İhsan Dindar – milliyet.com.tr / [email protected]
Öncelikle pandemi günleriniz nasıl geçiyor? Bu süreci Budapeşte’de geçiriyorsunuz sanırım?
Arif Erdem Ocak: Evet bu süreçte çoğunlukla Budapeşte’deydik. Sınırlar kapatıldığı ve özellikle Macaristan vatandaşı olmayanların ülkeye girişi daha da zorlaştığı için başka yere gitme imkânımız olmadı. Aslında pandemi dönemi bizim için çok yaratıcı ve faydalı geçti. Ilk EP’mizi bu süreçte yayınladık ve yeni albümümüzü hali hazırda tamamladık. Her hafta mutlaka prova yaptık ve çok güzel bir de online konser verdik.
Seksendört sonrası Budapeşte maceranıza biraz değinmek istiyorum. Nasıl bir karardı? Budapeşte günleriniz nasıl başlamıştı?
Arif: Ben zaten 2010 yılından bu yana Budapeşte’de yaşıyordum. Hayallerimden birisi de grubum Seksendört ile burada bir albüm kaydetmekti. 2015 yılında Seksendört’ü iki ay kayıt için Budapeşte’de ağırladım. Ama maalesef albüm yapmak için girdiğimiz stüdyodan, grup ayrılık kararı ile çıktı. Bu dönemde hiç ara vermeden ben kendi solo kariyerime başladım. 2016 yılında ilk solo albümümü yayımladım ve hemen ardından Duman grubu ile Avrupa turnesine çıktım. Kariyerimin belki de en önemli gelişmesiydi.
Aslında bu süreçte Amsterdam’da yaşamaya başlamıştım. Henüz Budapeşte’de bir kariyerim yoktu. Budapeşte maceram 2017 yılının sonuna denk geliyor. Sıfırdan başladım diyebilirim. Türkçe müzik çalarak, dinleyicilerin tamamının yabancı olduğu bir çevrede, yavaş yavaş kendime yer edinmeye başlamıştım. Çok kısa sürede çok fazla konser verdim ve kendi dinleyici kitlemi yarattım. Tabii bunların hepsi solo konserlerdi. Henüz Nasip Kısmet oluşmamıştı
Nasip Kısmet maceranıza gelelim. 2019’da başlayan bir yolculuk. Grubun yolculuğu nasıl başladı? Bünyesinde önemli isimleri de barındırıyor. Her şeyden önce hangi motivasyonla ortaya çıktı? Müziksiz ve grupsuz yapamama hali diyebilir miyiz?
Arif: Kesinlikle öyle! Müziksiz asla yapamayacağım gibi mutlaka gerek konser olsun gerek jam sesion olsun, her zaman bir yerde çalmaya gayret ettim. Bu bir müzisyen için çok önemli. Budapeşte’de böyle bir imkan var. Burada her gece farklı mekânlarda çalabiliyorum. Bir arkadaşından Cem Aksel’in Budapeşte’ye taşındığını duymuştum. Kendisiyle hemen bağlantı kurdum. Zaten birbirimizi Ankara’dan tanıyoruz. Sanırım 2015 senesinde beraber çalmak için bir araya gelmiştik. Kendisi buraya taşındığında benim trio olarak bir konserim olacaktı. Orada benimle çalmasını rica ettim ve kabul etti. Sound olarak Rock müzik ağırlıklı bir konser olmuştu. Konserin en sonunda “Bir Ay Doğar” isimli türküyü Cem Aksel ile duo olarak çalmıştık ve çok güzel bir atmosfer oluşmuştu. Benim de zaten uzun zamandır hayalimdi. Bu tarz müziği solo değil de grup olarak çalabilmek. Ve Cem Aksel de konserden sonra “Keşke bu türküleri grup ile düzenlesek ne güzel olur” dedi ve aslında tam olarak bu şekilde başladık. Cem Aksel ve ben grubun ilk elemanlarıyız. Hemen bir gün sonra daha önce Karsu ile çalışmış olan başarılı saksafoncu Dániel Mester ile yolda karşılaştım ve ona sordum bizimle çalmak ister mi diye. O da kabul etti. Sonra Marton’u internet aracılığı ile buldum ve grup ilk formunu aldı. 2020’nin Şubat ayında EP’yi bu kadro ile kaydettik. Tamamen canlı çaldığımız bu EP’de, şarkıları yalnızca iki kez seslendirdik. Kaydın hemen ardından maalesef pandemi dönemi başladı, Cem Aksel Türkiye’ye geri döndü. Bize bu sırada davulda Dávid Szegö, darbukada Tomi Smuk ve geri vokallerde Derya Ocak eşlik etmeye başladı. Böylelikle grup son halini aldı.
Daniel Mester: Arif ile çalmayı kabul ettim çünkü zaten Türk müziğine âşıktım. Bunun nedeni sadece daha önce Karsu Dönmez ile Türkçe müzik çalmamdan dolayı değil, ama aynı zamanda bir müzisyen olarak bu müziğe olan ilgimden dolayıydı.
Gruba dair gözüme çarpan ilk şeylerden biri sahip olduğu uluslararası yönü. Bu durum gruba nasıl bir hava katmakta?
Daniel: Çeşitlilik Nasip Kısmet’i müzikal anlamda zenginleştiren özgünleştiren bir özellik. Amacımız Anadolu türkülerini adapte edip onlara kendimizden bir şeyler katmaktı. Bu “kendinden bir şeyler katma” süreci bir müzisyen olarak hep peşinde olduğumuz bir şey.
Arif: Bizim müziğimizin en çok öne çıkan özelliği grubun uluslararası yönü ve grup elemanlarının çoğunun caz müzisyeni olması diyebiliriz. Benim en çok hoşuma giden yönümüz ise: Türk müziğini batılı bir bakış açısı ile icra etmemiz. Biraz geçmişten bir örnek vermek gerekirse, Erol Pekcan orkestrası gibi diyebiliriz. Yabancı grup elemanlarının bizim halk müziğimizi bu kadar çok benimsemesi ve onu çalarken hissetmeleri çok güzel bir duygu. Türk dinleyiciler için de bu durum gurur verici olabiliyor. Mesela bazen şarkıları çalışırken benim playliste almayı çok da istemediğim şarkıları grup elemanları çalmaktan çok keyif aldıkları için listeye ekliyoruz.
Geçtiğimiz günlerde Nasip Kısmet Band olarak üç şarkıdan oluşan bir mini albüm yayınladınız. Bunun hikâyesini de sizden duymamız mümkün mü?
Daniel: Arif tarafından doğal olarak başlatılan bir sure oldu. Cem ve benimle hemen hemen aynı gün karşılaştı ve Nasip Kısmet olarak birlikte çalmamızı teklif etti. Bu karşılaşmadan birkaç ay sonra EP’i kaydetmek için stüdyoya girdik. Fazla düşünmeyi gerektirmeyen bir süreçti.
Arif: 2020’nin Şubat ayında, Budapeşte’deki Supersize Studio’da mini albümümüzü kaydettik. Benim en büyük hayalim canlı canlı, eskiden olduğu gibi odanın içindeki sesi kaydetmekti. Hepimiz ayni odaya girdik ve ikişer kez şarkıları çaldık. En iyi olanları EP’ye aldık. Bu yüzden her dinlediğimde o canlı atmosferi hissediyorum.
Caz ve Anadolu ezgilerini bir araya getiren bir çalışma var karşımızda. Eser seçimlerine nasıl karar verdiniz?
Daniel: Çalabileceğimiz şarkıları bize sunan her zaman Arif. Şarkıları birlikte prova edip en beğendiklerimizi seçiyoruz. Çalışmalar sırasında şarkıda tam olarak ne duymak istediğimize karar verip o yönde ilerliyoruz. Şahsen ben repertuvarımızı çok seviyorum. Çünkü bize Türk müziği, caz ve psikedelik müzik arasında seyahat etme imkânı veriyor.
Arif: Eserlerin çoğu çocukluğumdan beri kulağıma işlenmiş ezgiler. Yani bir şekilde o güzel melodiler, sözler kendilerini hatırlatıyor, bize de sadece düzenlemek kalıyor. Aklımda olan eseri grup ile paylaşıyorum ve eğer herkes çalmak isterse ilk provamızda çalışmaya başlıyoruz. Bazen ayni eserin çok farklı yorumları üzerinde çalışıyoruz. Bazen de ilk çaldığımız hali gibi bırakıyoruz. Grup kendi içinde bir ivme yakaladığında şarkılar kendiliğinden şekillenmeye başlıyor. Ama genel olarak müziğimizin içinde çok fazla doğaçlama var. Bunu birçok yerde kullanmak istiyoruz çünkü bu bizi özgür kılıyor.
Bu süreç daha fazla parçadan oluşan bir albümle taçlanacak mı?
Daniel: Evet, kayıtları tamamladık ve LP için büyük heyecan duyuyoruz.
Arif: 11 şarkılık bir LP. Yine ayni şekilde, tamamen canlı olarak, hücum kayıt tekniği kullanarak kaydettik.
Macaristan’da ne gibi tepkiler alıyorsunuz? Konserlerde çaldıklarınıza reaksiyon nasıl? Önemli mekânlarda sahne aldınız bugüne kadar…
Arif: Bu güne kadar çaldığımız her konser çok iyi geçti. İşin güzel tarafı, sahne aldığımız her mekân da tekrar çalmamızı istedi. Bizim için bu çok değerli bir talep. Buranın en prestijli caz kulübünde sold out konserlerimiz oldu. Önemli festivallerde çok güzel kitlelere konser verdik. Üstelik bütün bunlar pandemi döneminde, konserlere izin verilen birkaç ay gibi kısa bir süre içerisinde oldu. Genel olarak bizi dinleyen herkesin konser mekânından mutlu ayrıldığını gözlemledik. En güzeli de herkesin yerinde duramadan dans ettiğini görmek. Daha önce hiç duymadıkları, dilini anlamadıkları şarkılara dinleyicilerin bu tepkisi gerçekten çok güzel bir durum bizler için.
Daniel: Çok coşkulu bir dinleyici kitlemiz var. Sahneye güzel bir enerji getiriyoruz ve seyircinin buna tepkisiz kalması beklenemez. Seyircimizin çoğunun Macar ve uluslararası olmasına rağmen Türklerden oluşan da bir takipçi grubumuz var.
Macaristan’da bu süre içerisinde konserlere de imza attınız. Ama sanırım şu an Macaristan’da da bir kapanma söz konusu?
Arif: Pandemi ilk ortaya çıktığında sınırlarını ve mekânları kapatma kararı alan ilk Avrupa ülkelerinden birisiydi Macaristan. Tabii tüm festival ve konserler de iptal oldu. 2020 yazında kısa bir süre için sınırlamalar kısmen kaldırıldı ve konserler başladı. Ancak maalesef Covid vakalarının artmasıyla Kasım ayında sınırlamalar daha şiddetli bir şekilde geri geldi. Ama yavaş yavaş burada hayat normale dönmeye başladı. 6 hafta içinde de tekrar bir açılma gerçekleşecek. Biz de takvimimizi doldurmaya başlıyoruz.
Daniel: Kolay bir süreç olduğunu söyleyemeyiz, çünkü bir müzisyen olarak canlı konserler sırasında seyirciden güçlü bir enerji alıyorsunuz. Ama söyle bir gerçek var ki, pandemi sürecinde bile bir grup olarak hala hayatta kalabiliyor ve yaptığınız müziğe zaman ve enerji sarf ediyorsanız, her türlü güçlükten daha da güçlenerek çıkma şansınız var demektir. Pandemi süresince çok prova yaptık ve bir de albüm kaydı gerçekleştirdik
Genel olarak bu konsersizlik hali hakkında ne düşünüyorsunuz?
Arif: Daha önce böyle bir durum hiç yaşanmadığı için bu süreci elimiz kolumuz bağlı izlemek durumunda kaldık. Ama dediğim gibi bu süreçte yaratıcı kalmayı başardık. Elimizde yeni LP’miz ve genişletilmiş bir konser playlistimiz var. Antrenmanlarımızı tam yaptık, simdi konserlerimizi hazır bir şekilde sabırsızlıkla bekliyoruz.
Daniel: Umarız çok yakında bu durum sona erecek. Öte yandan bu durum herkese kendi içine yönelme, kendini, güçlü yönlerini ve gerçekten ne yapmak istediğini bulma imkânı verdi.