Çanakkale’nin Ayvacık ilçesi Küçükkuyu beldesine bağlı Adatepe köyü, 1989 yılında 1’inci derece doğal sit alanı ilan edildiği için koruma altında bulunuyor. Mübadeleye kadar Yunanistan’ın Midilli Adası’ndan gelen Rumlar yaşadığı için bugün hem Rum hem de Türk mimarisinin izlerini taşıyan yapıların olduğu Adatepe, Türkiye’nin en iyi korunmuş yerleşim alanı olarak gösteriliyor. Kaz Dağları’nın eteklerinde Zeus Altarı’na komşu olan ve deniz manzarasıyla cazibe merkezi oluşturan Adatepe’deki evlerin 100’den fazlası, yeniden yapıldı ve köy turizm destinasyonuna dönüştürüldü.
Her yıl 200 bin turisti ağırlayan mimarisi en iyi korunmuş Adatepe köyü, Rum mimarisinin izlerini taşıyan taş evleri, yemyeşil doğası ve masmavi deniz manzarasıyla aynı zamanda İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyük şehirlerin gürültüsünden uzaklaşmak isteyenlerin de ikinci ikametgahları olmuş duruda. Zamanında aldıkları yıkık dökük evleri, koruma kurulundan izin alarak aslına uygun restore eden ve iyi korunmuş mimari yapıları ikinci konut olarak kullanmaya başlayan büyükşehirlerde yaşayıp çalışanlar, koronavirüs günlerinde bu kez Adatepe’de kendilerini koruyorlar. Yazın sürekli yaşadıkları, kış ve bahar aylarında ise hafta sonları ya da birkaç haftalığına geldikleri Adatepe’deki ikinci konutlarına, 11 Mart’ta Türkiye’de koronavirüsün görülmesi ardından kendilerini izole etmek için gelip yerleşenler ile birlikte yerleşik düzende sürekli 25 hanenin yaşadığı köyde bir anda 50 hane yaşamaya başladı.
‘YILDA 200 BİN TURİST AĞIRLIYORUZ’
18 yıldır belli dönemlerde Adatepe köyünde yaşadığını, son 5 yıldır ise tamamen yerleştiğini belirten otel işletmecisi Mehmet Şöförtakımcı, “Köyümüz 100 hanenin üstünde İstanbullu ve 11 hane yerli köylümüzle birlikte yaşadığımız bir Rum köyüdür. Uzun süredir Rumlarla Türkler bir arada yaşamış. Selçuklu döneminden gelen bir Türk geleneği de var. Genel olarak köyün Rum yapısında, Rum yaşam tarzında olduğunu Türklerin de buna uyduğunu görebiliriz. Şu an 4 otel işletmesi var ancak yakında 5 olacak. Meydandaki işletmeler haricinde köyde işletme bulunmamaktadır. Yılda 200 bine yakın turisti ağırlıyoruz. Renkli bir köy, hatta zengin bir köy. Ayrıca doğa içinde olduğumuz için mutlu bir hayat yaşıyoruz. Bu köye gelen şehre dönmek istemiyor. Hatta son gelen şehirli, köye şehirli gelsin istemiyor. Bu şekilde bir hayat yaşıyoruz. Bizde Rum kültürüne yakın yaşayıp, Adatepe köyünü Rumlar gibi yaşamaya çalışıyoruz. Gelenek görenekte onu istiyor. Tipik bir Rum köyü ve doğa içinde yaşanan bir şehir hayatıdır” dedi.
‘KÖY HAYALET KÖY OLMA YOLUNDA GİDİYORDU’
Adatepe köyünün çok eski bir yerleşim yeri olduğunu anlatan otel işletmecisi Engin Civil ise ”Türkler ve Rumların beraber iç içe, kardeşçe, dayanışma içinde yaşadıkları bir köydü. 1924 mübadelesi sonrası Rumların vatanlarına dönmesiyle birlikte sadece Türklere kaldı. 1980’lerin sonuna doğru köy bir hayalet köy olma yoluna doğru gidiyordu. Fakat o yıllarda köyü keşfeden bir grup entelektüel ve arkadaş grubunun gelmesiyle birlikte köyde yeniden bir hareket ve canlanma başladı. Bu arkadaş grubunun ön ayak olmasıyla birlikte 1989 yılında köy 1’inci derece doğal sit alanı ilan edildi. O yıldan bu yana da köy koruma altında. Türkiye’deki koruma altında olan sayılı köylerden birisidir. Rum mimarisinin etkilerini daha çok görüyoruz. Ama burada Rumlar, Türkler, Roma İmparatorluğu, Bizans, Selçuklu etkilerini de görebilmekteyiz. Köyde boş bir arazinin hiçbir önemi yok. Bir ev yerinin de aslında çok fazla önemi yok. Ancak orada ev yeri olduğunu daha önceden ispatlayabiliyorsanız, ilgili 3 tane projeyle birlikte Anıtlar Kurulu izniyle ancak inşaata başlayabiliyorsunuz. İzin vermezse inşaata başlayamıyorsunuz. Dokudan farklı bir yapı mimarisine Anıtlar Kurulu izin vermiyor” dedi.
‘SALGININ BAŞINDAN BU YANA KÖYDE YAŞIYORLAR’
Kaz Dağları’nın oksijen oranı bakımından Alp’lerden sonra dünyada en yüksek oksijen oranına sahip 2’nci bölge olduğunu söyleyen Civil, şöyle konuştu:
“Bu açıdan her zaman avantajlıyız. Tabi korona günlerinde bizim için ekstra bir avantaj oluyor. Koronavirüsün en çok etkilediği yer akciğerler. Temiz havanın, oksijenin akciğerlere büyük bir faydası var. Biz zaten bu açıdan şanslıyız. Özellikle bu tarz temiz havası ve doğası olan yerlerde 15 günden fazla kaldığınızda vücut hücreleri bile yenilemeye başlar. Doğada olmamız bir avantaj. Büyük şehirde yakalanmadık bu salgına. Dolayısıyla evimizde, bahçemizde uğraşılarımız var. Şu anda artık misafirlerimize hazırlanıyoruz. Bir an önce salgının bitip, misafirlerimizin gelmelerini bekliyoruz. Bağ bahçe işlerimizle uğraşıyoruz. Bu da bizim sıkılmamızı engelliyor. Ev içinde olsak da bir bahçemiz var. Toprakla, doğayla uğraşıyoruz. Bu bizi biraz olsun rahatlatıyor. Köyümüzde yaz, kış yaşayan 11- 12 hane yerli köylümüz var. Bir 10- 12 hane de İstanbul’dan buraya gelip, yerleşmiş komşumuz var. Toplam 24- 25 hanemiz yaz, kış yaşayan var. Geri kalan evleri İstanbullular büyük çoğunlukta, Ankara ve İzmirliler almış, sahiplenmiş durumda. Onların bir kısmı geldi. Fırsat bulanlar, işleri müsait olanlar hemen bu tarafa kaçtı ve salgının başından itibaren köyde yaşıyorlar. Onlarla da sosyal mesafeye dikkat ederek görüşüyoruz.”
‘MÜBADELEDEN SONRA TÜRKLERE KALDI’
Küçükkuyu’da emlakçılık yapan Vedat Soydaş da, “1900’lü yıllarda Adatepe köyünün çok büyük nüfuslu bir köy olduğu söyleniyor. O dönemlerde iki mahalle var. Biri Adatepe’nin girişinde Rumların yaşadığı mahalle ve kilise de varmış. Caminin olduğu yer ise Türklerin yaşadığı meydan. 1924 yılındaki mübadelede Rumların gitmesiyle beraber yerleşim olduğu gibi Türklere kaldı. Adatepe Kaz Dağları’nın eteğinde oksijen oranı da çok yüksek olduğundan dolayı İstanbul, İzmir ve Ankaralı buradan gelmiş ev almış. Genellikle yazları burada yaşıyorlar. Kışları da gelip, gidiyorlar. Adatepe’de yaşamayı tabii ki istiyorlar” dedi.