Londra’nın finans merkezi City of London’ın Politika Direktörü Catherine McGuiness, İngiltere’nin AB ile serbest ticaret anlaşması müzakerelerinin başlaması öncesi, tarihi 15. yüzyıla dayanan Guidehall binasında AA muhabirine yaptığı açıklamada, İngiltere’nin AB ile zorlu bir müzakere sürecine gireceğini söyledi.
McGuiness, “(AB’deki) Ortaklarımızdan rekabet gördük. Evet, Lüksemburg ve Dublin’e giden bazı yatırım yöneticileri oldu ama büyük sayılarda değil.” diye konuştu. Londra’nın Brexit ile birlikte en büyük rakibinin aslında Frankfurt, Paris, Dublin, Amsterdam, Lüksemburg gibi finans merkezleri olmadığını belirten McGuiness, “Rakibimiz New York. Biz gelecekte de Avrupa’nın ve dünyanın en büyük finans merkezi olmaya devam edeceğiz.” dedi.
McGuiness, İngiltere’de son yıllarda Brexit’ten kaynaklı belirsizlikler olmasına karşın Londra’da, finans sektöründe birçok farklı alanda canlılık yaşandığını ifade ederek, şunları kaydetti:
“Londra’nın gücü sayesinde sektörün uzun vadeli geleceği konusunda kendimize güveniyoruz. AB ile değişen ilişkilerimiz tabii ki bazı işletmelerin de değişmesine neden olacak. Örneğin, fintech alanında gelişme görüyoruz. Küresel döviz merkezi olarak gücümüzü koruyoruz. Gücümüze ilişkin pozitif işaretler gözlemliyoruz.” McGuiness, finans sektöründeki çoğu işin, finans pozisyonlarının 3’te 2’sinin Londra dışında olduğunu da bildirdi.
İNGİLİZ FİNANS SEKTÖRÜ KAN KAYBETTİ
İngiltere’nin 2016 yılında yapılan AB referandumundan çıkış tarihine kadarki belirsizlik döneminde finans sektörü kan kaybetti. Merkezi Londra’da bulunan düşünce kuruluşu New Financial’ın raporuna göre, İngiltere’deki bankalar, AB referandumundan geçen yılın mart ayına kadar yaklaşık 900 milyar sterlin değerinde varlığı İngiltere’den AB ülkelerine taşıdı. İngiltere’deki 275 şirket de Brexit nedeniyle operasyonlarının bir kısmını İngiltere dışına çıkardı.
Bu arada, merkezi New York’ta bulunan danışmanlık şirketi Duff & Phelps tarafından hazırlanan “Küresel Regülasyon Görünümü” raporuna göre, New York, Londra’yı geride bırakarak 2019 yılında dünyanın en büyük finans merkezi konumuna yükseldi. 2019 yılı itibarıyla ankete katılan üst düzey finans yöneticilerinin yüzde 56’sı New York’u, yüzde 34’ü Londra’yı öncelikli finans merkezi olarak gördüğünü belirtirken, 2018’de ankete katılanların yüzde 53’ü Londra’nın, yüzde 42’si de New York’u öncelikli finans merkezi olarak gördüğünü ifade etmişti. Ankete, dünyanın farklı noktalarından 240 üst düzey finans yöneticisi katılmıştı.
FİNANS SEKTÖRÜNÜN İNGİLİZ EKONOMİSİNE KATKISI 132 MİLYAR STERLİN
İngiliz parlamentosu tarafından geçen yılın temmuz ayında yayımlanan “Finansal Hizmetler ve İngiliz Ekonomisine Katkısı” başlıklı rapora göre, sektörün İngiliz ekonomisine olan katkısı 2018 yılında 132 milyar sterlin oldu. İngiltere’de finans sektörünün toplam ekonomi içerisindeki payı yaklaşık yüzde 6,9 seviyesinde bulunurken, sektörün üretiminin yüzde 49’u tek başına Londra’daki finans merkezinden geliyor.
Ülkede finans sektöründe çalışan yaklaşık 1,1 milyonluk kalifiye iş gücü, toplam iş gücü içerisinde yüzde 3,3’lük paya sahip. İngiliz parlamentosunun 2017 yılına ait verilerine göre, İngiltere’nin finans sektöründeki toplam hizmet ihracatı yaklaşık 60 milyar sterlin, hizmet ithalatı ise yaklaşık 15 milyar sterlin seviyesinde bulunuyor. Söz konusu verilerin detaylarına bakıldığında, AB pazarının önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. İngiltere’nin finansal hizmetler alanındaki ihracatının yaklaşık yüzde 43’ü tek başına AB ülkelerine yapılıyor. İngiltere finansal hizmetler ithalatının yüzde 34’ü de AB’den geliyor.
İngiliz finans sektörünün ekonomiye yıllık vergi katkısı, yaklaşık 29 milyar sterlin seviyesinde bulunuyor.