Genelde beyaz geceleri ile anılır çarların şehri St. Petersburg ama ben kış halinden de çok keyif aldım. Lapa lapa karların yağdığı, bembeyaz manzaralar izleyebileceğim sıcacık kafeleriyle içimi ısıtan ve kışı tüm güzelliği ile yaşayan şehirleri çok seviyorum. Dünyanın en güzel şehirlerinden biri olarak anılan Rusya’nın ikinci büyük şehri St. Petersburg’a geldiğimde, bu kış atmosferini yaşamak için doğru adreste olduğumu gördüm.
Sovyetler Birliği döneminde Leningrad olarak adlandırılan St. Petersburg, Neva Nehri ve 42 ada üzerinde konumlanmış, 55 kanalı ve 500’e yakın köprüsü ile Kuzey’in Venedik’i olarak anılıyor. Şehir öyle bir müzeye ev sahipliği yapıyor ki Ruslar bu müze ile ne kadar övünse az. Bahsettiğim müze dünyanın en büyük ve en önemli müzelerinden olan, içerisinde üç milyondan fazla eser bulunduran ve Guinness Rekorlar Kitabı’na giren Hermitage Müzesi.
Tüm bu görkemli yapıları yetmiyormuş gibi şehrin ortasından bir de Neva Nehri geçiyor. Daha da büyüleniyorsunuz. Şehrin en meşhur caddesi Nevski caddesinde kafeler, restoranlar, mağazalar, rengarenk matruşkaların olduğu göz alıcı hediyelik eşya dükkanları var. Cadde boyunca sokak ressamlarını ve müzisyenlerini görüyorsunuz. Dikkatimi çeken şey, şehirde gündüz de gece de yürüsem soğuğa rağmen çoluk çocuk herkesin dışarıda zaman geçiriyor olması. Bir de burada insanlar Rusya’nın diğer şehirlerine göre daha sıcakkanlı ve kibar. İlber Ortaylı bu şehrin insanlarını şöyle övüyor: “Leningrad insanları yüzlerinden anlaşılır. Bu sadece kutba yakın coğrafyanın getirdiği beyaz ten, mavi göz ve sarışınlıkla ilgili değildir. St.Petersburglu’nun davranışı ve yüz hatları bile değişiktir.”
PETERSBURG GEZİLECEK YERLER
Hermitage Müzesi
İngiltere’nin British Müzesi ya da Fransa’nın Louvre Müzesi neyse Rusya için de Hermitage Müzesi o. Dünyanın en büyük beş müzesinden biri olarak kabul ediliyor Hermitage. 16 sevgilisi olması ile ünlü Çariçe Katerina’nın kışlık sarayı olarak Neva Nehri’nin kıyısında yapılmış Hermitage. Müzede sergilenen üç milyona yakın eserin görülebilmesinin 11 yıl aldığı söyleniyor. Bütün eserleri görme imkanınız olmadığı için önemli bölümlere öncelik tanıyarak bir gününüzü ayırarak gezebilirsiniz.
Dostoyevski’nin Evi
Görülmesi gereken bir diğer müze, dünyaca ünlü Rus yazar Dostoyevski’nin son üç yılını geçirdiği ve ‘Karamazov Kardeşler’ romanını yazdığı evi. Dostoyevski’nin kendi el yazması notları, kalemi, çay bardağı gibi özel eşyalarını görme şansınız var.
Idiot Restoran
Şehrin buram buram edebiyat koktuğundan bahsetmiştim. Idiot Restoran, bu ruhu yaşayabileceğiniz yerlerden biri. Ben de Dostoyevski seviyorsa vardır bir nedeni deyip gittim Idiot’a. Dostoyevski’nin Budala romanında geçen kahraman Prens Mışkin’den ilham alınarak dekore edilmiş. Müthiş bir ambiyansı var. Saatlerce oturup kitap okuma isteği veriyor hatta böylesi bir ortamda insanın kitap yazası geliyor. Buraya giderseniz kütüphaneye çevrilmiş odasında oturup ‘Budala’ kitabına bir göz atın mutlaka.
Kanlı Kilise
Kremlin Sarayı’na benzeyen mimarisiyle Voskresenia Khristova Kilisesi mutlaka görülmesi gereken yerlerden. Çar II. Alexander’ın devrimci bir grup tarafından öldürüldüğü noktada yapıldığı için kanlı kilise olarak da anılıyor. Kilisenin soğan kubbeleri ve renkleri ile masalsı bir görünümü var.
Kazan Katedrali
Nevski caddesi üzerinde dikkatinizi çekecek bir diğer yapı ise Roma’daki St. Peter Bazilikasından ilham alınarak yapılan yarım ay şeklindeki görünümüyle Kazan Katedrali. St.Petersburg’u işgal eden Napolyon’a karşı zafer kazanan Feldmareşal Mihail Kutuzov’un mezarı bulunuyor. Katedralin hemen karşısında ise görmezden gelemeyeceğiniz gösterişli bir bina var: Singer Binası. İçerisindeki kitapçıda ve kafesinde keyifli zaman geçirebilirsiniz.
Saint Isaac Katedrali
Kesinlikle şehrin en güzel yapılarından biri. Dünyanın en büyük kubbeli yapılarından biri olan Saint Isaac Katedrali’nin kubbesinde 100 kg. saf altın kullanılmış. Puşkin’in son uzun şiiri “Bronz Süvari” ile adını duyuran ikiz aslan heykellerini mutlaka görün.
Peterhof Sarayı
Çar Büyük Petro Baltık Denizi kıyısında Fransa’nın Versay Sarayı’ndan ilham alarak yaptırmış sarayı. Petro’nun hem deli hem de büyük olduğunun kanıtlarından birini görmek isterseniz devasa bahçeleri ve çeşmeleri ile bu sarayı mutlaka ziyaret etmelisiniz.
Literary Cafe (Edebiyat Kafe)
Puşkin, hayatına mal olan düelloya gitmeden önce son kez bu kafede oturup kahve içmiş. Kapıda sizi Puşkin’in heykeli karşılıyor. Biz gittiğimizde canlı klasik müzik konseri vardı. Bu tarz etkinlikleri yakalayabilirsiniz Literary Cafe’de.
PETERSBURG’TA YEME-İÇME
Rusların en sevdiğim lezzetleri borş çorbaları ve krepleri. Tabii bir de ballı pastaları Medovik. Lahana, pancar, patates ve etle yapılan Borş çorbası benim için bir lezzet şöleni. Şehirdeki en iyi krepleri yiyebileceğiniz yer ise Teremok. Hem tatlı hem de tuzlu seçenekler var. Ben en çok somonlusunu sevdim. Kreplerin yanında meşhur içecekleri Kvas ve Morcu deneyin. Ballı kek Medovik için Korzhov’u tercih edebilirsiniz. Rusya’nın meşhur dana stroganoffunu da mutlaka deneyin. Bunun için adres ise Stroganoff Steak House. Çeşitli Rus yemeklerini deneyebileceğiniz bir diğer adres ise zincir restoranları ve ferah atmosferi ile Market Place.
Ayrıca St.Petersburg’u gezmeye gelenler için Dostoyevski’nin ‘Suç ve Ceza’sının haritası çıkarılmış. Romanda geçen mekanlara gidip şehri romanın bohem kahramanı Raskolnikov’nın izinden de gezebilirsiniz. Dostoyevski, St.Petersburg’u “dDünyanın en muhteşem şehri” diye tanımlamış. St. Petersburg’un nasıl güzel bir şehir olduğunu Suç ve Ceza’da geçen şu diyalog da gösteriyor:
“Petersburg’ta yok yok, desene?”
“Evet kardeşim bu Petersburg’ta yok yoktur!”