Fakat bilim insanları aşılama programlarının başlamasıyla maskelerimizi atıp normal hayata geri dönemeyeceğimiz konusunda uyarılarda bulunuyor.
Aşılar nasıl işe yarıyor?
Aşı, modern dünyadaki en büyük tıbbi buluşlardan biri olarak görülüyor.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) aşılar sayesinde her yıl 20’den fazla ölümcül hastalığın 2-3 milyon kişiyi öldürmesinin engellendiğini söylüyor.
Bir nesil önce yaygın olan çocukluk hastalıkları bugün nadir olarak görülüyor.
Yüzlerce milyon kişiyi öldürmüş çiçek aşısı bugün yeryüzünden silinmiş durumda.
Fakat bir aşının bir hastalığı nadir görülen bir seviyeye geriletmesi on yıllar alan bir süreçti.
Bugün ise koronavirüs aşılarının bunu çok daha kısa bir sürede başarmasını umuyoruz.
Sonuçları açıklanmaya başlayan bazı Covid aşı deneylerinde yüzde 90 verimliliğe ulaşılması, pek çok kişinin kısa sürede sosyal mesafe ve maske gibi önlemlere ihtiyacımız olmayacağını düşünmesine yol açtı.
Aşılama programlarının planlandığı ABD ve İngiltere gibi ülkelerde bazı insanlar bahar aylarında normal hayata dönebileceğimize inanmaya başladı.
Fakat bilim insanları ve küresel sağlık uzmanları, başlangıçta kısıtlı sayıda dağıtılan ve öncelikli olarak sağlık çalışanları, hastalar ve yaşlılara yapılan aşıların bizi kısa sürede bizi eski hayatımıza döndürmeyeceği konusunda uyarılarda bulunuyor.
WHO Genel Direktörü Tedros Ghebreyesus, “Aşı mevcut önlemlerimizin yerini almayacak, onlara ek olacak” diyor ve ekliyor:
“Aşı tek başına bir pandemiyi sonlandıramaz. Gözetim, test, takip, karantina ve tedbirlere devam etmemiz gerek.”
Halkın ve siyasetçilerin bir kısmındaki iyimserlik ile bilim insanlarının ikircikliliği arasındaki bu fark, yeterli sayıdaki kişiye aşı yapmanın ne kadar zor bir görev olduğunu tam olarak anlamamaktan kaynaklanıyor olabilir.
Pek çoğumuzun farkında olmadığı şey, insandan insana bulaşan hastalıklarda herkesi gerçek anlamda koruyabilmek için çok sayıda kişiye aşı yapmak gerektiği.
Bunun nedeni ise aşıların yalnızca yapılan kişiyi değil, toplumda aşı olmamış kişileri de koruma özelliği.
Örneğin aşı yaptıran Ayşe’ye bakalım:
Aşılar bizi ve çevremizdekileri nasıl korur?
Toplum için sorun, hiçbir aşının yüzde yüz etkili olmaması.
Kızamık aşısı bu açıdan en başarılılar arasında yer alsa da verimlilik oranı yüzde 95-98 arasında değişiyor.
Pfizer/BioNTech ve Moderna’nın Covid-19 aşılarının verimlilik oranı ise yüzde 90’ın üzerinde olarak açıklandı. Deney koşullarının dışına çıkıldığında bu oranın düşüp düşmeyeceğini de bilmiyoruz.
Bu da demek oluyor ki aşı yaptıran her 10 kişiden yaklaşık biri koronavirüse karşı korumasız kalmaya devam edecek.
Toplumda herkesin aşı yaptırmayacağını da hesaba katınca, Covid-19’a karşı korumasız kişilerin oranı yüzde 10’dan da fazla olacak.
Bunlar hastalığa karşı en korumasız gruplarda da olabilir. Örneğin aşıların yaşlılarda daha az işe yaradığını biliyoruz – her ne kadar koronavirüs aşısı bu grupta umut vadeden başarı oranları gösterse de.
Bunun yanı sıra toplumdaki bazı insanlar, örneğin kanser tedavisi görmekte olanlar, sağlık gerekçeleriyle aşılanamayabilir.
Bu da demek oluyor ki toplumda çok sayıda kişi hastalığa açık kalmaya devam edecek. Arkadaşlarımız ve ailemiz de o insanlar arasında yer alabilir.
Ama yine de herkesi dolaylı bir şekilde korumanın bir yolu var: Kitlesel aşılama.
Toplumda yeterli sayıda insanı aşıladığımızda harika bir şey oluyor: Virüsün bulaşma zincirini kırılıyor ve bu da hâlâ Covid-19’a karşı korumasız kişileri adeta görülmez bir kalkan gibi koruyor.
Buna “toplumu koruma” veya “sürü bağışıklığı” deniyor.
Aşılar çok sayıda kişiyi dolaylı yoldan nasıl koruyor?
Bunun için kaç kişinin aşı yaptırması lazım?
Henüz bilmediğimiz şey, koronavirüs aşısı yaptıran kişilerin ne kadarının bulaştırıcı olma özelliğini de yitirdiği. Sürü bağışıklığı için bu kritik öneme sahip.
Bunu öğrenmek için biraz daha beklememiz gerekebilir fakat Pfizer/BioNTech aşısının arkasındaki bilim insanları aşının en azından bulaştırma riskini düşürebileceğini söylüyor.
Ancak bunu başarsa bile hassas grupların tamamen korunması için aşılanması gereken insanların oranı çok fazla.
Eski Birleşik Krallık Sağlık Bakanlığı Aşılama Direktörü Prof. David Salisbury, bunun nedeni şöyle anlatıyor:
Çok sayıda kişinin aşı olması herkesi korumak için neden yeterli değil?
Bilim insanları bu yüzden nüfusun önemli bir kısmı aşı olmadan sosyal mesafe önlemlerinin sonlanamayacağını söylüyor.
Prof. Salisbury “Yalnızca Covid-19’dan en çok etkilenen grupları korursanız o gruplar içindeki ölüm oranını ve hastanelerdeki yükü azaltırsınız fakat bu yayılımı durdurmaya yetmez” diyor.
Salisbury aşı olmayan insanlar arasında yayılım devam ettiği müddetçe bu insanların da aşı olmuş fakat bağışıklık oluşturamamış kişilere virüs bulaştırmaya devam edebileceğini vurguluyor.
Bu yüzden çevremizde virüse karşı savunmasız akraba ve arkadaşlarımıza bunu bulaştırma ihtimalimizin sıfıra yaklaşması için tüm coğrafi bölgelerde tüm yaş gruplarında çok büyük oranda aşılamayı tamamlamamız gerekiyor.
Prof. Salisbury, “Bu ulusal bir salgın değil, küresel bir pandemi. Bu yüzden virüsün yayılımını her ülkede engellemedikçe hiçbir ülke güvenli olmayacak” diyor.
Aşıların küresel uygulanma planlarına bakınca, öncelikli olarak az sayıda aşı sağlık çalışanlarına ve Covid-19’a karşı en savunmasız gruplara yapılacak.
Fakat ABD ve İngiltere gibi bazı ülkeler şimdiden risk grubunda bulunmayan kişilere yönelik aşı planlarını da açıkladı.
İngiltere’de Ulusal Sağlık Sistemi Nisan’a kadar tüm risk grubunu aşılamayı hedefliyor.
Hükümet uzun vadede ise 16 yaş üzeri herkesi aşılamak istiyor.
WHO virüs bulaşım zincirinin kırılması, sürü bağışıklığının sağlanması, her yerde herkesin güvende olduğunu söyleyebilmek için toplumların yüzde 65-70’nin aşılanması gerektiğini hesaplıyor.
Imperial College London’da bulaşıcı hastalıkların matematiksel modellemeleri üzerinde uzmanlaşan Prof. Azra Ghani, emin olmak için en az yüzde 70’in hedeflenmesi gerektiğini söylüyor.
Ghani’ye göre bunu başardığımızda hayatlarımız normale gelecek fakat o noktaya ulaşmak kolay olmayacak.
Bu süreçte varlığından bile haberdar olmadığımız sorunların karşımıza çıkması mümkün.
“Pandemiyi bitirebileceğimizi biliyoruz, sadece ne zaman olduğunu bilmiyoruz. Bu da en zor kısmı çünkü aşıyı tüm dünyaya dağıtmak meşakkatli.”
Milyarlarca insan nasıl aşılanabilir?
Birleşik Krallık’ın 68 milyonluk nüfusunu aşılamak bile zor bir görev olarak görülürken dünya genelinde 7,8 milyar kişiyi aşılamanın ne kadar uğraşlı olacağını hayal etmek kolay değil.
Daha önce bu boyutta bir işe hiç kalkışılmamıştı.
Aşılar ve içinde yer alacakları şişeler gibi yan ekipmanlarının çok büyük miktarlarda üretilmesi gerekiyor.
Bir süre boyunca aşı arzının talebe yetişemeyeceğini biliyoruz.
Üretilen aşıları fabrikalardan sağlık merkezlerine kadar uzun bir yolculuk bekliyor. Bu aşıların en ücra dağ, orman ve adalardaki toplumlara kadar ulaştırılması gerekecek.
Bazı aşı türlerinin -70 derece kadar soğukta depolanması ve nakliye edilmesi gerekiyor.
İngiltere’nin Pfizer aşısına ilk onay veren ülke olmasının ardından Ulusal Sağlık Sistemi kitlesel aşı merkezleri kurmak ve lojistik planlaması yapmak için çalışmalara başladı.
Fakat başka ülkelerde daha büyük sorunlar var.
Alman lojistik devi Deutsche Post DHL, Afrika, Asya ve Güney Amerika kıtalarının büyük kısmında yeterli soğutma ve depolama imkanı olmadığı, aşının insanlara ulaştırılacağı son kilometrelerin planlanmasının zor olduğu uyarısında bulundu.
Nüfusu ikna etmek
Yeterince kişiyi aşılama hedefinin gecikmesine yol açabilecek bir diğer şey de gerekli miktardaki insanı aşı yaptırmaya ikna etmek.
Sağlık yetkilileri artan “aşı tereddüdü” dalgasını aşmak zorunda kalacak.
Artan sayıda insan koronavirüs aşısı yaptırma konusunda kararsız olduğunu söylüyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre bu durum dünyadaki en büyük 10 sağlık tehdidi arasında yer alıyor.
British Academy ve Royal Society’nin araştırmasına göre Birleşik Krallık’ta halkın yüzde 36’sı aşı yaptırma konusunda çok isteksiz veya kararsız.
Geçen ay yapılan bir YouGov anketi de benzer bir sonuç bulmuştu.
Bu aşı tereddüdünün yanı sıra halihazırdaki aşı karşıtı hareketin yaydığı sahte haberler ve yanlış bilgiler pek çok ülkede yeterince insanı aşılayarak sürü bağışıklığına ulaşma hedefini zorlaştırabilir.
Prof. Ghani normalde aşı karşıtı olmayan fakat Covid-19 aşılarının bu kadar hızlı geliştirilmesi nedeniyle “biraz gergin” hisseden kişilere güvence vermenin süreci kolaylaştıracağını söylüyor.
Toplumu ikna etmenin gerektireceği emek nedeniyle sürü bağışıklığı hedefine ulaşmak öngörülenden daha uzun zaman alabilir.
Peki aşıdan sonra hayat normale dönecek mi?
Dünya nüfusunu aşılamanın bilimsel ve pratik zorluklarına rağmen iyi bir haber var: İlk aşı dalgasının Covid-19’la mücadelede önemli bir etkisi olacak.
Kısa vadede koronavirüse karşı en savunmasız grupların ölümünü azaltacak. Özellikle yaşlılar, hastalar ve sağlık çalışanları arasındaki ölüm oranları düşecek.
Pfizer/BioNTech aşısının 65 yaş üzerindeki nüfusta koruma oranının yüzde 94 olduğu tahmin ediliyor.
Kötü haber ise dört bir yanı birbiriyle bağlantılı hale gelmiş dünyamızda, tüm yerkürenin güvenli ilan edilip eski hayata dönebilmemiz için gereken kadar kişiyi aşılamak aylar, muhtemelen yıllar sürecek.
‘Aşı artı’ dönemi
Prof. Salisbury, aşıların bahara kadar bizi koronavirüs öncesi hayata döndürmesinin gerçek dışı bir beklenti olduğunu söylüyor.
Sağlık altyapısı kuvvetli ve kitlesel aşılama tecrübesi yüksek İngiltere gibi ülkelerin bile bulaşım zincirini o tarihe kadar kırmakta zorlanacağını anlatıyor.
Fakat en azından risk gruplarında yer alanlar önümüzdeki yıldan itibaren çok daha iyimser olabilir.
Geri kalanımızın ise “aşı artı” dediği bir dizi önleme uyması gerekecek.
Prof. Ghani tüm dünyanın normale dönmesinin iki yıldan uzun süreceğini fakat Birleşik Krallık gibi zengin ülkeler için bu sürenin daha kısa olabileceğini söylüyor.
Ghani, aşının pandemiyi bir noktada sonlandıracağını fakat virüsü yeryüzünden silemeyeceğini, bu yüzden tüm dünyanın aşılama faaliyetlerine devam etmesi gerektiği uyarısında bulunuyor.