzı kanlar içinde, Thisbe’nin eşarbını parçalayan bir aslan olmuş.
Sevgilisinin öldüğünü düşünen Pyramus dayanamamış bu acıya ve çekmiş belindeki hançeri, saplamış kalbine!
Aslanın önüne düşüp, son nefesini vermiş. Mağarada saklanan Thisbe, cesaretini toplayıp sevgilisini görmek için koşmuş tekrar dut ağacına doğru…
Geldiğinde aslanın önünde kalbine hançer saplanmış yatan Pyramus’u görmüş!
Gözyaşları içinde almış hançeri eline, saplamış kalbine ve düşmüş sevgilisinin yanına. O anda buluştukları dut ağacının meyvelerine Pyramus’un kanı, yapraklarına da Thisbe’nin gözyaşları akmış.
Böylece ölümsüz bir aşkın meyvesi olan karadut doğmuş.
Karadut meyvesinin lekesi bu yüzden çıkmazmış. O lekeyi temizleyecek tek şey de, kendi ağacının yapraklarıymış. Pyramus’un kanı, Thisbe’nin gözyaşları…