Obezite nedir? Ne sıklıkta görülür, nasıl tanı konulur?
Vücutta sağlık riski oluşturacak şekilde yağ miktarının artmasına obezite adını veriyoruz. Çağımızın en önemli salgın hastalıklarından biri olan obezite, şeker hastalığı, kalp damar hastalıkları ve kanser başta olmak üzere iki yüze yakın hastalığın ortaya çıkmasında da rol oynuyor. Dünyada 2 milyardan fazla kişide kilo fazlalığı ve 2 obezite mevcut. Türkiye’de de her üç erişkinden birinde kilo fazlalığı, diğerinde obezite görülürken yalnızca birinde vücut ağırlığı normal sınırlarda. Benzer şekilde ülkemizdeki veriler her 10 çocuktan üçünün kilo fazlalığı olduğunu gösteriyor.
Obezite tanısını kilogram cinsinden vücut ağırlığının metre cinsinden boyun karesine bölünmesiyle elde edilen vücut kitle indeksi (VKİ) rakamının 30 kg/m2 üzerinde olmasıyla koyuyoruz. Bu rakamin 25-30 arasında olmasını da kilo fazlalığı olarak tanımlıyoruz. Ancak bu rakamlar bazı kişilerde vücuttaki yağ oranını tam olarak yansıtmayabilir. Göbek deliği hizasından ölçülen bel çevresinin kadınlarda 80 cm erkeklerde ise 94 cm üzerinde olmasına elma tipi obezite diyoruz. Bu durum kalça bölgesinde artmış yağlanmaya yani armut tipi obeziteye göre daha yüksek sağlık riski taşıyor. Obezite nedeniyle takip ve tedavi ettiğimiz hastalarımızda başka değerlendirmeler de yapıyoruz.
Obezite neden oluyor?
kişinin bireysel hatalarından dolayı ve kendi kontrolünde gelişen bir durum değil. Kronik, kompleks, ilerleyici ve tekrarlayıcı bir hastalık olan obeziteyi genlerimiz ve metabolizmamızın alışık olmadığı anormal çevreye vücudumuzun normal cevabı olarak tanımlayabiliriz. Beslenme alışkanlığı ve hareketsizlik obezite gelişiminde çok önemli ancak duygudurum bozukluğu, stres, yetersiz uyku, barsak mikroplarımızdaki değişiklikler ve çevremizden maruz kaldığımız hormon bozucular gibi birçok faktör de vücudumuzun yağı depolamasını kolaylaştırıyor.
Obezite ve COVID19 arasında bir ilişki var mi?
Obezite ve COVID19 hastalığı birbirlerini olumsuz etkiliyor. Obezite, COVID19 hastalarında hastaneye yatış, yoğun bakım ve yardımcı solunum cihazı ihtiyacını yüzde 30-80 arasında artırıyor. , solunum, kalp, metabolizma, bağışıklık ve pıhtılaşma sistemleri üzerinde bozukluklara yol açarak hastalığı ağırlaştırıyor. Salgın tedbirleri ile fiziksel aktivitede azalma, yeme içme davranışlarında bozulma, sosyoekonomik güçlükler ve psikososyal durum bozuklukları ortaya çıkıyor. Tüm bunların enerji metabolizmamıza yansıması hem obezitesi olan hem de olmayan bireylerde kilo artışına meyil olarak karşımıza çıkıyor.
Kilo kontrolü için neler yapmalı?
Obezitenin önlenmesi ve yönetilmesinde özel sektör, sivil toplum kuruluşları ve hükümetlere önemli görevler düşüyor. Obezitesi olan bir bireyde tek başına “az yemek yemek ve çok hareket etmek” kalıcı bir çözüm sağlamıyor. Ben bunları “BUSE” kelimesinin 4 harfi ile tanımlıyorum. “B” harfi beslenme. Mutlaka sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenmek gerekiyor. Halihazırda doymuş yağları, şekeri, işlenmiş gıdaları fazla tüketiyoruz. Buna karşılık lifli gıdaları az tüketiyoruz, doğal ve çeşitli beslenmiyoruz. Örneğin günde beş porsiyon sebze, meyve tüketimi tek başına obezite, kalp damar hastalığı ve şeker hastalığı riskini yüzde 30 azaltıyor. “U” harfi uykuyu temsil ediyor. Alt-sekiz saat kesintisiz gece uykusuna dikkat edilmeli. Daha azı da daha fazlası da sağlık riski taşıyor. “S” harfi stresi temsil ediyor. Stresi kontrol altına almadan vücut ağırlığını kontrol altına alabilmek mümkün değil. Yüksek stres durumunda vücut özellikle iç organlar ve karın çevresinde fazladan yağ tutuyor. Son harf “E” ise egzersiz. Hareket etmeden kalıcı kilo kontrolü sağlanamıyor. Bu nedenle salgın döneminde de kişisel tedbirlere uyarak yeterli düzeyde egzersiz yapılmalı. “BUSE” formülü ile hem kilo kontrolünü sağlamak hem de bağışıklık sistemini güçlü tutmak mümkün.
İlkbahar 2022 / Pharmetic Sağlık Dergisi
Prof. Dr. OKAN BÜLENT YILDIZ Hacettepe Üniversitesi Tip Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı