“Yeni keşfedilen Wuhan Akut Solunum Sendromu’na (WARS) neden erkekler daha fazla yakalanacak?” diye soruyordu Moalem.
New York’ta yaşayan ve nadir genetik hastalıklar üzerine 20 yıldır araştırma yürüten 43 yaşındaki Kanadalı bilim adamının öngörüsü doğru çıktı.
Global Health 50/50 veri tabanına göre, verilerine ulaşılan ülkelerin çoğunda Covid-19 nedeniyle hayatını kaybeden erkeklerin sayısı kadınlardan daha fazla.
30 Kasım itibarıyla, Yemen, Bangladeş, Tayland, Malavi, Nijerya, Afganistan ve Pakistan’da ölenlerin dörtte üçünden fazlası erkek hastalar.
Türkiye, Sırbistan, Kırgızistan ve Hong Kong’da ise bu oran yüzde 62 civarında.
Covid-19’dan en fazla ölümlerin olduğu Hindistan ve Meksika’da bu oran yüzde 64, Brezilya’da yüzde 58, ABD’de ise yüzde 54.
Aynı kuruluşun verileri, kadınlar ile erkeklerin hastalığa yakalanma oranında ise herhangi bir farklılık göstermiyor.
Peki erkekler neden Covid-19’dan daha fazla etkileniyor, kadınlar neden bu hastalığa daha iyi dayanıyor?
Kadınlar daha dirençli
Cinsiyetler arasında hayatta kalma oranındaki farklılıklar erken yaştan itibaren kendisini gösteriyor.
Dünya çapında 100 kız çocuğuna karşı 105 erkek çocuk doğuyor, ancak kız çocuklarının hayatta kalma oranı daha yüksek.
Yetişkinliğe erişildiğinde ise kadınlar o yaştaki nüfusun yarıdan fazlasını oluşturuyor.
Hemen hemen tüm ülkelerde kadınların ortalama ömrü erkeklerden 6-8 yıl daha fazla. 100 yaşına ulaşan her erkeğe karşı dört kadın bu yaşa ulaşıyor.
Covid-19’un Brezilya ekonomisi ve nüfusu üzerindeki etkilerini inceleyen nüfus bilimcisi Jose Eustaquio Diniz Alves’e göre, “Kadınların hayatta kalma oranı daima uzun vadede daha yüksek olmuştur. Covid-19 da bunu doğruluyor.”
Ayrıca hastalıklara karşı direnç bakımından da kadınların daha güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olduğu ve erkeklere kıyasla bazı kanser türlerine karşı daha az risk taşıdıkları biliniyor.
Kadınların kalp ve damar hastalıklarına, bazı viral enfeksiyonlara yakalanma riskinin da daha düşük olduğunu gösteren veriler de var.
2003’te farklı bir koronavirüsün yol açtığı SARS salgını sırasında Hong Kong’da ölen 299 kişinin yüzde 57’si erkekti. 1918’deki İspanyol gribi salgınından da erkekler daha fazla etkilenmişti.
Peki bu orantısızlık neden kaynaklanıyor?
Dr. Maolem’in de savunduğu bir teoriye göre, hayatta kalma bakımından kadınlar daha güçlü.
“Kadınların Genetik Üstünlüğü Üzerine” adlı kitabında Maolem, davranış ve yaşam tarzı tercihlerinin oynadığı role rağmen, kadınların biyolojik olarak erkeklerden daha güçlü olduğunu gösteren verilere yer veriyor.
Kadınlar, genel olarak daha düzenli doktora gidiyor, daha az sigara içiyor, daha sık el yıkıyor. Erkekler ise tipik olarak daha riskli davranışlar gösteriyor ve hastalıklara karşı zamanında müdahalede bulunmuyor.
Brezilyalı nüfus bilimci Alves’e göre, Covid-19 bakımından kadınların hayatta kalma oranının daha yüksek olması birçok faktöre bağlı. “Ölüm oranı bakımından biyolojik faktörlerin açıklayıcılığı sosyal faktörlerden daha az” diyor.
Kadınların salgından kurtulma şansının daha yüksek olmasını açıklama girişimlerini “hemen hemen kesinlikle geçerli” görse de Dr. Moalem, bu konuyu açıklayıcı olabilecek başka etkenlere de bakmak gerektiğini söylüyor.
Nisan ayında New York Times gazetesine yazdığı bir makalede, “Bu açıklamalarda göz ardı edilen şey, koronavirüsün erkekler üzerindeki orantısız etkisi anormal değil. Hayatta kalma bakımından erkekler daha zayıf” diyordu.
Bunun nedenini ise genlerin işleyişine bağlıyor.
X kromozomunun gücü
İnsanların her hücresi normalde 23 çift olmak üzere toplam 46 kromozomdan oluşuyor.
Bunların 22 çifti kadın ve erkekte aynı. 23. çiftteki farklı kromozom cinsiyeti belirliyor. Bunlar kadınlarda iki X kromozomu iken, erkeklerde X ve Y kromozomu olarak ayrışıyor.
X kromozomu Y kromozomundan yapısal olarak daha büyük ve daha karmaşık. Hücre fonksiyonu açısından gerekli proteinleri üreten uzun genetik madde dizilimine sahip yaklaşık 1150 gen içeriyor.
Y kromozomunda ise 60-70 gen bulunuyor.
Ancak iki adet X kromozomunun olması kadınların iki kat daha fazla X bağlantılı protein ürettiği anlamına gelmiyor.
Dişi hücrelerinde bu X kromozomlarından sadece birisi aktif hale geliyor. İkinci kopya ise rastgele “inaktive” edilerek etkisizleştiriliyor. Her hücre aynı X kromozomunu devre dışı bırakmıyor ve bu durum kadınlara avantaj sağlıyor.
Bir erkeğin X kromozomunda hastalığa yol açan bir gen varsa, bu hastalığın ortaya çıkma ihtimali daha yüksektir.
Kadında ise aynı hastalığın olması halinde, sağlıklı X kopyasına sahip olan hücreler, genlerin doğru şekilde ifade edilmesini sağlayacaktır. Kadınlarda da bu hastalık ortaya çıkmakla birlikte, daha hafif geçirme olasılıkları yüksek olacaktır.
İnaktivasyon sürecinden ‘kaçış’
Son 15 yılda bilim insanları, ‘X kromozomunun inaktivasyonunun tamamlanmamış olması’ şeklinde ifade edilebilecek bir başka süreç hakkında da daha fazla bilgi sahibi oldu.
Burada, genlerin hem aktif hem de aktif olmayan X kromozomlarında ifade edilmesi durumu söz konusudur.
Helsinki Üniversitesi Moleküler Tıp bölümünden araştırmacıların 2017’de yaptığı bir çalışmada, X inaktivasyon sürecinin tamamlanmaması olgusuna X kromozom genlerinin en az yüzde 23’ünde rastlandığı görüldü.
Bu genler hiçbir zaman aktif X kromozomunda olduğu gibi tam olarak ortaya çıkmasa da, bu “kaçış” fark yaratmak için yeterli oluyor, genetik hastalığın kadınlarda daha hafif görülmesini sağlıyor.
Dr. Maolem, bu farklılıkların kadınların sadece daha uzun ömürlü olmasını değil, prematüre doğan kız bebeklerin yoğun bakımda yaşam şansının daha fazla olmasını da açıklayıcı nitelikte olabileceğini söylüyor.
Diğer faktörler
Diğer çalışmalar, kız bebeklerin akciğerleri daha erkenden olgunlaştığı için yenidoğan yoğun bakım ünitelerinde hayatta kalma oranlarının daha yüksek olduğunu gösterdi. Böylece, yenidoğan dönemindeki başlıca ölüm nedenlerinden biri olan solunum sorunlarının ortaya çıkmasından korunuyorlar.
Ama kadın ve erkekler arasındaki farklılıkların açıklanmasına yardımcı olabilecek başka faktörler, örneğin hormonlar da var .
Yüksek seviyedeki erkeklik hormonu testesteron, riskli davranışlar ve grip aşısı olduktan sonra bağışıklık sisteminin daha zayıf bir tepki vermesiyle ilişkilendirildi.
Kadınlık hormonu östrojenin ise, anti-inflamatuvar özellikleri var ve bağışıklık sisteminin gösterdiği tepkileri güçlendiriyor.
Uzmanlar aynı zamanda, anjiotensin-dönüştürücü enzim 2, ya da ACE2’yi araştırıyor. Bu enzim, koronavirüse bir giriş vücuda giriş noktası sağılyor ve X kromozomunda yer alıyor.
Kadınlarda X kromozomundan iki kopya olduğu ve bu sayede X bağlantılı hastalıklardan daha az etkilendiklerinden, bazı uzmanlar kadınların Covid-19’dan daha az etkilenmelerinin bir açıklamasının bu olabileceğini söylüyor.
Cinsiyet bir risk faktörü mü?
İlk ortaya çıkışından bu yana, Covid-19’un bir solunum yolları hastalığından çok daha fazlası olduğu görüldü.
Kardiyovasküler sistemi, böbrekleri ve hatta koku ve tat alma duygularını etkileyebiliyor. Tüm bunları açıklayabilecek bir faktör hala bulunamadı.
Uzmanlar, cinsiyetin Covid-19’da bir risk faktörü olup olmadığının belirlenebilmesi için geniş kapsamlı bir çalışma yapılması gerektiğini söylüyorlar.
Bunun için, hastalığı orta ve yoğun şiddette geçiren çok sayıda insanın gen dizilimlerinin incelenmesi ve hangi genetik farklılıkların rol oynadığnıın belirlenmesi gerek.
Bu yapılsa bile, yaş, mevcut hastalıklar, davranışlar ve sosyoekonomik koşullar, özellikle de yoksulluk gibi genetik olmayan faktörlerin de hesaba katılması lazım.
Çünkü Covid-19 aynı zamanda yaptıkları işler ve yaşadıkları koşullara göre de insanları etkiledi.