CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, eşi Selvi Kılıçdaroğlu ile elektrikleri kesik evlerinde gençleri ağırladı. Kılıçdaroğlu, “6 milyon 300 bin genç ilk kez oy kullanacak. 6 milyon 300 bin genç Türkiye‘nin kaderini değiştirecek. Gençler, dünya siyaset tarihine güzel bir armağan bırakmış olacaklar. Demokratik yollarla bir dikta yönetimini sandıkta yendik, diye. Hiçbir yerde rastlanmadı. Siz bunu yapacaksınız” dedi. “Vatanı satanlarla kavga edeceğiz” sözlerini anımsatan gençlere Kılıçdaroğlu, “Aslında bu bir manifesto. Artık, ülkenin geleceğinden endişe duyan her kesimin ortak hareket etmesi lazım” karşılığını verdi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, eşi Selvi Kılıçdaroğlu ile birlikte, kendilerini evlerinde ziyaret eden gençleri ağırladı. Gençlerin kandil simidi getirdiği Kemal Kılıçdaroğlu ve eşi Selvi Kılıçdaroğlu, elektrikleri kesik evlerinde gençlerle çay içerek sohbet etti.
Gençlerden biri Selvi Kılıçdaroğlu’na, “Biz sizi çok merak ettik. Elektrik yok” dedi. Selvi Kılıçdaroğlu, “Elektriğe bağlı hiçbir şeyi kullanamadık. İdare ettik. Bizim sadece bir hafta, aylarca elektriği kesilenler var. Bir de onları düşünmek lazım. Kalabalık da değiliz. Bir de küçük çocuğu olanı düşünün. Onlar için çok daha zor” karşılığını verdi.
Kemal Kılıçdaroğlu ise “Gittiğimiz bir aile öyleydi” dedi. Selvi Kılıçdaroğlu ise “Kim bilir kaç aile öyle” diye konuştu. Kemal Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:
“Böylece; milyonlarca ailenin elektriği olmadan, 21. yüzyılın Türkiye‘sinde yaşadıklarını bütün Türkiye de dünya da öğrenmiş oldu. Genelde şöyleydi: Gazetelerde küçük bir haber, ‘elektriği kesildi.’ Hiç haber bile olmazdı. Ama elektriği kesilen 4 milyona yakın abone var. Yaklaşık 4 milyon abonenin sesinin duyulmasına yol açtı. Böylece geniş kitleler, ‘elektriği kesilen bir aile acaba nasıl geçiniyor, çocuklar ders çalışıyorlar mı, çocukların elbiseleri yıkanacak…’ Biz elektriği kesilen aileye giderken, aynı ailenin doğal gazının kesildiğini de öğrendik. Buna benzer, dramatik bir tablo. Geniş kitlelerin, milyonlarca evde yaşanan dramatik tablodan haberi yok. Biz Halk Partisiyiz. Halkın partisiyiz. Dolayısıyla, kimsesiz olarak görülen kişilerin kimsesi olmak, onlara sahip çıkmak için, böyle bir hareketi başlattık. O insanların yaşadıkları sıkıntıları bütün Türkiye öğrenmiş oldu böylece.”
Bir gencin sorusu üzerine Kılıçdaroğlu, “Tam rakam 3 milyon 447 bin küsur. Yani yaklaşık 4 milyon abone. Bir evde beş kişi de olabilir, iki kişi de olabilir. Dört milyon abone, her evde üç kişi yaşasa, 12 milyon kişi” dedi. Bir genç, “Torunlarınız bu evde yaşamış olsa, bu karanlıkta kalmış olsalar, insanın içi kaldırmaz” dedi.
Kılıçdaroğlu sözlerini şöyle sürdürdü:
“Sonuçta bunu sizin geniş kitlelere duyurmanız lazım, genç olarak. Beni yurt dışından da aradılar. Avrupa Sosyalist Partisi Başkanı da aradı. Mesela, Avrupa’da kışın elektrik kesintisi olmuyor. Ödesin veya ödemesin, kimsenin elektriği kesilmiyor. Bazı ülkelerde, düşük gelirli ailelere elektrik çekilir, diyor. Elektrik borcunun bir kısmını kamu ödüyor. Sosyal devlet… Durumu iyi olup da elektrik faturasını ödemeyenlerin voltajını düşürüyorlar. Yine aydınlık var, ışık var; ama televizyon izleyemiyor. İnternet çok ağır çalışıyor. Dolayısıyla o mecburen gidip parasını yatırıyor. Her insanın rahat edebileceği, enerjiden elektrikten yoksun bırakılamayacağı bir ortam yaratılmış zaten. Bütün gelişmiş ülkelerde üç aşağı, beş yukarı bu uygulamalar var.
Ben ondan bir rapor da istedim, Avrupa’daki diğer ülkelerdeki uygulamalar nasıl diye. O bana bir rapor gönderecek. AB’den bir rapor gelecek. Elektrik faturasını ödeyemeyen ya da bilinçli olarak ödemek istemeyenler için nelerin yapıldığına yönelik olarak bir rapor gelecek.”
“TEMEL İNSAN HAKKINI PAZARLAYAMAZSINIZ”
Gençlerden birinin “Elektrik firmalarının daha fazla kamuda olması gerekmez mi?” sorusuna Kemal Kılıçdaroğlu, şu yanıtı verdi:
“Biz bu direnişi yaparken, ‘beşli çeteden’ söz ettik ve bir de örnek verdik. Cengiz İnşaat. Onlar, büyük ihale alan, ihale alan değil aslında adrese teslim ihale verilen, dünyanın parasını kazanan… Şimdi siz elektrik faturasını ödediğiniz zaman, firmanın karını ödüyorsunuz, firmanın yaptığı sözleşmeye göre yapması gereken yatırımın bedelini ödüyorsunuz. Karını alıyor, yapması gereken yatırımı yapmıyor. Yapmadığı için Isparta’da olduğu gibi elektrikler kesiliyor. Sözleşmenin feshedilmesi lazım. Elektrik aslında bir kamu görevidir. Su, elektrik, doğal gaz, hatta internet. Artık bunlar, temel insan hakkı olarak ortaya çıkmıştır, 21. yüzyılda. İnternetsiz bir evi düşünmek doğru değil. Dünya ile iletişim kuracaksınız. Elektrik olmadığı zaman aygıtların büyük bir kısmı çalışmıyor. Bu artık bir temel insan hakkı.
Temel insan hakkını pazarlayamazsınız. Veriyorsanız, asgari güvencesini sağlamak zorundasınız. Diyeceksiniz ki, ‘Kimsenin elektriğini kesmeyeceksin.’ Bırakın evlerde elektrik kesilmesini, bu da yapılıyor. Çiftçi mesela kuyudan su çekecek, elektrik gerekiyor. Onun da elektriğini kesiyorsun. O da isyan ediyor. Faturayı ödemesi için ektiği ürünün satılması ve karşılığının alındıktan sonra ödenmesi lazım. Çünkü, her ay ürün elde edemiyor.
“DİRENMEK ZORUNDAYIZ”
Sosyal devletlerin bu tür sorunları sağlıklı, akılcı politikalarla çözmeleri gerekiyor. Çözemezseniz bu tür garip ortamlara yol açıyorsunuz. Şimdi elektriği kesilenler ise geniş, yoksul hak kesimleri. Bir aile şunu söylüyor, ‘Üç çocuğum var, ben evde yalnızım. İşe gidip çalışmaya başlasam, asgari ücretle bana iş verecekler, üç çocuğa kim bakacak. Kreşe versem, aldığım ücret kreşe yetmiyor. O zaman ben mecburen evde kalıyorum. Bir gelir elde ediyor, onunla da ben elektrik faturasını ödeyemiyorum, doğal gaz faturasını ödeyemiyorum; kesiliyor.’ Dolayısıyla, buna benzer dramatik tablolar yaşanıyor. Yaşanması, bizim kabul edeceğimiz bir şey değil. O nedenle, direnmek zorundayız.
‘Beşli çeteler’, uyuşturucu baronları, bunlar toplumun kanının emen keneler gibi. Devletin en büyük işlerini adrese teslim ihale ediyorsanız, milyar dolarlar aktarıyorsanız… Milyar dolarlar bir kişiye gitmiyor aslında, onun beslediği arkada siyaset aktörleri var. Siyasetin de kendi içinde çeteleri var. Onlar da para alıyorlar. Sana o ihaleyi verdim ama onun bir kısmını bana ver, beni finanse et; diyorlar. Uyuşturucu baronları ile kol kola gezip, fotoğraf çektirenler var. Dolayısıyla böyle bir tablo içerisinde, gençleri özellikle toplumun sorunların sahip çıkmaları gerekiyor. Biz, arkadaşlarıma söyledim; il başkanları, ilçe başkanları elektriği kesilen aileleri ziyaret etsinler. Bakıyorsun mesela, Gaziantep’ten bir video geldi, gencecik bir kız, anne dramı anlatırken o ağlıyor. Olmaz. Çocuğun en günahı var? Hiçbir günahı yok. O nasıl ders çalışacak? Hangi moralle okula gidecek.
Elektriği kesilen aileler, elektriğimiz kesildi diye kamuoyunun önüne de çıkamıyorlar. Yoksulluğun afişe edilmesini de istemiyor, aileler. Bunu sosyal devletin bilmesi lazım, aileyi koruması lazım. Aile Destekleri Sigortası bu açıdan çok önemli.
Bu arada şunu da söyleyeyim. Komşularımızla müthiş güzel bir dayanışma içindeydik. İlk lambalar söndüğü zaman, hepsi lambaları söndürmüştü. Biz yakın dedik. Yemekler geldi. Zaten iki kişiyiz.”
“BU DÜZENLE KAVGA ETMEMİZ LAZIM”
Bir genç Kılıçdaroğlu’na, “Son grup toplantınızda ‘kavga edeceğiz’ diye bir söylemde bulundunuz. Bu söylemin altında ne yatıyor?” sorusunu yöneltti. Kılıçdaroğlu, şu yanıtı verdi:
“Türkiye öyle bir noktaya geldi ki, anayasa askıda, hukuk sistemi askıda, yargı siyasetin emrinde, adalet dediğiniz kavram neredeyse yok oldu. O zaman biz bütün bu haksızlıklara karşı direnmemiz gerekiyor. Yani kavga etmemiz gerekiyor. Herkesin görevi var. Siz Türkiye’yi sığınmacıların merkezi haline getirirseniz, Türkiye’yi Avrupa’nın sığınmacı hapishanesi haline dönüştürürseniz, milyonlarca sığınmacı gelir ve bunların kimliklerini dahi doğru dürüst bilemezseniz; bu düzenle kavga etmeniz lazım. Uyuşturucu baronları ile siyasetin iç içe geçtiği bir düzen var. Bu düzenle kavga etmemiz lazım.
Bu kavgayı vermezseniz, bu kavgayı hepimiz vermezsek, başaralı olamayız. Çünkü karşımızda hukuku, adaleti, insan haklarını, toplumun sorunlarını bilen; o sorunları çözmeye amade bir iktidar yok. Dayatmacı bir iktidar var. Gezi olaylarında, beraat ettiğiniz davada tekrar yargılanıyorsunuz, bu sefer müebbet cezası alıyorsunuz. Buna benzer haksızlıklar çok fazla. Hepimizin bu mücadeleyi yapması lazım.
Kavga derken; sadece sosyal demokratlara, demokratlara değil aslında… Adaletten, hukuktan yana olan herkese sesleniyoruz. Herkese diyoruz. Bu yapı, anlayış, yönetim şekli. Türkiye’ye felaket getiriyor. En çok etkilenen kesim, gençler. Gençler özgürlük istiyorlar, rahat yaşamak istiyorlar, düşüncelerini özgürce ifade etmek istiyorlar. Ama böyle bir ortamda, gençler arzu ettikleri özgürlük atmosferini bir türlü yakalayamıyorlar. Acaba yurt dışına mı gitsem, arayışları başlıyor.
Yurtsever gençlerin, kendi ülkelerinde kalıp, bu mücadeleyi vererek, kendi ülkelerinde demokrasiyi getirmeleri konusunda verdikleri mücadelenin sonucunu almaları lazım. Evet iktidarı, biz değiştirdik demeleri lazım. Bunu yapabiliriz. 6 milyon 300 bin genç ilk kez oy kullanacak. 6 milyon 300 bin genç Türkiye’nin kaderini değiştirecek.
Gençler, dünya siyaset tarihine güzel bir armağan bırakmış olacaklar. Demokratik yollarla bir dikta yönetimini sandıkta yendik diye. Hiçbir yerde rastlanmadı. Siz bunu yapacaksınız. O nedenle işi sağ-sol olayından tamamen ayırıp, tamamen demokrasiye, insan haklarına, düşünce özgürlüğüne kilitlenip, bunun üzerinden toplumu örgütlemeliyiz. ve topluma, gerçekleri anlatmalıyız. Herkesin sorunlarına ilgi duyduğumuzu, sorunları çözmek için mücadele ettiğimizi, kendi sorunlarımızı çözmek için de mücadele ettiğimizi ifade etmeliyiz. Bunlar olduğu taktirde Türkiye’nin kısa süre içinde düzeleceğine inanıyorum.
“ASLINDA BU BİR MANİFESTO”
Son grup toplantısında söylediğim de buydu. Aslında bu bir manifesto. Artık, bizim hep beraber; toplumun her kesimi, aydın kesimi, sorumluluk hisseden her kesim, ülkenin geleceğinden endişe duyan her kesimin ortak hareket etmesi lazım. Bu kavga ortaklaştığımız bir kavga olmak zorunda.”
Bir gencin, “Bugün son elektriksiz geceniz” demesi üzerine Kılıçdaroğlu, “Bir hafta, sözünü vermiştim. Daha doğrusu söz vermiştik. Faturayı ödememeye beraber karar vermiştik. Elektriği kesilen vatandaşların içinde yaşadığı şartları bizim de yaşamamız lazım. Söylediklerimizin toplumda ağırlığının olması için. Elektrikler söndü deyip de aydınlıkta oturursanız olmaz. Söndüyse, o insanlar bir dram yaşıyorsa, o dramı hissetmeniz lazım. O zaman söylediğimiz sözlerin samimi olduğunu, yürekten olduğunu toplum anlamış olacaktır” dedi.
Bir gencin “Fatura da Selvi Hanım’ın üzerine galiba” demesi üzerine Selvi Kılıçdaroğlu, “Benim üzerime evet” dedi. Kemal Kılıçdaroğlu ise “Ama yarın ben ödeyeceğim. Cep telefonu ile ödeme yapacağız” diye konuştu.
Gençlerden birinin “Sosyal medyada faturanızı ödeyeceğini söyleyenler oldu” demesi üzerine Selvi Kılıçdaroğlu, “Onu samimi olarak da söyleyenler oldu, tabi. Orada amaç ödeyemediğimizden değil” karşılığını verdi.
“BİRİMİZ KARANLIKTAYSA HİÇBİRİMİZ AYDINLIKTA DEĞİLİZ”
Bir genç, “Evinde elektriği olmayan öğrenciler, kesinlikle ders çalışacak alan bulamıyorlar. Biz öğrenci olarak bu sıkıntıyı yaşasaydık çok büyük bir problem oluştururdu” dedi. Kılıçdaroğlu ise şunları söyledi:
“İnsan hayatında en büyük sıkıntı, yaşadığı standardın düşmesidir. Alışmışsanız belli bir yaşam düzeyine, geriye doğru gittiğinizde ruhsal, psikolojik olarak büyük bir sıkıntıya girersiniz. Düne kadar iyi bir yaşam sürdürürken, birdenbire elektrikleriniz kesiliyor. Böyle değerlendirmek lazım. Onların yaşadığı sıkıntılar gerçekten ağır. Bunu gördük. Mamak’ta bir eve gittik, Çocuk Esirgeme Kurumu’nda yetişmiş bir çocuk, 18 yaşından sonra; ‘kalamazsın burada’ diyorlar. Küçük bir yer tutmuş, onun da elektriğini kesmişler. Elektrik faturasını ödedik. Çocuk Esirgeme Kurumu’nda olan bir kızla tanışmışlar, onunla evlenecekler. ‘Senin bütün mobilyanı ben döşeyeceğim’ dedim. Güzel bir düğün yapacağız. Güzel bir evlilik yaptıracağız ona. Çok sayıda vatandaş da elektrik borcunu ödeyemeyen birçok insanın borcunu ödemeye başladı. Büyük sıkıntı çünkü.
Adalet kavgası, hak kavgası, Türkiye’yi aydınlığa çıkarma kavgası çok önemlidir. Birimiz karanlıktaysa hiçbirimiz aydınlıkta değiliz. Aydınlığı yaşatmak için ve sürdürülebilir kılmak için hiç kimsenin karanlıkta kalmaması lazım. Aydınlık günler dileği ile…”