Bakan Özersay, kapalı Maraş’ın açılması süreci, Doğu Akdeniz’deki gelişmeler, Rumlarla yürütülen müzakere süreci ve güncel konularla ilgili AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.
Özersay, Doğu Akdeniz’deki gelişmelerle kapalı Maraş’ın açılmasını ilişkilendirmediklerini ve böyle bir noktadan hareket etmediklerini söyledi.
Kendilerine zaman zaman Doğu Akdeniz’deki meseleyle Maraş konusunun ilişkilendirilmesi hususunda sorular geldiğini ifade eden Özersay, “Kıbrıs Rum tarafı bunu (Maraş’ı) kendileriyle oturup konuşmamız gerektiğini söylüyorlar. İki tarafın oturup konuşması ve Birleşmiş Milletler (BM) yönetimi altında açılması gerektiğini söylüyorlar. O bağlamda Doğu Akdeniz’deki doğal gaz meselesiyle ilgili kendilerine bir cevap veriyoruz. ‘Bize de ait olduğunu kabul ettiğiniz doğal gazı gelin konuşalım, birlikte karar verelim ve paylaşalım dediğimizde, hayır bu benim egemenlik meselem, senle konuşmam, diyorsun da ben, KKTC’nin toprak parçası olan, askeri bölge statüsünde ve benim egemenliğimde olan kapalı Maraş’ı neden senle oturup konuşayım ki?’ Eğer Kıbrıs Rum tarafı bazı şeylerin daha farklı olmasını istiyorsa, önce kendi tutum ve davranışlarına bakmak zorundadır.” diye konuştu.
Özersay, kapalı Maraş konusunun “şimdi” gündeme gelmesine ilişkin de Kıbrıs müzakerelerinin 1968’de başladığını, yarım asırdır kapsamlı çözüm bulunamadığını ve yakın gelecekte olacağı yönünde bir perspektif ve umudun dahi olmadığını anlattı.
“STATÜKONUN TEKERİNE BİR ÇOMAK SOKMAK GEREKİR”
Bakan Özersay, şöyle devam etti:
“O halde kapsamlı çözüm bağlamında ve toprak ayarlamasının parçası olarak düşünülmüş olan kapalı Maraş’la ilgili neden beklemeye devam edelim. Hayat devam ediyor sonuçta. Neden yine kapsamlı çözümün konusunu teşkil eden bu Ada’nın başka yerlerinde hayat devam ediyor da neden kapalı Maraş’ta hayat dondurulsun ve orada kalsın? Kapalı Maraş geçen yıllar içerisinde Kıbrıs’taki statükonun sembolü durumuna dönüşmüştür. Dolayısıyla 50 yıldan sonra müzakerelerden bir sonuç çıkmamışken, taraflar arasında bir ortak vizyon yokken, bir öngörüde bulunmak dahi mümkün değilken artık kapsamlı çözümün dışında kapalı Maraş’a dokunmak ve statükonun tekerine bir çomak sokmak gerekir. İnsanların algısında da realitede de bunu kırmak gerekir çünkü biraz akıl dışı bir durum var orada.”
Halihazırda bir kapsamlı çözüm müzakeresi olmadığını dile getiren Özersay, Maraş’ın o bağlamda konuşulmasının manasız olduğuna dikkati çekti.
Özersay, KKTC’deki mevcut hükümetin ortakları arasında Maraş’ın geleceğine ilişkin örtüşen bir vizyon olduğunu belirterek, “Maraş, hükümet programında yok ama hükümetin örtüşen bir vizyonu olduğu için bilimsel verileri ortaya çıkarıp, o verilere göre doğru politikayı şekillendirip, ileride hayata koyma düşüncesindeyiz.” ifadelerini kullandı.
“RUMLAR YÖNETİMİ VE ZENGİNLİĞİ PAYLAŞMAYA HAZIR DEĞİL”
Kıbrıs’ta kapsamlı bir çözüm bulunamıyor olmasının, daha da önemlisi federal bir ortaklığın kurulamıyor olmasının bazı nedenleri olduğunu kaydeden Özersay, “Kıbrıs Rum toplumu, yönetimi ve zenginliği Kıbrıs Türk topluluğuyla paylaşmaya hazır değil. Oysa federal ortaklıklarda en önemli unsurlardan bir tanesi ilgili tarafların yönetimi ve zenginliği paylaşmaya hazır olmasıdır. Kıbrıs Rumlarında bu yok. 2004’te BM Genel Sekreteri’nin bu doğrultuda kendi tespiti var.” dedi.
Özersay, federal ortaklığın hem kurulabilmesi hem de yaşatılabilmesi için karşılıklı güvene ihtiyaç olduğunu vurgulayarak, Kıbrıs’ta bir güven sorunu olduğunun altını çizdi. Bakan Özersay, şunları söyledi:
“Tarafların bir uluslararası uyuşmazlığı, özellikle bir etnik uyuşmazlığından bahsediyorsak, çözme yönünde aynı olmasa bile en azından birbirine yakın bir ihtiyaç hissetmeleri gerekiyor. Bu karşılıklı ihtiyaç özellikle Kıbrıs Rum tarafının içinde bulunduğu koşullar itibarıyla yok. Rum tarafı, Kıbrıs sorununu çözmeden de AB üyesi olabiliyorsa, tek yasal hükümet muamelesi görebiliyorsa ve doğal gazı tek başına çıkarıp dünya piyasalarına aktarabileceği kendilerine söyleniyorsa, ‘Neden Kıbrıs sorununu çözsün?’ diye haklı bir soru ortaya çıkıyor. Bu şartlar bulunmadığı içindir ki federal ortaklık çok gerçekçi görünmüyor. O zaman iki seçenek kalıyor. Ya mevcut şartları değiştirmek için birileri bir şey yapmalı, o zaman bir federal ortaklık kurulur, ya da mevcut şartları veri olarak kabul edip federal ortaklık dışında başka türlü bir ortaklık kurulması için artık yeni fikirleri konuşmamız gerekir.”
“BELLİ BİR KAVRAM KULLANMAKTAN İMTİNA ETMEK GEREKİR”
Kıbrıs’taki yeni fikirlerin adının henüz konulmamış olmasının özel bir sebebi olduğuna dikkati çeken Özersay, “Çünkü Kıbrıs’ta pek çok kavram, ya belli siyasiyle ya da belli bir dönemle ilişkilendirilmiş veya karşılıklı suçlama için kullanılmış ve o kavramların içi boşaltılmış durumda. Örneğin, Kıbrıs’ta yine bir ortaklık türü olan konfederasyon kelimesinden bahsettiğinizde sizi otomatik olarak çözüm karşıtı ilan edebiliyorlar çünkü geçmişte çözüm olmasına karşı olanlar konfederasyon demişler. Ya da 2 devletin kendi arasında kuracağı ilişkiden bahsettiğinizde, ayrılıkçı olduğunuz veya bir çözüme karşı olarak suçlanabiliyorsunuz. O nedenle belli bir kavram kullanmaktan imtina etmek gerektiğini düşünüyorum, esas olan içeriktir. Tarif ettiğim şartlar bağlamında olabilecek şey, iki taraf arasında paylaşmaya dayalı bir federasyon yerine, iş birliğine dayanan bir ortaklık kurmaktır. Bunu da kademeli olarak yapmaktır.” değerlendirmesinde bulundu.
Kıbrıs’ta ortaya çıkacak devletin nasıl olacağı konuşulduğunda, iki tarafın en temel noktalarda dahi aynı cümleleri kurmalarına rağmen farklı şeyleri anladıklarına dikkati çeken Özersay, Ada’da bir ortak vizyon eksikliği olduğunu vurguladı.
Özersay, Doğu Akdeniz’de Türkiye ile Kıbrıs Türk tarafının, gayri adil olan bir durumu adil bir noktaya çekmek için dengeleyici adımlar attığını söyledi.
“ARTIK BİR DENGE KURULDU”
Bakan Özersay, şunları kaydetti:
“Biz, 2011’e kadar sadece protesto eden, sahada olmayan, diğer tarafın sahada yaptıklarına karşı olduğunu söyleyen konumundaydık. Sadece protesto mektupları yazıp, BM ve AB’ye gönderirdik. Bugün için atılan adımlar, gerginlik yaratmaya dönük adımlar değildir. Bilakis, bir Amerikan şirketi orada kazı yapabiliyorsa, bir Türk şirketi de kazı yapar. Bir Fransız, İtalyan şirketi kazı yaptığı gibi bir Türk şirketi de kazı yapabilir. Kıbrıslı Rumlar bu zenginliğin ortağı olarak lisans verdiği gibi, Kıbrıslı Türkler de bu zenginliğin ortağı olarak lisans verir. Onlar, sismik araştırma yaptırabildiği gibi biz de sismik araştırma yaptırabiliriz. Rumlar, komşu ülkelerle deniz yetki alanı sınırlandırması anlaşması gibi münhasır ekonomik bölge anlaşmaları yaptılar, biz de Türkiye Cumhuriyeti ile kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşması yaptık. Yani aslında bizim faaliyetlerimiz, onların faaliyetlerini önlemeye dönük faaliyetler değil, dengelemeye dönük faaliyetler olmuştur. Artık bu denge kuruldu. Dolayısıyla bizim yaptığımız kontrollü bir gerginlik bile değil çünkü gerginlik yaratmıyoruz.” ifadelerini kullandı.
Özersay, Kıbrıslı Rumlar kaynakları çözüm olmadan kullanabilirken Kıbrıslı Türklerin kullanım hakkının çözümden sonraya ertelenme talebinin adil bir yaklaşım olmadığını belirtti.
Oturup kapsamlı çözümü beklemeye gerek olmadığının altını çizen Özersay, “Kapsamlı çözümü bir ön şart olarak ortaya koymaya gerek yoktur. Bundan önce spesifik bir konuda, yani enerji veya doğal zenginlikle ilgili alanlarda tarafların konuşması ve iş birliği yapması gerekir. Hatta bu bazı başka alanlarda başlangıç olan bir iş birliğinin daha ileri taşınmasında bir fırsat da olabilir.” diye konuştu.
“KARŞILIKLI BAĞIMLILIK ÖLÇÜLÜ DAVRANMAYA YÖNLENDİRİR”
Özersay, AB’nin hatası sebebiyle Kıbrıs’ta 2004’te çok önemli bir fırsat kaçırıldığını belirterek, “O dönemde bir ‘şarta bağlama’ yaklaşımı yapılmadı. Eğer 2004’te Kıbrıslı Rumlara AB’ye üye olabilmeniz için ‘çözüme evet demeniz gerekir.’ denilmiş olsaydı, durum çok daha farklı olurdu. Bugün için Kıbrıslı Rumlara ‘Bu doğal gazdan yararlanabilmeniz için Kıbrıs sorunun çözümü değil Kıbrıs Türklerinin rızasını da almanız gerekir.’ denilse burada bölgesel anlamda ciddi bir barış ortamı oluşmaya başlayacaktır diye düşünüyorum. Bu bizi bir kapsamlı çözüme de götürür ve iyi bir başlangıç olur.” dedi.
Özersay, uluslararası aktörlerin ellerindeki gücü kullanması, iki taraf arasında doğal gazla ilgili iş birliği başlaması ve bölgesel aktörlerin bu iş birliği ile diyalog platformunun içine dahil olması halinde, Doğu Akdeniz’in çok daha istikrarlı ve güvenli bir bölgeye dönüşeceğini söyledi.
İki taraf arasında karşılıklı bağımlılığın ancak böyle gelişebileceğini anlatan Özersay, “Bu karşılıklı bağımlılık ilişkisi, ilişkileri bozmaktan kaçınmaya yönlendirir. Çatışmadan uzak durmaya yönlendirir. Daha ölçülü davranmaya yönlendirir. O nedenle önümüzde karşılıklı bağımlılığı geliştirecek somut fırsat vardır, bu da doğal gaz konusudur. Bölgedeki aktörleri iş birliğini yapmaya yönlendirecek şey de bir an önce Kıbrıslı Rumlara, ‘Sen bunu tek başına yapamazsın. Kıbrıslı Türklerle otur masaya, anlaş ve biz şirketlere de risk yaratma.’ mesajını vermeleri lazım. O kritik eşiğe geldik diye düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.
“ÇATIŞMA ODAKLI BİR POLİTİKA ORTAYA KOYMADIK”
Doğu Akdeniz’de KKTC açısından sıcak çatışma riski olmadığını vurgulayan Özersay, “Çünkü biz, çatışma odaklı bir politika ortaya koymadık. Çalışmalarımızı, sizin yaptığınız gibi biz de şirket üzerinden yapacağız dedik, yapılan ticari bir faaliyettir. Dolayısıyla, birisi bizim ticari faaliyetlerimizi engellemeye kalkışmadıkça burada bir güç kullanmamız söz konusu olmaz.” dedi.
“CUMHURBAŞKANLIĞI ADAYLIĞI İÇİN KARAR VERMEDİM”
Bakan Özersay, gelecek yıl KKTC’de yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde adaylığı konusundaki soruya ise “Henüz öyle bir karar vermedim. Önümüzdeki dönemde, bu ülkenin Kıbrıs meselesinin ve Doğu Akdeniz’deki gelişmelerin seyrine bakarak karar vereceğim. Eğer böyle bir görevde daha fazla katkı koyabileceksek, bunu değerlendireceğimizi, elimizi taşın altına koymaktan geri durmayacağımızı söyledik. Bizim için esas olan şey, bu ülkeye en fazla nerede, hangi görevde hizmet edebiliriz, daha fazla katkımız olur yaklaşımıdır. Ben buna bakarak karar vereceğim. Henüz öyle bir karar verilmedi.” şeklinde yanıtladı.